Son Durak Galata
“Ne zaman nerede öleceğinizi seçemezsiniz. Ancak şimdi nerede ve nasıl yaşayacağınıza karar verebilirsiniz.”
Joan Baez
Bodrum’a yerleşmek adına içinden geçtiğim zamanı paylaşacaksam Galata’dan bahsetmemek olmaz ki burada yaşamayı daha önce hiç hayal etmemiştim. Aklıma bile gelmemişti. Ömrüm boyunca iki defa ya uğradım ya uğramadım. Semte adını veren kulesine bile çıkmamıştım. Taşınmadan evvel listemde Cihangir, Nişantaşı, Arnavutköy ve Bebek gibi semtler vardı. Benim için Galata'ya taşınma kararı en az Bodrum'a taşınmaya kalkışmak kadar radikaldir.
Aslında beni buraya getiren hikaye, 2007’de bana testis kanseri teşhisi konmasıyla başlar. “Bu şehirde yaşamayacağım!” dediğim günü daha önce bir hikaye (Bahanem) gibi anlatmıştım. Uzatmadan bağlayayım; tedavimi gördüm, hastalığı yendim ve iyiyim. Erken teşhis bu tip hastalıklar için çok önemli. Sağlık problemi denen şey, yaşamla aranıza örülmüş yapay duvarları yıkıveriyor. Gözünüzü açıyor. Bir sürü şeye ne kadar boşuna takıldığınızı, gece gündüz çalışarak inşa etmeye çalışılan kariyerin ne kadar boş olduğunu ve zamansızlığı bahane ederek çokça insanı ihmal ettiğinizi görüyorsunuz. Bu tip bir durumla kimsenin karşılaşmasını istemem o yüzden başınıza bir şey gelmeden aklınızı başınıza alın diyebilirim. İnsan dediğin kendini kandırmaya pek meyilli. Kontrol ettiğimizi sandığımız hayat bir anda tüm çaresizliğimizi yüzümüze açık ve şiddetlice vuruyor.
Yeni ev arama faaliyetini asıl başlatan ikinci hikaye ise evliliğimin sona ermesidir. Kanser ve boşanmak, üst üste moral bozucu olaylar gibi gözükse de herkes için en iyi şekilde son buldu. Dostlarımın, ailemin, rastladığım iyi insanlar ve şansımın da yardımıyla da Galata’ya taşındım. Burada nefes aldığımı hissettim. Kendim için bir şeyler yapmama olanak sağladığı için de daha mutlu bir adam oldum. Semtin de beni sevdiğini düşünüyorum. En azından bana Hülya’yı getirerek hayatımı renklendirdi. Uzun uzun yazacak, çizecek şeyler verdi.
Diğer taraftan, burada yaşamak, bir tanıtım filmi içinde yaşamak gibi de değil, söyleyeyim. Farklı kültürden insanları bir araya topladığı gibi çatışmalarını da beraberinde getiriyor. Kısaca değinmekte fayda var.
İçine girince izlediğim kadarıyla başta belediyenin sevimsiz uygulamaları, hızla yükselen değerler, kapanan endüstriyel atölyeler ve yerlerine açılan cafeler buradaki sosyal kültürü hızla değiştirdi. İster sosyal ister ekonomik makas deyin iyiden iyiye açıldı ve burası bir buçuk sene önce geldiğim Galata’dan farklı bir semte dönüştü. Özellikle masa krizi bir çok işletmenin el değiştirmesine neden oldu. Bu arada uygulamalar insanları Kuledibi’nde kendi eğlenme biçimlerini yaratmaya itti. İçkili, müzikli bir oturma eyleminden Galata’nın eğlence rutinine dönüştü. Hoş olarak bulmakla birlikte gidip bir kere bile orada oturmadım. Yerde oturup içki içmek bana göre değil. Zamanla çevre sakinlerinin şikayetleri, akabinde polis müdaheleri ile birlikte gerginlik arttı. Bu sene de benzer gerginliği hissetmek mümkün. Tophane merdivenlerine taşınan grup aynı şekilde eğlenmeye devam ediyor. Gürültüleri beni de rahatsız ediyor. “Galata bir eğlence merkezi, şikayet edecekseniz oturmayın.” diyen bir grup var. Burası turistik bir mekan olabilir ama iddia edildiği gibi şehrin eğlence merkezi de değil. Kiva, Güney ve Enginar (sanırım kapandı) gibi üç restoranı var. Ritim Galata bira içip, yemek yiyeceğiniz başka bir mekan. Bir de Nargis Jazz Club’ı sayalım. Eminim bilmediklerim de vardır. Ama saydıklarım Galata’yı bir şehrin eğlence merkezi yapmaya yetmiyor. Burası hala pencerelerinden sokağa çöplerin savrulduğu bir mahalle.
