2021'de neler oldu biliyor musun İstanbul?

Şehrin kakafonisini, rabarbalarını, otomobil ve siren seslerini, inşaat gürültüsünü, küfürsüz konuşamayan çocuklarını tek bir şey susturabilirdi. Birkaç gündür İstanbul’a düşen kar ortalığı sadece pürüzsüz bir örtüye büründürmemişti çünkü. Sessizlik en az karın kendisi denli güzeldi.

Ortalıkta çıt çıkmıyorken İstanbul’u duymaya, dinlemeye oturdum pencere önüne. Nefes alışverişimi, karnımdaki gurultuyu ve bir süre sonra kafamın içindeki sesleri duymaya başladım. Koca şehirle baş başa oturmuş sessizliği bir oyuna dönüştürdük galiba. Kahve ısmarladım İstanbul’a. Kahve makinesinin kısa süren uğultusu, çınlamasını bitirir bitirmez yeniden daldık kendimize. Ömrümdeki en güzel hareketsizlikti bu an yaşadığım.

Benim için İstanbul son yıllarda sadece bu manzara demek. Kar ile biraz daha güzelleşti.

Yazmaya karar verdim. Yaşlı diz üstü bilgisayarımı kahve fincanının yanına çektim. Ocak ayı bitmeden 2022’ye yepyeni bir yazı ile başlayayım dedim. Kaldı ki ay bitiyor geçen yıl ki gibi ihmal etmeyelim. Öyle bir ihmal ki hiçbir şey yapmasam dahi her yıl biterken eski seneyi değerlendirdiğim bir final yazısı mutlaka yazardım bloğuma, onu bile atlamışım. Başlığı bile hazırdır “2021’de ne oldu?” diye. Bu sessizlikte bir fincan kahve içerken ilk aklıma onlar düşüverdi nedense.

Sanki evlere daha çok kapanacağımızı biliyormuş gibi bahçe işlerine girişmiştik Nisan’da. Hani öyle orayı ben kazdım, Hülya ortanca ekti, Orçun suladı gibi değil. Bildiğin bu işi bilen birilerinden yardım aldık. Tohumlar geldi, kayrak taşları geldi, cüruf ve toprak taşındı çuval çuval. Tasarlandı, günlerce çalışıldı. Bizim boz bahçe oldu mu sana bir cennet!

Boz bahçemiz Nisan'da tamamen değişti.

Girişteki karşılama komitesi

Bir bölümü sazlık olarak ayırdık.

Yürüme taşları yenilendi.

Bu köşe atıl duruyordu bir oturma alanına dönüştürdük.

Bir de küçük taş bahçesi hazırladık.

Yine Nisan’da, bahçe işlerine girişmeden hemen evvel küçük bir ameliyat olduğumu da araya sıkıştırayım. Taşlar küçük olduğundan büyük problem yaratabileceği ön görülen safra kesem alındı da bahçe işlerinde çalışmaktan muaf tutmuştum kendimi. Halbuki köşe bucak temizlik yapayım, toprak atıp bir şeyler dikeyim ne çok istemiştim. Neyse sağlık daha önemliydi sonuçta.

Sağlık deyince pandemiyi atlamamak gerek. 2021’de bizi en çok etkileyen salgın nedeniyle Bodrum’un özellikle kışı çok kalabalık geçirmesi olmuştu. Vaka sayısı ve salgından çok trafik yıl boyunca konuşuldu durdu. Alt yapı yetersizliğiyle sıklaşan elektrik ve su kesintileri hayatımızın değişmez parçası oldu. Bana kalırsa 2021 kışında yaşadıklarımız Bodrum’un geleceği adına bir provaydı. Kalabalık sonbahar sonuna dek bir iç sıkıntısı denli oturdu göğsümüze. Şunu tekrar etmekte fayda var. Kimseye gelmesin demiyorum. Fakat gelenlerin kaçtığı yerdeki konforu fütursuzce talep etmelerinden pek haz etmiyorum. Kaçtığı yeri geldiği yerle karşılaştırıp sürekli şikâyet eden bir güruhla geçirdik yılı. Onlar ki bol bol korna çaldılar. Biz tatlı tatlı pedalımızı basarken daha önce hiç olmadığı kadar sıkıştırdılar, bisikletle yolda olduğumuz için çekinmeden ağızlarını bozdular. Onlar ki tezek kokusundan şikâyet ettiler, ikinci üçüncü arabalarına park yeri için kavga çıkardılar.

Müsilaj diye bir kavram girdi hayatımıza. Bodrum ile ne alakası var demeyiniz. Tatil için Marmara ve kuzey egeden şaşmayanlar geçtiğimiz yaz denize giremeyeceklerini düşünüp güneye indiler. Kalabalığın bir başka nedeni de bu oldu ister istemez.

Bunları aklımdan geçiriyorum ama İstanbul beni duyuyor mu bilemedim. Anlatırken kendimi de duymamaya başladım galiba. Kahvelerimizi yudumladık. Birkaç sığırcık önümüzdeki portakal ağacının içinde güzel güzel öttüler. Kuşların ötüşü biter bitmez bu sefer sesli anlatmaya başladım.

Biliyor musun dedim İstanbul’a; geçen sene ciğerimiz çok yandı.

Ona yangınlardan bahsettim. Ne kadar korktuğumuzdan. Bir ara biz görmesek de alevlerin evimizin çok yakınına geldiğinden ve bu vesileyle kendimizi tahliyeye hazırladığımızı anlattım. Daha sonra yangın bölgelerini gezdiğimizi ve bizde uyandırdığı duyguları tarif etmeye çalıştım.

İzlemek isterseniz yangın sonrası, yangından en çok etkilenen
Kavaklıdere, Yerküpe videosunu buraya koyuyorum.

Kaybettiklerimizi de anlattım. Önce Hülya’nın babasının vefatından söz ettim. Çünkü covid ilk kez en yakınımızdan birini alıvermişti aramızdan. Cenazesine gidemediğimiz gibi tüm aile birbirinden çok uzaklara düşmüştü. Peşinden amcam öyle sessiz sedasız ayrıldı aramızdan. Tüm yıl güçsüzleştiğini her konuştuğumuzda duyduğum sesinden anlıyordum.

Yeniden sessizleştik. Belki bir anmaya dönüştü oturuşumuz. Arada iki buçuk yıl önce kaybettiğim babamı ve artan vakalar nedeniyle ziyareti yasaklanan annemi düşündüm. Geleli neredeyse bir ay oldu ama annemi göremeden İstanbul’dan döneceğime hayıflandım.

Bu sefer neden geldik biliyor musun? Diye sordum İstanbul’a. Camdan dışarı baktım. Belki o da bana bakmıştır “Neden?” der gibi. Buradaki evin mutfak tesisatları çürümüş, akıtmış haliyle mutfak dolaplarını kabartmıştı. Çürüme ve nemli ortam üniversiteyi kazandıktan sonra buraya yerleşen Duru’nun başına bir de böcek problemi çıkarmıştı. Hatta bir akşam baş edemediği için gözü yaşlı, üstelik evin ışıklarını, doğalgazını filan kapamadan gecenin bir vakti kalkıp Mecidiyeköy’den Moda’ya babasının yanına kaçmıştı. Sonradan ilaçlandı filan ama Kasım ayıydı Hülya ani bir kararla mutfağı değiştirmeye karar verdi.

Mutfak böyle idi...

Hatırladım dedi İstanbul. Kahvesinden bir yudum daha aldı. İşte yılbaşından sonra bunun için geldik deyiverdim usulca. Ne sessizliği bozdum ne de ayak izlerim dağıttı beyaz örtüyü.

Yeni yılın 3’ü gibi çıktık Bodrum’dan yola. 4’ünde ustalar eve girdi. Dolaplar söküldü, yer fayansları kırıldı. 5‘inde elektrik ve su tesisatçıları, 6’sında fayansçı işlerini tamamladı. Bir gün sonra sıva ve boya işleri için Erol Usta sahne aldı. En uzun onun işi sürdü. 3 gün kadar yok sıva kurusun yok ilk kat boya beklesin filan derken ayın 12’si oldu. 13’ünde yeni dolaplar geldi. Tezgâhın montajı için 18’ini bekledik. 19’unda bulaşık makinesinin takılmasıyla eski dolaplardan inen tüm çatal, bıçak, tencere, tabak yıkanmaya başladı. Henüz İstanbul’a kar inmemişti ama evin içi bembeyaz bir tozla örtülüydü sil süpür işleri kondu sıraya. Dedik ki 22-23’ü gibi çıkarız yola. Dedik ama kar geliverdi. Ne kar ama. Bir nevi mahsur kaldık. Arabayı yerinden kıpırdatmak mümkün değildi.

