Cepten yenen bir Bodrum yazısı
Aslında bu yazı belki de yaşamayı hayal ettiğim yerden, Bodrum'dan yazılmalıydı. Hatta bir akşamüstü olması büyük ihtimaldi. İnce tül gibi gri bulutların üzerini örttüğü Yalıkavak'ta, annemin evinde camın önünde otururdum. Muhtemelen üst katta olurdum. Çünkü buradan manzara daha güzel. Yağmur başımın üstünden henüz geçmiş bile olabilir. Camlardaki damlacıkların içinden uzaklara baktığımı farz ediyorum. Ahşap asmakatın çıkardığı çıtırtılar bu derin sessizlikte çok daha güçlü ve peşisıra. Üşüme mevsimlerinin başları, dolayısıyla ev serince. Isınmak üzere dizlerime kondurduğum bilgisayarımın şarjı idare eder. Hemen yanı başında, içinde sadece sarı leblebi bulunan küçük beyaz seramik kase yarı yarıya dolu. Buzun tamamen eriyip seyrelttiği rakı dışarıdaki gri havadan farksız. Leblebi taze, rakı soğuk... Camın önünde oturup dışarıya bakmamın nedeni bir cümleye takılmak olabilir. Öyle ise bu çok fena... Çünkü az sonra kendimi kanepede, ellerimi dizlerimin arasına almış uyuklarken bula