İstanbul takviyeli, naneli sakız
17:20'de rötarsız kalkan Bodrum uçağında, İstanbul'da geçirdiğim bir haftanın muhasebesini yaparken buldum kendimi. Duru yanı başımda oturuyor, ön koltuğun arka cebinden çıkan dergiyi karıştırıyordu. Aynı zamanda kulaklarımız acımasın diye uzattığı sakızları çiğniyorduk. Oturmayı istememiş, cam kenarını bana bırakmıştı. Ben de yükseldikçe çirkinleşen şehri izledim gözden kaybolana dek. İstanbul, yukarıdan koca bir moloz yığınına benziyor. Kaçış yolu olmayan, nefes aldırmayan büyük çöl... Geçen güzel haftanın hatırına bile iyi şeyler söylenemiyor aşağıda görünene. Su olmasa fotograf dahi nefes alamayacak sanki. Doğru! Son İstanbul seyahatim önceki ziyaretlerimden farklı olarak yoğun, verimli ve epey eğlenceliydi benim için. Yüzümde güzel olduğunu düşündüğüm bir gülümseme ile döndüm. Uçakta ara ara gülümsememi yakalayan Duru da gülümsedi. Hatta tadı kaçmış sakızlarımızı takviye etti. Naneli gülümsemelerimizle indik Bodrum'a. Son on ayda İstanbul'a 6 kez gittim ki