Böyle oldu...

Araba demişken 2021’de ne oldu sorusunun bir cevabı da araba aldık diye verilebilir. Tamamen şans belki biraz da tesadüf. Bodrum’da 7 yıl arabasız idare etmiştik aslında ama pandemi ile birlikte bir otomobilimiz olsa fena olmaz demeye başlamıştık. Bir sürü aracı internet sitelerinden bulmuş ama bir ikisine gidip bakmıştık. Niyet vardı ama cesaretimiz yoktu kim bilir. Eylül sonuydu. Levent Sevil’in bir telefonuyla ertesi gün arabamız oldu. İyi ki de olmuş. Belki de bir hafta sonraya ertelesek alamayacaktık. Malum 2021 yılı bir de büyük ekonomik çalkantılarla geçti. Dolar 18’leri gördü.

Bodrum'da 7, toplamda 9 yıl arabasız geçirdikten sonra ayaklarımızı yerden keselim dedik.

Kar da bizim yolumuzu kesti tabi.

2021 bizim büyük harcamalar yaptığımız bir yıl olmuş böyle bakınca. Yaz sonu bir de evi boyattık üstüne. Taşındığımızdan beri dokunulmamıştı. Sobayla ısınmaya başlayınca çok daha hızlı kararmıştı duvarlar. Veranda da dahil köşe bucak elden geçti ev. Buna karşın sene başında da bahçe işlerinden de önce kimi eşyalarımızı yenilediğimizi anımsadım. Koltuk, halılar ve tv sehpası yenilenmişti. Dediğim gibi taşındığımızdan beri oturduğumuz eve ilk kez böyle bir harcama yapılmış oldu.

Badana günleri videosu

Kar ne zaman kalkar bilmiyorum ama burada seninle uzun süre sonra baş başa bir kahve içtiğimiz için mutlu oldum İstanbul. Mahsur kalmak fena olmadı galiba. Birbirimizi duymaya ihtiyacımız varmış. Düşündüğüm kadar sıkıcı da değilmişsin. Kabul, kaldığım süre uzadıkça sıkılıyorum. Kalbim sıkışıyor, boğulacak gibi oluyorum ama bunun seninle bir alakası yok sonuçta.

Heyse biz Cumartesi kaçacağız. Bir sonraki sefere görüşmek üzere hoşça kal İstanbul.



Not: Belki geçtiğimiz yıl çok fazla binemedim ama beni mutlu eden iki bisiklet turunu da video olarak armağan edeyim İstanbul. Canın sıkılırsa izlersin belki ;)

Gökova dönülmeden bisiklete bindim diyemem.

Seçkin ile birlikte sırf çamurluğumu yaptırmak için
bisikletlerimize atlayıp Köyceğiz'e gittik.

Yorumlar

  1. Karlı istanbul sayesinde yazınızı okumak güzel oldu. Sanırım yoldasınızdır bugün ya da çıkmak üzeresinizdir. İyi yolculuklar, Hülya'ya selam. Mutfağınızı sağlıkla kullanın...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yoldaydık ve an itibariyle evi ısıtmaya çalışıyoruz. Güzel yorumunuzu da bir mola esnasında gördüm ama cevaplamak için anca vakit buldum. Yıllarca İstanbul'da her türlü kar yağışı görmüşken Bodrum'daki beyaz örtüyü kaçırmak istemezdim doğrusu. O nasip olmadı işte. Olsun...

      Sevgiyle kalın :)

      Sil
  2. Ne zamandır video da yayınlamadın Coka, yazın olunca hemen geldim. Videolarını da ihmal etme lütfen!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sahiden epey yaşlı bir diz üstü bilgisayarım var ve artık montaj kurgu işlerini kaldırmıyor. Haliyle İstanbul'da kaldığımız süre boyunca eldeki kayıtları bir film haline getiremedim. Bir küçük mola gibi oldu ve fakat mecburi. Yenisi yakında yayınlanır merak etmeyiniz.

      Bodrum'dan sevgilerimle...

      Sil
  3. Yenilikler uğur getirsin, mutfağı ve arabanızı sağlıkla, keyifle kullanın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Serpil Hanım.
      Bodrum'dan sevgiler saygılar...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından