Kayıtlar

Kasım, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Eğer

1 Babam 25 senedir çalıştığı salonu yan apartmandaki daire ile birleştirebilseydi, Bebek'te bankaların kiralamak için kuyrukta olacağı bir mekan elde etmiş olacaktı. Buradan gelecek kiranın, hayatı daha kolaylaştıracağından emindi. Hele bir müddet sonra Bodrum'a, annemin yanına gidecekse hayatları için önemli bir sabit gelir olurdu. Lakin yönetmelik, mevzuat, kanun veya her ne ise işte, onun yüzünden, çok çabaladığı halde salona dahil edemediği daireyi kiraya verdi. 2 Eğer Selimiye için yapılmış teklif havada kalmasaydı, o toprak satılacak, bu kış Bodrum'da bir ev alacaktım. Böylece okur sağ, yazar selamet bitecekti göçme sevdası. Toprak satılmayınca taşınmak bahara kaldı. Ev almak illa şart değil elbette, kiralanır ne olacak. Önce bir sene yaşayıp görelim. Lakin o bir sene, geçinecek kadar para da kenara atılsa fena olmazdı hani. Gelir sabit, gider belli. Tasarrufa bir yerden başlamalı. 3 Düşündüğü kadar öğrencisi olsaydı, atölyeyi çekip çevirmek daha kolay olacakt

Çatlak

İki sene evvel Galata'ya taşınırken; istediğim, kendi seçtiğim bir yerde yaşayacak olmaktan çok mutluydum. Burada geçirdiğim süre zarfında bir kere bile pişmanlık duymadığım gibi kısa sürede de mutlu ve huzurlu bir yuvaya dönüştü. Bir tek geçen yaz meydandaki gürültüden çokça şikayet etmişimdir ama o da edilmeyecek gibi değildi. Bu konuda sosyal medya üzerinden, bir mahalle sakini olarak epey tartışmaya girdim. Zaten burası mahalle olmasa yaşamayı tercih etmezdim. Merkezi konumu, iki adım yakınında metro olması ya da beş adımda Tünel'e çıkabilmek hayatımı kolaylaştırdı. Taşınmamla birlikte, aynı dönem, yeniden nefes almaya başlayan Karaköy, başlı başına bir zenginlik oldu. Hatta bu sene Ops Cafe Karaköy'de, nisan ayında küçük bir sergi bile açtım. Oturduğum süre boyunca pek çok konsere gittim, sergi takip ettim. Daha önce hiç olmadığım kadar sanatın içindeydim. Galata'da oturmanın ekonomik bir bedeli var. Eninde sonunda İstanbul dışında yaşayacaksam elimdeki kaynakl

Küpe

Resim
Bodrum'da ilgili hikayelerin gelip beni bulması çok hoşuma gidiyor. Arkadaşlarım, tanıdıklarım ve sosyal medya üzerinden takip edenlerin bana verdikleri en güzel hediye bu. Bir de yazdıklarım ve çizdiklerimden yola çıkarak Bodrum'a yerleştiğimizi düşünenler var o ayrı. Henüz o aşamada değiliz. Lakin bayram tatili vesilesiyle bodrum sokaklarını dolaşıp yaşayacağımız yeri belirlemek üzere sağa sola bakındığımızı söyleyebilirim. Geçenlerde gelip beni bulan hikaye, "Bodrum'a yerleşir en kötü bir cafe açarız, eş dost gelir, geçiniriz" yanılgısına iyi bir örnek olur. Bu konuda Serdar Benli 'nin yazdıklarını da okumanızı tavsiye ederim. Hem eğlenceli hem de yol gösterici metinler. İstanbul'un iyi restoranlarından Leb-i Derya'da idik cuma akşamı. Meyhane seven biri olarak, kardeşimin eşinin yaş günü olmasa pek gittiğim bir yer değildir. İkinci ya da üçüncü gidişim. Lakin yemekli bir organizasyon olarak ilk diyeyim. Dürüst olmak gerekirse bana hitap etmedi

Dört ayaklı bilge

Resim
"Ne zaman nerede öleceğinizi seçemezsiniz. Ancak şimdi nerede ve nasıl yaşayacağınıza karar verebilirsiniz.” Joan Baez Kedisi olanlar bilir; kendilerini huzurlu ve güvenli hissettikleri yerde uyurlar. Yazın kapı eşiğini yatak belleyip, kışın kalorifere yakın olmayı tercih ederler. Ayak ucunuzda mırıldayarak uyuduğu gecelerden sonra bir bakmışsınız sonraki dönemi gardıropta geçiriyor. Özetle kediler her zaman olmak istedikleri yere kurulur, yaşar ve uyurlar. Bence Joan Baez’in bir kedisi vardı. Belki de halen var. Yaşamı boyunca da hep olmuştur mutlaka. Baez’in bu sözünü “Son Durak Galata" yazımın başında da kullanmıştım. Püskül Püskül’ü arabamın altında bulduğumda henüz bir kaç aylıktı. Çirkin kedilerce hırpalanmış, yalnız ve korkmuştu. Top gibi yuvarlaktı ve adını da fırça gibi tüylerinden aldı. Ne var ki parazit tedavisinden sonra geriye sadece adı kaldı. Gümüşsuyu’nda, bir apartman dairesinde büyüdü. Süt anneliğini Çıtırık yaptı. Çıtırık ise küçük bir terrierdi