Huzursuz bir gece

Dün Bodrum’da yaşadığımız günden bu yana geçirdiğimiz en huzursuz geceydi…

Cümleyi böyle koyunca akla bir sürü şey gelebilir. Hele ki gürültünün merkezinden 12 km uzakta, yarımadanın tam ortasında tepelerde bir yerde huzurla yaşarken üstelik Bodrum Bodrum olalı belki de en düşük nüfus ortalamasıyla yazı yarılıyorken.

40 yıl yaşadığım İstanbul’da gazete haberleri dışında gecenin bir vakti hiçbir zaman domuzla karşılaşmadım. Kaldırdığım taşın altından yılan çıkmadı. Ege sismik olarak canlı. Sürekli sallanıyor. Konu hep İstanbul’dur ama deprem burada kendini hep hatırlatır. 6,6’lık büyük sarsıntıda Hülya Bodrum’da yalnızdı. İnsan ayağının altında zeminin homurtuyla sallanmasına alışamıyor ne yazık ki. Ya da ne bileyim bu kadar çok ve çeşit börtü böcekle yaşamıyorsun. Yatağından çıyan çıkması da hepsi kadar huzursuz edici. Daha da naif bir örnekler vereyim göz korkmasın. Bodrum başını Ege’ye uzatmış bir yarımada. Kılık kıyafetlerinizin, ayakkabılarınızın sık sık küfleneceği denli nemli. Olmayan suyu ağır kireç içeriyor. Bu da bulaşık ve çamaşır makinelerinizin ömrünü kısaltıyor. Elektrik kesintileri yüzünden pek çok defa İstanbul’a yetiştirmem gereken iş çöpe gitmiştir. Bozulan aletler de cabası… Elbette son saydıklarım koca bir geceyi huzursuz geçirmemize neden olmayacak kadar tırı vırı nedenler ama olsun.

Odunun altındaymış. Üstündekini çekince diğer odunlar üzerine düştü.

Şimdi konuyu biraz değiştireceğim ama illa ki bu huzursuz geçen geceye bağlanacak. Aslında bu yazının konusu tüm dünyayı etkisi altına alan salgının başından beri bize kattığı olumlu şeyler olacaktı. Bundan vazgeçmeyip oradan devam ediyorum.

Daha önce de yazmıştım. 2019 yılı bizim için neredeyse İstanbul’da tam zamanlı bir nöbet sayıldığından salgınla birlikte duymaya başladığımız Evde Kal tedbirlerine idmanlıydık. Kardeşimle birlikte başlarda 3 günlük periyotlarla annem ve babam ile kalıyor, ev ve Bebek arasında mekik dokuyorduk. Sonra iki günlük nöbet düzenine geçtik. Babam ağırlaştığında ikimiz de tam zamanlı yanında kaldık. Hastane refakatleri de dahil… Bu arada Alzheimer hastası annem için de bir çift gözün üzerinde olması gereken yeni safhaya geçmiştik. Sonrası malum. Hep yanlarındaydık.

Günün en güzel saatleri bunlar... 2019 Istanbul

2019 her ne kadar süreç ve sonuçlarıyla can sıkıcı olsa da özellikle babamla dolu dolu bir zaman geçirebildiğimiz için mutluyum. O dönem çalışıyor olsam belki sadece iş çıkışları görebilecek ve muhtemelen gün içinde hiç tanımadığımız insanlara emanet edecektik. Bilemiyorum şu an aklıma bu geldi diye yazdım. Belki farklı çözümler de bulurduk. Annemin hastalığının ilerleyişini yakından takip edebildik bu sayede. İş yoğunluğu sebebiyle çocuklarının büyümesini göremeyen bırakın babaları, anneler olduğunu düşünecek olursak bize kalan zaman koca bir hediyeydi galiba. Salgın da tüm bunların üstüne geldi zaten.

Bodrum’daki hayatımız hiçbir zaman dışarıdan görüldüğü gibi rakı sofraları başında, uzun bisiklet yolculuklarıyla daha da kestirmeden bir deyişle sonsuz bir tatilmiş gibi geçmiyor. Sayısı o kadar azdı ki burada yaşadığımız süre boyunca kaç kere denize indiğimizi yıl yıl sayarım. Şimdi onu yapmıyorum. Zira babadan zengin, miras kazanmış veya başına talih kuşu konmuş değiliz. Herkes gibi çalışmak, geçimimizi sürdürmek durumundaydık. Bu nedenle zamanımızın çoğunun evde çalışarak geçtiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Yani salgın bize evde kal demese de döndürdüğümüz çarkın merkezi yine hep ev oldu…

