Kayıtlar

Şubat, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Velespit

Resim
Şaşkınlık ve mutlulukla söylemeliyim ki " İki teker bir çekirdek " başlıklı yazım, yakın çevremde beklemediğim bir etki yarattı. Tepkilerinden anladığım kadarıyla, tanıdıklarımın çoğu o yazıyı okurken birkaç dakikalığına da olsa kendilerini bir anda bisiklet üstünde ve Bodrum'a giderken buldular. Kim bilir yol boyunca kaç kez hatırı sayılır sayıda düşüp dizleri yaralandı, köpekler tarafından kovalandılar; dik rampalara tırmanırken muhtemel kalp krizlerinin hepsini geçirdiler ama en çok da trafik kazalarına kurban gittiler. Ve tabi bu deneyimlerini referans kabul ederek yorumlar yapmayı ihmal etmediler. Annemin refleks itirazlarına rağmen babamın desteği çok netti Sadece hayatı renklendirmeyi istediğimi gören diğer bir kesim ise konu hakkında sohbet etmeyi tercih etti. Hatta birkaçı bu projenin içinde yer almak istediğini bile söyledi. Övgüler, destek sözleri işittim, şevkim arttı. Yapmaktan bahsettiğim şey ister onaylansın ister onaylanmasın, gördüğüm o ki işin ...

Henüz yemiş olmamış badem de ne güzelmiş!

Resim
Bademle ilişkim, kolayca rakıyla bağdaştırılabilir. Hele buzlusu rakının yanında iyi de gider. Ama benim asıl alakam, kardeşim ve arkadaşlarının badem yetiştirmesiyle başlar ki bahçeleri ( Tura Tarım ) artık Gökova'da bilinir olmuştur. Hoş, konuyla alakası olmasa da babamın Badem adını verdiği köpeğini de araya sıkıştırayım. Zira o Badem'le de aram gayet iyi. Bu yazıya mevzu bahis badem ise henüz yemiş olmamış, dalından ayrılmamış olandır. Çağlaya dönmeden hemen önceki çiçek halidir. Datça'ya gitmeye karar verdiğimizde yaptığım ilk karalama / cokabook.blogspot.com Yıl sonunda Bodrum'a taşınacak olmak bir tarafa, güney Ege'ye daha sık gelmek için yaratılabilecek en güzel bahanelerden biri, işte bu çiçeklenmiş badem ağaçları diyebilirim. Datça'da bademler sadece şubat ayında çiçeklendiğinden, çağlaya dönmeden önceki birkaç haftayı yakalıyor olmak gerek. Bu güzelliği daha önce görmek istemiş ama zamanı bir türlü denk düşürememiştim. Nihayetinde doğanın kend...

İki teker bir çekirdek

Resim
Tam bir senedir her akşam, yağmur çamur demeden Levent'ten Bebek'teki evime yürüyerek gidiyorum. Bu yürüyüşler spor amaçlı olmadığı gibi sağlığıma da bir yarar sağlamıyor kanımca. Koca yıl boyunca her akşam bu yolu arşınlayıp tek bir gram vermemiş olduğumdan anlıyorum bunu. Ama birkaç kitabı, yürürken okuyup bitirdiğimi gururla söyleyebilirim. O birkaç kitap, verilemeyen bir gramdan daha değerli sonuçta. Ayrıca sene başındaki hızıma göre gittikçe yavaşladığımı da fark ediyorum. Ofis - ev arasındaki zaman uzadıkça uzuyor. Ege'nin yavaş zamanına ayak uyduruyor olabilirim. Öyle ise bu iyi bir dönüşüm. Asıl sevdiğimse bu güzergahın, düşünmek için bana verdiği zaman. Çünkü Bebek'e giderken, aklıma gelenlerin haddi hesabı olmuyor. Evvelki akşam yürürken de aynı şeyler oldu. Levent-Bebek güzergahında toplm 4 kitap bitirdim. Çoğu Bodrum'la ilgili kitaplardı. Malum geçen sene olduğu gibi elimde yapılacaklar listem yok. Önümdeki zamanı sadece işe gidip gelerek harcam...

Bir AVM yazısı

Resim
Kardeşini de al gel diye seslenirdi Tenzile teyze tıpkı annem gibi. Birkaç sokak köpeğiyle birlikte dolaşan mahallenin çocukları arasından kardeşini seçmesi zor olmazdı Hülya'nın. Toz toprak olmuş üstü başı, burnunda sümüğü, kocaman gülümsemesiyle "yaa abla biraz daha!" derdi. Annem sesini yırtarcasına seslendiğinde biz de kardeşimle vakit kazanmak için benzer, çoğu kez de umursamaz şeyler söylerdik; "tamam anne", "beş dakka daha anne". Sokakta oynamaya hiç doyulur mu? Dizler, dirsekler yara bere içinde. Annem de bilirdi eve leş gibi geleceğimizi. Okkalı azarını yanaklarının içinde doldurup beklediğini bilirdik de sabah ipten aldığı tshirti aynı akşam yıkayacak olmaktan sıkıldığını anlamazdık. Temizliğin taşıma su ile yapıldığı dönemlerdi... Toprağı suyla karıştırıp adına köftecilik dediğimiz oyunlar icat eder, ilk kez izlediğimiz Tarzan'dan sonra pes sesimizle, komşuların kafasını şişirirdik. Su birikintilerini ıskalamaz, ekmek almak üzere bakk...