Kıyısında

Geçen yıl ektiğimiz sazların arasından geçen rüzgar, kıpırdatacak yeni bir şey bulduğundan mutlu, camdan içeri dalıverdi. Evin içinde şöyle bir dönüp, göğsümü, sırtımı ve boynumu serinlettikten sonra saçımı karıştırarak karşı pencereden dışarı çıktı. Gelen misafirlerimizi bahçe köşesinde karşılayan pampasın dalları arasına, her zaman girdiği açıdan dalınca, ortaya çıkan yüksek sesli hışırtıdan iyice neşelenen rüzgarın yerini kestirebildim. Sonra üstündeki incir, peşinden komşunun limon ağacı sırayla kahkaha attılar. Rüzgar, önüne çıkanı gıdıklayarak ön bahçeyi neşeyle çevirdi. Ali İhsan Abi'nin büyük yapraklı muz ağaçlarının arasında ilk turunu tamamlarken, benim de yüzüme koca bir gülümseme oturdu. Bu rüzgarı artık o kadar iyi tanıyorum ki açıkça içine girdiğimiz uzun baharın müjdesini verdiğini biliyorum. Yakında tüm köyü çevire çevire peşine bulutları takacak. İlk yağmur damlası toprağa düştüğünde de bu kavrulmuş yarımadanın sarı derisini sırtından atışını izleyeceğiz. Hayat yeniden başlayacak, yeşerecek.

Yakaköy'ün sonbahar rengi. Uzun baharın başlangıcı.
Önceki senelerden Yakaköy renkleri
Uyanır uyanmaz şu manzarayı karşılamak üzere kendimi keskin soğuğa atıyorum.
Yanılmıyorsam 2015 sonbaharı. Buradaki yaşamımı özetlediğini düşündüğüm kare. Bu sefer gün batımı...

Hayat nerede yaşanırsa yaşansın bir müddet sonra bir rutine oturuyor. Yani öyle şehirden geldim kasabaya taşındım, bugün şu oldu, dün şuna şaşırdım gibisinden karşılaşılan şeyler inceden canım cicim ayları. Romantizm bir yere kadar. Haliyle zamanı geliyor ve yaşadığın yere dönüşüyorsun. Sabahları horoz sesiyle uyanmanın güzellemesi bir kenara horozun kendisi oluyorsun. Tahta kıymıklı ellerin nane, sarımsak ve toprak kokuyor. Başlarda üzerine şeltoks boca ettiğin böcekleri çıplak elle tutup dışarı atmak bedava. Atıştırmalık bisküvi yerine tuzlanmış biber kemirerek oyalanıyor insan. Köyün köpekleriyle ayak üstü muhabbet etmek, başını okşamak buranın gerçeği. Onun da sevincini, üzüntüsünü okumaya başlıyor, derdini dert ediniyorsun. Uzun lafın kısası gittikçe yeline, suyuna, toprağına karışıyor gündelik yaşamın parçası oluveriyorsun. Bu artık şehirlerde yaşanacak şey değil. Kıyı kasabası romantizmi de yeni taşınanların olsun. Zaman geçtikçe taşlar yerine oturuyor ve bir rutin içinde dönüp duruyorsun. Bunları yazıyorum zira içime bir bıkkınlık yerleştiği de düşünülmesin. Açıkçası burada yaşamaktan -bir rutine dönüşse de- çok mutluyum.

Geçen seneye dek niye bilmiyorum ama her an taşınabiliriz düşüncesi vardı. Belki anlatılanlardan hatta şahit olduklarımızdan olacak; kiraladığın evin, kolaylıkla el değiştirebildiğini biliyorsun. Odanın penceresini açıp ilk nefesi almadan kendine ev aramaya başlamak yüksek ihtimaldi. Bodrum mülkün çok sık el değiştirdiği bir yer.

