Tel örgünün ardından
Bazen olabiliyor, yazmak istesem de masa başına oturamadığım bir dönemden geçiyorum. Günlük hayatım uzaktan görüldüğü gibi sükûnet içinde akmıyor sonuçta. Özellikle sosyal medyayı kurcalayıp hakkımda fikir sahibi olanlar için köyde ama güzel bir evde yaşayan, hiçbir maddi sıkıntısı olmayan, bütün gün bisiklete binip akşam güneşini illaki iki duble rakıda söndüren biri göründüğümü biliyorum. Keşke öyle olsa! Her yazıda, her çizimde, paylaştığım her fotoğrafta "Hayallerini yaşadığımı" söyleyen insan sayısı artıyor ve bu hayali yaşamak isteyenler önü alınamaz bir dalgaya dönüşüyor. Ne yalan söyleyeyim, Bodrum'a gelerek buraya en büyük kötülüğü etmişim gibi hissediyorum. Yakaköy'ün kimyasını bozanların da elebaşıyım. Hiç tanımadığım insanların, evden çektiğim birkaç fotoğrafa bakıp "Yakaköy'de otel, pansiyon, mümkünse deniz kıyısında ve ucuz olursa düşeş olur" diye mesaj atanlardan, "Bize ev bul! Sezonluk tutalım!" emrivakilerinden anlaşılabiliyo