Buraya taşınırken kafamda güvenlik sorusu vardı. Ailem de Galata’nın önceki ünü yüzünden epey bir tedirgin olmuşlardı ama yaşadığım süre içinde her hangi bir şey gelmedi başıma. Tedirginliğim gitti. Sadece biraz uzak, yalnız ve kendimce bir yaşam istemiştim. Kararımdan hiç pişman olmadım. Kendi istediğiniz gibi yaşayamıyorsanız hayatın ne anlamı kalıyor ki? Kendi istediğin gibi yaşamak başkalarının hayatlarına saygısızlık yapmak demek değil tabi. Ayrıca burada yaşamaya başlamak, şehirle ilgili düşüncelerimin, fikirlerimin değişmesine ve yeni kararlar almama yardımcı oldu. Umarım Galata, İstanbul’daki son durağım olur. Beni burada yaşamaya iten dinamiklerin, daha sonra güneye de taşıyacağından adım gibi eminim.
Joan Baez
Bodrum’a yerleşmek adına içinden geçtiğim zamanı paylaşacaksam Galata’dan bahsetmemek olmaz ki burada yaşamayı daha önce hiç hayal etmemiştim. Aklıma bile gelmemişti. Ömrüm boyunca iki defa ya uğradım ya uğramadım. Semte adını veren kulesine bile çıkmamıştım. Taşınmadan evvel listemde Cihangir, Nişantaşı, Arnavutköy ve Bebek gibi semtler vardı. Benim için Galata'ya taşınma kararı en az Bodrum'a taşınmaya kalkışmak kadar radikaldir.
Lüleci Hendek caddesinden kuleye bakış |
Aslında beni buraya getiren hikaye, 2007’de bana testis kanseri teşhisi konmasıyla başlar. “Bu şehirde yaşamayacağım!” dediğim günü daha önce bir hikaye (Bahanem) gibi anlatmıştım. Uzatmadan bağlayayım; tedavimi gördüm, hastalığı yendim ve iyiyim. Erken teşhis bu tip hastalıklar için çok önemli. Sağlık problemi denen şey, yaşamla aranıza örülmüş yapay duvarları yıkıveriyor. Gözünüzü açıyor. Bir sürü şeye ne kadar boşuna takıldığınızı, gece gündüz çalışarak inşa etmeye çalışılan kariyerin ne kadar boş olduğunu ve zamansızlığı bahane ederek çokça insanı ihmal ettiğinizi görüyorsunuz. Bu tip bir durumla kimsenin karşılaşmasını istemem o yüzden başınıza bir şey gelmeden aklınızı başınıza alın diyebilirim. İnsan dediğin kendini kandırmaya pek meyilli. Kontrol ettiğimizi sandığımız hayat bir anda tüm çaresizliğimizi yüzümüze açık ve şiddetlice vuruyor.