Biraz daha buralıyım hissindeyim.
ve buralar Hülya ile güzelleşiyor.
Ayrıca bakalım toprak, yarımadanın yerlisi, kültürü vs. bizi kabul ediyor mu? Bu bir süreç. Ama öyle taşındığının 2. haftası kendini Bodrumlu ilan edemezsin. Allahtan hemen öyle buralara cennetim, köyüm diyerek sahiplenenlerden değildik. Her ne kadar, şehir değiştirmekle yaşanan bu iç sevinç anlaşılır olsa da, bu toprakların yerlisine, kim ne derse desin dokunuyor, incitiyor. Siteyle sınır evi alıp iyice elden geçiren yeni komşuya hayırlı olsun derken aldığım cevap bana da dokunmuştu doğrusu. Sağ ve solunda yükselen köyün iki binası için "bir de şunlara dinamit koyabilseydik..." gibi bir şey dedi memnuniyetsizliğini göstermek için. Yeni gelenler de, önceden gelenleri ve yerlisini beğenmiyor. Buradan yakında araz çıkar...

Açıkçası biz, 3 yıl boyunca Bodrum ile birbirimize baktık durduk. Tıpkı, karşılıklı kanepelerde oturup, saatlerce konuşmadan birbirine bakan 2 kişi gibi. Soğuk, ifadesiz hatta güvensiz. Birbirimizi anlamaya, zihinlerimizi okumaya çalıştık. Uzun bir Nuri Bilge Ceylan sekansı düşünün. Fakat bir an geldi ve ilk kez gözlerimizin içine bakıp gülümseyebildik. Bunu bize verilmiş bir izin saydık ve 4 yılın ardından bahçe ve eve kendi kısıtlı imkanımızla bir şeyler yaptık. Bir senede yaşadığımız yerin çehresi değişti. Mesela o boz bahçe (ki hala boz) güzelleşmeye yüz tuttu. Ama oldu ama olmadı en azından çalıştık durduk. Üstüne bir de küçük bir bostan kurmuştuk. Kuruyorsun ama öyle hemen tutmuyor. Önce toprağı, domatesi, biberi, baklayı öğreniyorsun.

Verandayı da daha bu yıl oturulur, misafir ağırlar hale getirdik. 3 yıl yanmayan ocak neredeyse hiç sönmedi. Üzerinde yemek pişti, karşısında rakılar içildi. Kendi adıma konuşursam; ilk kez bu kadar rahat, güvende ve buraya ait hissettim. Yani biri soracak olursa gönül rahatlığıyla "Bodrumlu olmak için en az 4 yıl gibi zamanı geride bırakman yeterli" diyebilirim. Biz olduk mu? Bunun cevabını hala veremem. Öğrenecek daha çok şeyimiz var. Bugüne dek öğrendiklerimiz çok işe yaradı. Bundan sonra öğreneceklerimizin de bize illaki faydası dokunacak. Nereden mi biliyorum? Çünkü toprağa ve denize güveniyorum. Bu benim genlerimde var...

Misafirlerimizi artık sandalye tepesinde oturtmak istemedik. Kalk git dermişiz gibi oluyordu.
Aldık, zımparaladık, boyadık. Bu köşe güzel oldu. Daha önce mangal, çer çöp vs duruyordu.
İnsan arada uzanmak, dinlenmek istiyor. Sonbaharda oturup yağmur da seyredilir pek tabi.
Bu foto 2018'de ne oldu yazısına da dahil olur. Gelenimiz gidenimiz bu yıl çok oldu.
Ev alma komşu al demişler. Orçun bizim en büyük şansımız oldu.
Ocak yaz kış yandı. Verandayı dostlar ve sohbet güzelleştirdi. Hiç kimse yoksa Seçkin yalnız bırakmadı bizi.


Antalya'dan Tafa da geldi.

