Cepten yenen bir Bodrum yazısı
Aslında bu yazı belki de yaşamayı hayal ettiğim yerden, Bodrum'dan yazılmalıydı. Hatta bir akşamüstü olması büyük ihtimaldi. İnce tül gibi gri bulutların üzerini örttüğü Yalıkavak'ta, annemin evinde camın önünde otururdum. Muhtemelen üst katta olurdum. Çünkü buradan manzara daha güzel. Yağmur başımın üstünden henüz geçmiş bile olabilir. Camlardaki damlacıkların içinden uzaklara baktığımı farz ediyorum. Ahşap asmakatın çıkardığı çıtırtılar bu derin sessizlikte çok daha güçlü ve peşisıra. Üşüme mevsimlerinin başları, dolayısıyla ev serince. Isınmak üzere dizlerime kondurduğum bilgisayarımın şarjı idare eder. Hemen yanı başında, içinde sadece sarı leblebi bulunan küçük beyaz seramik kase yarı yarıya dolu. Buzun tamamen eriyip seyrelttiği rakı dışarıdaki gri havadan farksız. Leblebi taze, rakı soğuk...
Camın önünde oturup dışarıya bakmamın nedeni bir cümleye takılmak olabilir. Öyle ise bu çok fena... Çünkü az sonra kendimi kanepede, ellerimi dizlerimin arasına almış uyuklarken bulabilirim. Şu an için düşünmek, uyumak demek. Farz edelim son bir kaç gündür bunu yapmış olayım. Üşüyerek uyanıncaya dek pozisyonum da değişmez.
Camın önünde oturup dışarıya bakmamın nedeni bir cümleye takılmak olabilir. Öyle ise bu çok fena... Çünkü az sonra kendimi kanepede, ellerimi dizlerimin arasına almış uyuklarken bulabilirim. Şu an için düşünmek, uyumak demek. Farz edelim son bir kaç gündür bunu yapmış olayım. Üşüyerek uyanıncaya dek pozisyonum da değişmez.
Diğer taraftan alt katta amaçsızca yürümek ve hatta elektrik gelirse televizyonda birkaç kanalı ardı ardına izlemem de olası. Annemin İstanbul'da olması bir şans sanırım. Hem elektirik hem annem bir arada olaydı tv sesini kısması konusunda defalarca uyarırdım orası kesin.
Telefon çalabilir bu arada. Zaten çalsın ister insan. "Hiç" derim belki de. "Tamam" deyip kapatırım üstüne. İstanbul'dan beri peşimi hiç bırakmayan saçma kısa mesajları silerim kimsenin haberi olmadan. Sonra da cebime sokuştururum telefonu.
Bilgisayarımın şarjı idare eder diyorum ama kalan kısmını gece kullanırım belki de. Bardağı dikerim kafama. Birkaç leblebiyi de peşinden gönderdikten sonra ayaklanırım. Ahşap asma katı zangır zangır sarsarak inerim aşağıya. Omuzuma çabucak bir şeyler alırım. Girişin karanlığına gözüm alışıncaya kadar anahtarlarımı ararım. Bahçe kapısından girmişsem anahtar da illaki oralardadır. Kendimi dışarı atarım. Elektrik gelmediği için elle açtığım büyük sürgülü kapıdan avucuma bulaşan gres yağı silmeme rağmen kalır. Yine de arabaya atlarım, nihayetinde az evvelki telefonda "hadi gel" denmiştir. Yola çıkarım Bodrum'a doğru, Mahmut Kaptan'da rakı içmeye giderim.
Telefon çalabilir bu arada. Zaten çalsın ister insan. "Hiç" derim belki de. "Tamam" deyip kapatırım üstüne. İstanbul'dan beri peşimi hiç bırakmayan saçma kısa mesajları silerim kimsenin haberi olmadan. Sonra da cebime sokuştururum telefonu.
Bilgisayarımın şarjı idare eder diyorum ama kalan kısmını gece kullanırım belki de. Bardağı dikerim kafama. Birkaç leblebiyi de peşinden gönderdikten sonra ayaklanırım. Ahşap asma katı zangır zangır sarsarak inerim aşağıya. Omuzuma çabucak bir şeyler alırım. Girişin karanlığına gözüm alışıncaya kadar anahtarlarımı ararım. Bahçe kapısından girmişsem anahtar da illaki oralardadır. Kendimi dışarı atarım. Elektrik gelmediği için elle açtığım büyük sürgülü kapıdan avucuma bulaşan gres yağı silmeme rağmen kalır. Yine de arabaya atlarım, nihayetinde az evvelki telefonda "hadi gel" denmiştir. Yola çıkarım Bodrum'a doğru, Mahmut Kaptan'da rakı içmeye giderim.
Yorumlar
Yorum Gönder