Fal fallanır
Odaları dolaşan kahve kokusunun peşine takılıp, fincan fincan kahveyi höpürdeterek içen kocaman kadınların arasında annemi bulurdum. Sırası bize gelmiş günde salon, börekler, kısırlar, keklerle donanırdı ama yeni çekilmiş kahve kokusunun yerini hiç bir şey tutamazdı. Annemin gözlerini diktiği fincandan görüp okudukları, dinleyeni ve yancılarını heyecanlandırır, güldürür ama çokça da şaşırtırdı. Arada sadece benim fark ettiğim nadir geçiştirmelerine şahit olurdum ki meğer annem ölüleri görüp söylemezmiş. Kahkahalara karışarak tamamlanan kahve falı, yıkanmaya giden fincanlar, kocaman kadınlar, sesler, şen şakrak günler. Belki de her seferinde "çocuklar kahve içmez, içersen arap olursun!" dendiği için kahve içemem (aramam diyeyim) ama hala kokusunu severim. Her defasında başka bir günde başka bir evde büyüdüm gün gün. Tatlılar, kurabiyeler, aşureler... Akşam, kocaların ıslıklar eşliğinde geldiklerini haber vermesiyle evlere dağılınırdı. Islık her soyadına bir imzaydı sanki ve