İstanbul'a göçmeden evvel dedem de ekmeğini topraktan çıkarırmış. Babam Rasadishte'deki meyve bahçelerinden sıklıkla bahseder. Daha o zaman küçük, 4-5 yaşlarında ama hatırlıyor. Sabahın erken saatlerinde, kır renkli atları Balo'nun çektiği arabaya oturtuluşunu ve Tetova'dan yukarı çıkışlarını anlatır. Bahçe sulamalarını birlikte yaparlarmış. İstanbul'a göçünce işler değişmiş tabi. Aklında en çok kalan atın verilişine duyduğu üzüntü. Sonrası klasik şehre tutunma hikayesi. İskelede baba oğul su, sahlep satmalar, bakkal serüveni, babamın kunduracılık yapması ve sonunda kuaför olması.

Bir kuşak sonra kardeşimin tarımla uğraşıyor olmasını başka türlü tarif edemiyorum zaten. Uluslararası ilişkiler okuduktan sonra en son Moskova'da çalışırken bir badem bahçesi ile tarımı tercih edişinin altında dedemin hikayesi yatıyor. Bugün o badem bahçesi işi önce yazılıma ardından, çok anlamıyor, ne demek bilmiyorum ama bir start up projesine dönüştü. Bugün aynı proje sayesinde Silikon Vadisi'nin yeni ve önemli bir şirketinde çalışıyor. Temelinde yine tarım var ama bitcoinler, bilmem neler konuşuluyor bir araya gelince...

Bir taraftan da yeni bir şeylerin arefesindeymişiz gibi de hissediyorum. Sanki önemli kararlar almamız gereken bir döneme giriyormuşuz gibi. Ki bu bana özgü bir durum da değil. Şöyle anlatayım. Taşındığımız zaman tanıştığımız insanların da bir bir yeni kararlar aldıklarını izliyorum. Mesela, Nezih Abi, nam-ı değer Neo, birkaç gün içinde, alet, edavat, eşya vs satarak Antalya'ya taşındı. Belki de bir süredir planlıyordu bilemem. Lakin gidişi ani ve üzücü oldu. Eşinin tayininden dolayı yakında Kıbrıs'a taşınacak Oğuz Abi de yerleştiğim yerin özel insanlarındandı. Ya kafasında yeni planlar olduğu için hamburger dükkanının çalışma saatlerini öğlen 5, gece 11 arasına çeken Levent'e ne demeli? Alınan kararlar bir bakıma, şiddetini gittikçe artıracak ekonomik krize karşı tedbir sayılabilir. Aslında uzun süredir herkesin, hepimizin kafasında tilkiler dolaşıyor. Hepimiz birbirimizden bağımsız ya yeni kararlar almanın kıyısındayız ya da karşı kıyıya geçtik bile.

Önümüzdeki dönem bizim için de ama iyi ama kötü sürprizlere açık gibi. Kıyısında durduğum kararlar için biraz daha bekleyeceğim sanırım. Zira ilk adımı atmak dışında 2. adım derin bir belirsizlik barındırıyor. Zaman zaman atıver kendini şu akışa ne olacaksa olsun diyorum çünkü üzerinde durduğum toprak, stresle, huzursuzlukla, güvensizlikle ve memnuniyetsizlikle sulanıyor, insanı içine çekebilecek bir bataklığa dönüşebiliyor. Dediğim gibi biraz daha beklerim ama uzun süre değil...

Eylül 2018

Yorumlar

  1. Selam,
    Uzaktan davulun sesi kulaga hos gelir ...
    Komsunun bahcesindeki cim daha yesil gelir ...
    Tas yerinde agirdir ...
    Vs, vs, ... saysak daha da cikar …
    Hayat dersi veriyor olmam umarim.
    Hepimizin hayati bir tane, bildigi gibi yasamali insan. Ben inaniyorum siz ne yaparsaniz yapin ucundan kenarindan bir huzur bir mutluluk cikartirsiniz.
    Ne dilerseniz gonlunuzce olsun.
    Saglicakla kalin

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından