Ben zaten parlamayan hayalleri severim.
Bodrum'a gelmeden evvel hayalini kurduğum anların resimlerini çizerdim. Kendi kendimi heyecanlandırır, bu sayede hayalime doğru yeni adımlar atardım. Sabırla örüldü bu yol. Merkezinde rakı sofralarının kurulduğu bu hayallerin her bir anına salaşlık hakimdi. Güneş, deniz, sevgilim, renkli ampuller, mavi panjurlu beyaz evlerle kurulmuş bir dünyaydı. Tuz ve yosun kokan terliklerime bulaşmış mazot ve ayaklarımda midye kesikleri. Kıyıdan sallanan oltayı birkaç kediyle beklemek veya uzayan sakallarımın arasında bir-iki kalem saklamak gibi sıradan hayaller benimkisi. Öyle yatlar, şaraplar, bana özel koy filan derdinde hiç olmadım. Kafe açmak filan, kurumsal dünyanın, modern kölelerine minimal tuzağından başka bir şey değil. Bunun yerine mendirekte sakız çiğneyerek ufka bakmayı geçirmişimdir aklımdan. Ben zaten parlamayan hayalleri severim. Kimsenin bakmadığı... İstanbul'dan gitme fikri 2003 ile Bodrum'da yaşama kararı ise 2012 ile başlar Püskül ve amele yanığı Bodrum hay