Mavi yeşil bir masal
Küçükken beni rahatlatan şeylerden biri, anneannemin tok ve çatallı sesiydi. Nasırlı elleriyle saçımızı okşar ve daha önce kardeşimle hiç duymadığımız masallar anlatırdı. Sesinin huzuruna direnemez, çarçabuk uyurdum. Uykular ki en güzel yenilgilerimdendir. O kimsesiz masallarsa anneannemin çatallanan sesinde erir, kaybolup giderdi. Eminim birkaçını rüyalarımda tamamlamışımdır. Ne yazık ki hiç birini hatırlayamıyorum. Masalların peşine düşmek ya da kendi masalımı yaratmaya kalkışmak anneannemden bir miras olabilir mi? Çünkü İstanbul'la ilişkimi değiştirmeme çok derinden bir şeylerin etki ettiğine inanıyorum. Bugün beni Bodrum'a taşıyan hikayenin altında da aynı şey var sanırım. Peşine düştüğüm o masallardan birini yıllar sonra Gökova'da yakalayınca anneannemi hatırlamıştım. Rüzgar saçlarımın arasında dolaşırken nasırlı ellerini hissetmiş, beni rahatlatan çatallı sesi, bisikletin çıkırtılı sesine dönüşmüştü. Gökova'nın tam ortasında, ilk bisiklet turumu koşuyordum.