Solundayım!
Sokakta büyümüş şanslı çocuklardanım ve insan ister istemez hatırlıyor. Özellikle yaz tatilleri uyanıp sokağa adım attıktan, akşam babalar işten gelip yemeğe oturana kadar eve girilmezdi. Misket kekler, ebeden saklanır, koşar, atlar, zıplardık. Arada dudak kıvırarak ekmek almaya gider, zorla öğle uykusuna yatırılırdık. Eğer eve sokulmamışsak atlanan öğün ekmek arasına sıkıştırılmış olarak elimize tutuşturulurdu. Dizimizdeki yaraların kabuklarını yolar, ter ve toz kokardık. Yatmadan evvel annemin söylenmeleri eşliğinde, derimiz soyulana kadar yıkandığımızı da söylememe gerek yok sanırım. Yazarken dahi yüzüme kocaman bir gülümseme oturuverdi. Bir dönem ise tek derdimiz, mahalledeki sınırlı sayıdaki bisiklete sıramız geldikçe binmekti. Yoğurtçu Zülfü Sokak boyunca bir aşağı bir yukarı gidip gelirdik. Ne eve çağırılmalar, ne de sofraya oturmuş baba bizi eve sokmaya yeterdi. Bisikleti öyle çok sevmiştik ki annelerimiz "Oğlum taşmanlarınız ezilecek... İlerde çocuğunuz olmayacak...&qu