Yeni ev arama faaliyetini asıl başlatan ikinci hikaye ise evliliğimin sona ermesidir. Kanser ve boşanmak, üst üste moral bozucu olaylar gibi gözükse de herkes için en iyi şekilde son buldu. Dostlarımın, ailemin, rastladığım iyi insanlar ve şansımın da yardımıyla da Galata’ya taşındım. Burada nefes aldığımı hissettim. Kendim için bir şeyler yapmama olanak sağladığı için de daha mutlu bir adam oldum. Semtin de beni sevdiğini düşünüyorum. En azından bana Hülya’yı getirerek hayatımı renklendirdi. Uzun uzun yazacak, çizecek şeyler verdi.
Galata'da oturduğum ev / Püskül / 2011 |
Evin en büyük alanı mutfak / Hülya / 2011 |
Diğer taraftan, burada yaşamak, bir tanıtım filmi içinde yaşamak gibi de değil, söyleyeyim. Farklı kültürden insanları bir araya topladığı gibi çatışmalarını da beraberinde getiriyor. Kısaca değinmekte fayda var.
Beyoğlu, İstiklal her zaman kalabalık. Temmuz 2012 |
Şişhane ise tam tersi sakin. Haziran 2012 |
Tünel renkli eylemlere sahne olur: Gay Parade Temmuz 2012 |
İçine girince izlediğim kadarıyla başta belediyenin sevimsiz uygulamaları, hızla yükselen değerler, kapanan endüstriyel atölyeler ve yerlerine açılan cafeler buradaki sosyal kültürü hızla değiştirdi. İster sosyal ister ekonomik makas deyin iyiden iyiye açıldı ve burası bir buçuk sene önce geldiğim Galata’dan farklı bir semte dönüştü. Özellikle masa krizi bir çok işletmenin el değiştirmesine neden oldu. Bu arada uygulamalar insanları Kuledibi’nde kendi eğlenme biçimlerini yaratmaya itti. İçkili, müzikli bir oturma eyleminden Galata’nın eğlence rutinine dönüştü. Hoş olarak bulmakla birlikte gidip bir kere bile orada oturmadım. Yerde oturup içki içmek bana göre değil. Zamanla çevre sakinlerinin şikayetleri, akabinde polis müdaheleri ile birlikte gerginlik arttı. Bu sene de benzer gerginliği hissetmek mümkün. Tophane merdivenlerine taşınan grup aynı şekilde eğlenmeye devam ediyor. Gürültüleri beni de rahatsız ediyor. “Galata bir eğlence merkezi, şikayet edecekseniz oturmayın.” diyen bir grup var. Burası turistik bir mekan olabilir ama iddia edildiği gibi şehrin eğlence merkezi de değil. Kiva, Güney ve Enginar (sanırım kapandı) gibi üç restoranı var. Ritim Galata bira içip, yemek yiyeceğiniz başka bir mekan. Bir de Nargis Jazz Club’ı sayalım. Eminim bilmediklerim de vardır. Ama saydıklarım Galata’yı bir şehrin eğlence merkezi yapmaya yetmiyor. Burası hala pencerelerinden sokağa çöplerin savrulduğu bir mahalle.
Buraya taşınırken kafamda güvenlik sorusu vardı. Ailem de Galata’nın önceki ünü yüzünden epey bir tedirgin olmuşlardı ama yaşadığım süre içinde her hangi bir şey gelmedi başıma. Tedirginliğim gitti. Sadece biraz uzak, yalnız ve kendimce bir yaşam istemiştim. Kararımdan hiç pişman olmadım. Kendi istediğiniz gibi yaşayamıyorsanız hayatın ne anlamı kalıyor ki? Kendi istediğin gibi yaşamak başkalarının hayatlarına saygısızlık yapmak demek değil tabi. Ayrıca burada yaşamaya başlamak, şehirle ilgili düşüncelerimin, fikirlerimin değişmesine ve yeni kararlar almama yardımcı oldu. Umarım Galata, İstanbul’daki son durağım olur. Beni burada yaşamaya iten dinamiklerin, daha sonra güneye de taşıyacağından adım gibi eminim.
Yorumlar
Yorum Gönder