Hülya resim çalışmalarına devam etti ben de çalışmadığımdan bahçe işlerine giriştim. Zira tarımla uğraşmanın aile bütçemize katkı sağlayacağına inandım. Öyle de oldu. Bugün sebze meyve ihtiyacımızı ektiklerimizden karşılamak, pazar alışverişimizi seyrekleştirdi. Üstelik toprağa dair bir sürü şey öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum. Huzur dediğin sosyal medyada paylaşılan bir fotoğraftan çok sabah kahvaltısına bahçeden kopardığın domates ve salatalıktan yükselen kokuda tütüyor. Eskiden tasarladığım bir işin şehrin çeşitli yerlerinde boy göstermesinden, dergilerde yayınlanmasından, insanlarca görünür olmasından mutlu olurdum. Gözün gibi baktığın fasulye, börülce, mısır, kabak, domates, patlıcan, biber vs daha dürüst bir karşılık veriyor. O zaman da keyfim katmerleniyor doğrusu. Tamamen atacağım; 1000 birim gibi sabit bir gideri 200 birimlere düşürmek, tasarladığım tonlarca kalem iş karşılığında sadece birkaçından kazandığım maaşın sağladığı minimum konfordan daha iyi hissettiriyor.

Hülya resim çalışmalarına devam etti. Altta son çalıştıklarından.




Bahçe bu yıl ilk kez bize bol bol ürün verdi. Gübre olsaydı daha da verimli olabilirdi.
Kahvaltı ve yemek sofralarımıza bahçeden bir şey illaki düştü.

Konu nerelere geldi. Anlatmak istediğimi tarif edebildim sanıyorum. Salgın bize böyle artılar kazandırdı özetle. Eksileri de oldu. Birbirimizi görmekten keyif aldığımız dostlarımızla aramıza korona girdi herkes gibi. Hadi çıkayım biraz turluyayım, hayal kurayım, bir iki kişi göreyim diyemedim kendi adıma. Öyle çat kapı ziyaretler kesildi. Tıpkı arsız bir sarmaşık gibi sessizlik bürüdü her yanı. Ama bu boşluğu site komşularımız doldurdu. Sadece merhaba günaydın diye selamlaştığımız insanlar hayatımıza girdi. Bahçede beraber terledik, molalarda hikayelerimizi dinledik. Birbirimizi daha iyi tanıdık. Bilen bilir, kalktık eski bir damı tamir ettik beraber. 3-4 ayın nasıl geçtiğini anlamadık. Birbirimize zıt, hayat görüşlerimiz farklı olsa da yardımlaştık, güldük, şakalaştık… Hiç yapmamıştım, çimento kardım, taş taşıdım, duvar ördüm, kiremit dizdim. Oturduk rakımızı içtik her şey bittiğinde. Dengeleyemediğimiz şey de bu oldu galiba… Yapabildiğiniz yegâne şey günlerin rakıyla ipe dizildiği bu yeni gelenekten uzak durmaya çalışmak oluyor. Zira bardakta da durduğu gibi durmuyor bu meret. Birkaç adım geri çekilince, karşılaşmayı hiç istemediğim alınganlıklar başlıyor. O zaman burada neden yaşamaya geldiğini sorguluyor, kaçtığın şeylerin burnunun dibinde yeniden yeşermeye başladığını görüyorsun.

Damı onardık. Tabelasını astık...
İçeride tost makinemiz bile var. Bir de buzdolabı gelecek.
Kışın da içeride oturulur hayali kurduk.
Bu da güzel bir espri olarak duvardaki yerini aldı.
Bittiğinde küçük bir kutlama da yaptık hani
Enişte ile eski fotoğraflarına bakıp karşılaştırıyoruz arada.

Şu an yaşadığımız evi de beni/bizi kaçtığım şeylerden koruyan bir kale gibi görüyorum. İyi ki Hülya “Burada hayal kurabiliyorum” demiş ki yaşıyoruz. İlk gördüğümüzde bitmemişti henüz. İnsan kirada oturacağı evi 8 ay bekler mi, bekledik. İyi ki beklemişiz. Ruhunu biz üfledik dersem abartmış olur muyum bilmem. Buna inanmak bile huzur veriyor.

Kendi adıma nezaketsizlikten, empati yoksunluğundan, saygısızlıktan kaçtım buralara. Huzurla yaşayalım istedim. Dilediğimiz zaman kabuğumuza çekilebilelim ama istersek de sosyal hayatın parçası olalım gibi basit bir fikrin kuyruğuna tutundum. Stresten uzak durayım, küfür olmasın, ben bilirimci çevre ardımda kalsın. Korna duymayalım, park yeri için kavga etmeyelim. Her akşam TV’lerde birbirinden saçma programlara maruz kalmayalım. Bu yüzden bir sürü şeyden vazgeçip geldim ya. Televizyon, araba, tutulacak takım, savunulacak parti vs hayatımdan çıksın istedim. Geçenlerde iki yıl kadar oturduğum Galata’daki ev fotoğraflarını anılarımla birlikte paylaştığımda bir akrabamız zevk sahibi olmayı soyumuzun üstünlüğüne bağladı. Anlıyorum, kendince tutunduğu bir inanıştır. Kaldı ki vardır bizde böyle Arnavut şoveni akrabalar. Halbuki ben onu bile istemiyorum. Soyla sopla işim hiç olmadı. Kedi olayım köpek, inek, arı, bir yaban otu olayım istedim. Gelenek, görenek, din yanından geçmiyorum yıllardır.

Evi tuttuğumuzda daha ortada bir şey yoktu.
Babam Bodrum'a geldiğinde arada bizimle teftişe gelirdi.

Dün Yaka’da yaşadığımız günden bu yana geçirdiğimiz en huzursuz geceydi… Gecenin bir saati silah sıkıldı havaya. Korkuyla yataklarımızdan fırladık. Sonra bir daha… Tak tak tak… Sonra yeniden…

Gecenin bir yarısı alkolle bulanan zihne çıkıp yavaş ol diyemiyorsun. Beraber taş taşımış olsan da harç karsan da kiremit dizsen de o artık tanımadığın birine dönüşüyor. Uyuyamadım tabi bir daha… Sabaha kadar niye bir siteye taşındık diye düşündüm. Kendi aramızda döndürdüğümüz köy evi dillendirmelerini ete kemiğe mi büründürsek Hülya ile. Bir arada yaşamak bir kültür gerektirir. İstanbul’da yaşadığım apartmanlardan bu kültürün kalmadığını biliyorum. O apartmanlardan biri kalkıp yanı başına taşınınca kaçtığına yakalanıyorsun yeniden.

Bak Duru gelecekti hafta başı. İyi ki gelmemiş

Yorumlar

  1. Sevgili Coka,

    Sanırım 1 yıldır blogtan, Facebook'tan ve Youtube'dan takip ediyorum sizi. Yorumlar aracılığyla kısacık konuşmuşluğumuz bile var. Hiç tanışmadık yüz yüze ama emin olduğum bir şey var ki; Hülya Hanım'da ve sizde nereye giderseniz gidin yaşayacağınız alanı zevkli, yaşanası, sıcak bir yuvaya dönüştürebilecek enerjiniz var. Köy fikri ete kemiğe büründü diyelim, eminim ki orası da şu an yaşadığınız site kadar sayenizde renklenir, canlanır, ışıldar. Ama bunların hepsi de iç huzurla olacak şeyler. Onu kaybetmeyin yeter. Yoksa dünyanın bir ucuna kaçtığınızda bile burnumuzun dibindeki yabani otların bitmesine engel olamıyoruz maalesef. Çünkü insan denilen şey sabit değil. Her yere yayılma halinde. Yeter ki siz kendi yuvanızdaki iç huzuru ve donanımı kaybetmeyin. O renkli verandanızdaki çekimlerinizi ne zaman izlesem benim içim de renklenir hale geliyor. Ama orası zaten ezelden beridir renkli olduğundan değil kendi renklerinizi yansıttığınızdandır o :) Nereye giderseniz gidin peişinizden gelirdi bence...

    Üzmeyin canınızı. Samimi olmakla laubalı olmayı birbirine karıştıran çok insan var bu ülkede...

    Şenay

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nereye gidersek gidelim sizi de (belki bir kaç okuru daha) peşimizden illa ki sürükleyeceğiz. Çok teşekkür ederim güzel notunuz için...

      Sevgilerimle

      Sil
  2. günaydın içkinin etkisini severim insanın içinde ne beslediğini gösterir sizin bahçede çalışırken gördüğünüz sizin gösterdiğiniz saygı idi gördüğünüz sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bayram yoğunluğu vs derken mesajınıza teşekkür edemedim. Şimdi vakit bulmuşken bu fırsatı değerlendireyim. Gelinen noktada belki birbirimizin külüne muhtaç olmamız gerekirken komşumuzla aramıza bir mesafe koyduk ister istemez...

      Sil
  3. hayır anlaşılır gibi değil, ''dur hazır silah aldık, bi sıkıyım havaya''diyorlar sanırım.İstanbul'da mıyız belli değil, hemen her akşam silah sesi duyuluyor,ne asker uğurlaması bitiyor, ne düğün,maalesef.Demek oralara da yetiştiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim dikkatimi çeken köye yerleşmiş, yaz için gelmiş vs başka büyük şehirlilerin de gereksiz meselelerde tartışma yaratmaları ve sözle de olsa silahları olduğunu belirtmeleri. Bu yaz birbirini sözde silahla tehdit eden çok kişi oldu. :(

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından