Yemek

Tek başıma yaşadığım dönem ve çalışma hayatım boyunca geçerliliğini koruyan yegane şeylerden biri, ofisten saat 7’de çıktığımda aç kaldığım gerçeğidir. Bunu iki şeye bağlamam mümkün; ilki, yemek yapmaya kalkıştığımda masa başına 8-9 gibi geç saatlerde oturmak istemiyor olmam. İkincisi ise, alışveriş alışkanlık ve davranışlarım. Buradan devam edeyim.

Püskül'le akşam yemeği

Dolapta çokça şey çürütüp vicdanen rahatsız olduğumdan beri, toplu alışveriş faslını terk ettim. İhtiyacım kadarını almak yetecekti. Böylece hem her şeyi taze tüketebilecektim hem de kalanını dolapta çürütmemiş olacaktım. Gel gör ki, ofisten saat 7’de çıkılınca, markette, özellikle sebze-meyve adına pek bir şey kalmıyor. Kalanlarsa kendinden geçmiş oluyor. Arasında iyilerini aramak çöp karıştırmaktan çok farklı değil. Roka demetleri hem küçük hem kendini salmış oluyor. Gün boyu marketin kralı olan domates, suyunu bırakacak yer arıyor. Meyveler desen sineklenmiş... Kısacası işim çok zor oluyor.

Güzel bir domates kokusu bile İstanbul'dan gitmek için bahanedir benim için.

Başka bir açıdan bakayım. Bir kere itiraf etmeliyim ki yemekle ilgili sorunum hep olmuştur. Mesela çocukken, babaannem elinde tabakla peşimde dolaşırdı. Annem elinde kaşık, benimle köşe kapmaca oynamıştır. Anne, babası memur arkadaşlarım kendi yemeklerini kendi yapabilirken, en kötüsü tencere bile ısıtmışlığım yoktu. Sokağa, ekmek arası bir şeyler illaki inerdi. Elde tapşinlenip kızartılmış köfteler, çıtır çıtır bir çeyrek ekmeğin arasına dizilir, soyulmuş ve bolca tuzlanmış salatalıkla ellere tutuşturulurdu. Hatta bizimkiler sofraya oturmasalar acıktığımı anlamazdım. Hareketliydim, oyun oynamaya bayılırdım yemeği hiç düşünmezdim. Çünkü pişirilir ve peşimden getirilirdi. Üniversite dönemi de ailemin yanında geçtiğinden mutfakla aram öğrenci arkadaşlarım kadar barışmadı. Onlar bin bir çeşit makarnayı yapabilirken ben pizza bile ısıtmamıştım.

cocky pan!
Bir dönem yemekle ilişkim resimlediğim düzeydeydi.

Yıllar geçtikçe yemek yemeyi sevdim. Mutluluğun sadece kahvaltıyla değil, iyi yemekle de alakası olduğuna inandım. Bu dönüşümün mutfakla aramı değiştireceğinden çok emindim. Bu gazla tezgahın başında soğan doğradım, patates kestim, patlıcan közledim ama nafile. Yeteneksiz değilim eminim lakin konsantrasyon sıfırdı.

chef (!)
Arada mutfağa girdiğim oluyor. Sıvı pilav icatlarım arasındadır.
emulsion cake / bulamaç
Tatsız tuzsuz bulamaçlar yapardım.
masterchef
Karnı tok ve mutlu ben
at the kitchen
Bebek'e ilk taşındığımda mezelerimi hazırlardım.

Galata'da hayatım; ya ev yemekleri yapan lokantalarda ya da meyhanelerde geçince, o evin şahane ötesi mutfağı bir nevi süs kaldı. Haksızlık etmeyeyim aynı mutfakta rakı mezesi, ton balıklı salata, pilav ve hatta tencere yemeği bile yapılmıştır. Lakin eser sahibi hep Hülya'dır. Benim de arada yaptığım şeyler elbette var ama adına yemek denir mi bilmiyorum.

yiyelim guzelleselim
Doğacan Onaran, bloğu sayesinde tanıştığım seyyar bir aşçı. Yiyelim Güzelleşelim
Two Greedy Italians, televizyonda yakalarsam, sıkılmadan izlediğim bir program.

Bu arada kendini iyi yemeğe adamış insanlarla tanıştım. Onları izlerken el kol hareketlerini izleyip, tezgah ve masa başındaki duruşlarını gözlemledim. Yapanın da ve tadanın da yemek sohbetleri ağız sulandırıyor. Tutkularının geride bıraktığı pırıltılı izi görmek çok motive edici. Neyin daha önce pişeceğini, neye hangi tadın da yakışabileceğini ve dahası bir lezzeti nereye götürebileceklerini biliyorlar. Yemek yapmak bu yüzden basit gelmiyor bana, onlar her ne kadar basit deseler de. Belki de bu kadar basit olamayacağına inandığımdandır.

Oysa dün gece rüyamda kendimi Bodrum'da bir evin mutfağında gördüm. Kırmızı biberleri kesiyordum. Tencerede bir şey kaynıyordu. Kuş başı etler duruyordu tezgahta. Maydanozları yıkadım. Marine edilmiş bir şeyleri bir elimden öbür elime atıp tuttum epey. Tuzla iyice öldürdüm soğanları. Taze kekik ektim üzerlerine ve bir nane yaprağıyla süsledim tabağı. Bir şeyleri de jülyen doğradım. Tavadaki yağda patatesler tıss tıss kızardılar. Başka bir şey de nar gibi oldu. Sonuçta ne yaptım bilmiyorum ama millet parmaklarını yedi. Kendimi iyi hissettim...

Yorumlar

  1. Çok sade, zarif ve sıcak bir çizgi...
    Resim çizebilsem aynen böyle çizebilmek isterdim.

    YanıtlaSil
  2. güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından