Tam bir karın ağrısı yılı usul usul terk ederken, nasıl kaleme alacağımı bilmediğim bir yıl sonu yazısının daha başına oturdum. Sanırım yazının sonuna dek nefesimi tutacağım. Yaşadığımı ancak böyle anlayabilirim.
Belki de şöyle başlamalıyım. Mesela 65 kilo geldiğim İstanbul'da 73 kiloya çıkmışım. Bu bana hareketsiz bir sene geçirdiğimi işaret ediyor. Harika bir Antalya-Bodrum Bisiklet Turu'nu daha terim soğumadan bitirip gelmiştim İstanbul'a. Sonrasında kilitlenip kaldım. Burada da bir küçük katlanır bisikletim var ama Bodrum'daki denli sık ve uzun mesafeler biriktiremedim cebimde. Mecidiyeköy-Bebek arası git gel ile ortalamamı yakalamam zaten mümkün değildi. O yüzden mesafe hedefimi bu yıl için kısa tuttum ama görünen o ki yakınına bile yaklaşamayacağım. Aslında yıllık ortalamalarım, takip ettiğim kimi bisikletçinin kat ettiği aylık mesafeye denk düşer. Elbette mesaisi olan şirket çalışanı birinin sürekli tur yapması, yıllık izinleri dışında uzun seyahatlere çıkması pek mümkün değil. Bugüne dek yaptığım uzun ve bir hikâyenin peşinde koştuğum tüm bisiklet turları 8-10 güne sıkıştırılmış ve yıllık izinlerime denk getirilmiştir. Sonrası hep bir pazartesi sendromu.
Gidip döndüğüm iki nokta arası kısaydı belki ama nadir de olsa rotayı uzattım.
2019'da ne oldu sorusunun ilk yanıtı belki de hiç izin hesaplamadığım bir yılı geride bırakmak olabilir. Zira 1 Ocak tarihinden itibaren 16 yıl çalıştığım şirket ile yollarımızı ayırdık. Hatta mesleğimi bıraktığımı bile söyleyebilirim. O gün bugündür çalışmıyorum. İşsiz kalmanın yaratacağı belirsizliği, depresyonu, çaresizliği vs. pek yaşamadım. Çünkü odaklanmamız gereken başka şeyler çıkmıştı ve bu benim durumumdan daha önemliydi.
Terim soğumadan geldiğim İstanbul'da aldığımız son haber bizi hareketsiz kılmış, adeta felç etmişti. Babamın 2 senedir kanserle yaptığı savaşı kaybettiğini ve iyileşmeyeceğini öğrendik. Fazla vakti de kalmamıştı. Doktoru onunla vakit geçirmemizi, bu kısa sürede yalnız bırakmamamızı öğütledi. Çünkü bedeninin cevap vermediği tedavisi de kesilmişti. Yapmamız gereken ağrılarının önüne geçmek ve mümkünse önde kalmaktı.
Yanından bir an olsun ayrılmadık.
Bunu başardığımız kısa dönemlerde insan kendini zafer kazanmış gibi kutlu hissediyor. Hatta o kısa an babamın iyileşeceğine dair suni bir inanış bile doğurmuştur. Bir süre sonra parlak bir sabun köpüğüne baktığını anlıyorsun. Yenildiğinin farkına vardığın bir dolu an oldu böyle yaşadığımız.
Akşamları tavla oynadık
Gündüzleri eğer iyi ise kahve içmeye gittik
Çoğu zaman işsiz kalmanın mevcut durum adına bir hayır olduğuna inansam da 25 yıllık ofis hayatı ve konfor alanımdan üstelik 45 yaş üzerinde çıkmış olmak sonradan fark ediyorum, az etkilememiş beni. Başta önem vermemiş görünebilirim. Zira önceliğimiz babamdı ve hep yanında olabilecek, ilgilenebilecektik.
İlgilenmenin altını çiziyorum zira tedavisiz geçen süre boyunca kardeşimle birlikte sadece babamın ağrı ataklarını da yönetmedik. İlaçlarını düzgün alması, doğru beslenmesi, dış etkenlerden korunması bunun için yeterliydi. Bizi asıl yoran babamın bu disiplini dilediği an ihlal etmesi oldu. İhlal ettiği her şey ağrı krizlerine döndü. Özellikle bizi ekarte edip kendince inandığı biçimde aldığı ilaçlar nedeniyle hep takvim dışında kaldık. Kırmızı reçeteli olunca, kullandığı hapların günlük dozu ve tüketilme aralığı devletçe düzenleniyor olduğundan pek çok durumda önce bizi çaresiz bıraktı. Ardından önüne geçilemeyecek ağrılarına davet çıkardı. Bu düzeni bozmaması adına kardeşimle beraber dönüşümlü nöbetler tuttuk. Birçoğu uykusuzdu. Sırf ona biçilen kısa zamanı uzatmak, kaliteli geçirmesini sağlamak için. Bu kontrol hali yanında olmamızdan memnun olsa da babamı epey mutsuz ediyordu biliyorum.
Önceliğimiz babammış gibi görünebilir ama annemi de hiç ihmal etmedik.
Yine de bu yıl uzun uzun dalıp, hiç bir şey düşünmeden, boş bir zihinle saatler geçirdim.
Na kadarını hesaplamadım ama 2019 hastanede epey zaman geçirdiğimiz bir yıl oldu.
Para konusunda bize karşı gösterdiği güvensizliği ayrı bir yere koymam gerek. İlk dönem evde yardımcılığımızı yapan kadının doldurmalarına çok geldi. Bizim babamı kandırdığımızı, ona bakamayacağımızı filan söylerken yakaladık. Konu para olunca ailelerin nasıl çözüldüğünün sayısız hikayesini dinlemişizdir. Gördüğümüz güvensizliğe kardeşimle uzak ve sabırlı kalmayı becerdiğimiz için mutluyum. Kalbimiz kırıla döküle bir şeyleri aştık. Hastalığı, yanlış kullandığı ilaçların yan etkisi, içinde bulunduğu psikolojik durumdan olacak babam o dönem bizi epey yıkıp geçti. Bu oldukça bıktıran bir durum. Kardeşim olmasa defalarca kapıyı çarpıp çıkıp gidebilirdim. Bize kalan nadir anlardan birinde de itiraf ettim bunu kardeşime. İkimiz de kırık döküktük, birer duble rakımızı içtik bahçede kaçmak için yarattığımız köşede.
Bahçede kendimize bir kaçış köşesi hazırladık.
Adına gel de içme dediğimiz bu köşe aynı zamanda bizim ofisimiz oluverdi.
Evde çalışmak mümkün olmuyordu çünkü.
Arada da bize yakın lokasyonlara kaçıp dertleştik kardeşimle. O benim en iyi arkadaşımdı.
Diğer taraftan babamla en yakın olduğumuz, duygusal olarak pek çok şey paylaştığımız da bir dönem oldu. İlaçlarını bizim düzenimize göre aldığı, ağrısız geçirdiği günlerde daha önce hiç olmadığı gibi dertleştik, sohbet ettik, sarıldık, öptük birbirimizi hatta kırgınlıklarımızı da paylaştık. Zayıf ve güçsüz elleriyle saçımı okşadığı, sizinle gurur duyuyorum dediği akşamı unutmuyorum. Gözyaşlarımızı ilk kez saklamadık birbirimizden.
Hiç istememesine rağmen son günleri hastanede geçti.
Babamla birlikte son fotoğrafımız.
Babam iki yıl savaştığı kansere daha fazla direnemedi ve 26 Ağustos 2019 sabahı hayata gözlerini yumdu. Bize tanınan kısa zamanı, o birkaç ayı, babamın yanında kalarak 8-9 ay esnetmeyi başardık diye düşünüyorum. Beni teselli eden tek şey de bu. Kalabalık ve güzel bir cenaze merasimi, çalışanları, müşterileri ve dostlarını bir araya getirdi. Geride harika bir iz bırakmış olduğunu gördüm. Bizim bilmediğimiz başka bir Yaşar Coka'yı dinledik katılanlardan.
Cenaze ertesi bir takım geleneksel ve dini prosedürleri hiçe sayarak çabuk kararla babamın memleketi Makedonya'ya gittik. Belki de kaçtık bilemiyorum. Zira ne yapacağımıza dair her kafadan bir ses çıkmaya başlamıştı. Gerçi bu ses her daim hayatımızda oldu ama ne hikmetse hiç ortada görünmeyen insanlar böyle durumlarda ortaya çıkıp sana ne yapacağını söyleme haddini görüyor kendinde. Bu dış seslere ayrı değineceğim. Neyse, ruhumuz çok yorgundu ve hiçbir şey kaldıracak güçte değildi. Kimseye ahkam kesme şansı vermedik. Tetovo'ya, doğduğu ev ve topraklara gidince de rahatladık. Babamın da çok mutlu olduğunu hissettik. Sanırım geçtiğimiz sene yaptığımız en güzel şeylerden biriydi. Gönlümüz ferahladı.
Tetovo... Babamın doğduğu şehir.
Tetovo'ya yukarıdan bakış.
Rasadisht de dedemin büyüdüğü köy
İki kardeş sadece gitmekle kalmadık. Birbirimize babamla ilgili anılarımızı paylaştık.
Akrabalarımızı da ziyaret ettik.
İlla bir dua okutulacaksa en doğru yer doğduğu topraklardı. Duasını Tetovo'da okuttuk.
İstanbul'a dönerken içimiz rahat, gönlümüz ferahlamıştı.
İki gün İstanbul'dan uzaklaşmak da iyi gelmişti.
Odak babam olunca, annem biraz daha arka planda kalmış görülebilir. Ama sadece babamla ilgilenmedik tabi. Alzheimer hastası olduğu gerçeği ve ilerleme hızı annem konusunda bizi iyiden iyiye yalnız ve çaresiz bıraktı. Kendimizi tam bir kara delikte bulduk. Mesela kanser her şeye rağmen yenilebilir bir hastalık ama Alzheimer hala 100 yıl önceki verilerle tespit edilebiliyor. 100 yıl önceki gibi neyin sebep olduğu, ne zaman başladığı kesin bulunamıyor, yavaşlatmak dışında tedavisi hala yok. Profesyonel destek almadan altından kalkamayacağımızı başından beri biliyordum. Zira bu hastalığın, hasta yakınları üzerinde yarattığı etkiler daha derin. Annem ajite olmasa bile sürekli tekrarlanan soruların tekrarlanan cevaplarının yankılandığı bambaşka bir dünyada yaşıyor... Aynı soruya en az elli kere yanıt verdiğim o günü not almışım. Bir yerde insanın sabır taşı çatlıyor.
Son bir yılda annemin hastalığının ilerleme hızı çektiğimiz fotoğraf ve özellikle videolarda epey belli oluyordu.
Babam son ana dek evde bakılmasını istemişti ama sonra profesyonel desteğe ihtiyacımız olduğuna kanaat getirdi.
Şimdi annemin sağlık durumuna dair elimizden ne geliyorsa yapıyoruz.
Güzel annem...
Özellikle babamın vefatından sonra annemle ilgili hızlı bir karar vermemiz gerekti. Evde bakımı, bakım evi veya başka hangi alternatif varsa konuştuk. Etrafımızda da yine çok konuşanlar vardı ama kardeşimle birbirimize kulak verdik. Kasım ayı itibariyle anneme profesyonel destek verecek iyi bir yer bulduk. Bu başta çok iç burucuydu ama geride kalan süre zarfında annemin oldukça mutlu olduğunu ve iyi bakıldığını izledik. Sık sık da ziyaret ederek yalnız kalmadığını, terkedilmediğini hissettirmeye çalışıyoruz. Bunu hissettiğine inanıyorum.
Geçen yazıda bahsetmiştim. Annem artık burada kalıyor.
İzlediğimiz kadarıyla çok mutlu ve iyi bakılıyor. Biz de sık sık ziyaret ediyoruz.
Bir önceki yazıda konusu geçmiş ve annemin akciğerinde tespit edilen kitlenin biyopsisinin yapılacağını söylemiştim. Ne yazık ki bu kitle kanser olarak rapor edilmiş çıkan sonuçlarda. Görünen o ki önce ameliyat ve sonrasında önlem amaçlı kemoterapi uygulaması gibi bir yol takip edilecek. Bir süredir hastanenin her türlü makinesine girip çıkan, damarları delinen, tekrarlanan tahlillerin sırasında bekleyen annem için kafamdaki tek soru, bunca şey çok değil mi?. Zira bu bize dahi üst üste ve çok fazla gelecek. Daha babamın yasını tutamamışken şimdi de bu nefesimi kesiyor.
Bir akşam kardeşimle yine rakımızı içerken doluverdi gözlerim. Babamdan bahsediyorduk. Bir iki fotoğrafa bakakaldık. Gözlerim doldu ama ağlayamadım. Aşağıdaki yazıyı not almışım telefonuma...
Ağlayacak bir yer bulmalı
Ağlayamıyorum...
Rakı koyuyorum olmuyor.
Ikınıyorum nafile.
Kardeşimi karşıma oturtuyorum ı ıh.
Tam ağlayacağım bir telefon geliyor.
Bisiklete atlayıp kaçayım,
Kaçacak yer bulamıyorum.
Bir rahat bırak be İstanbul.
Bırak hıçkıra hıçkıra ağlayayım...
Ağlayamıyorum...
Ağla abi...
Ağlayamıyordum zira daha babamın çözüm bekleyen şahsi ve ticari işleri vardı. Yani yas tutmaya vakit yoktu. İyileşeceğine inandığından bizi hiç karıştırmadığı finans işleri 2020'ye sarkan bir başka konu. Annem de varis olduğundan pek çok şey onun imzasında kitlendi. Sağlık durumundan dolayı vasi atanması gerektiği çıktı ortaya. Bunu daha önce de yapabilirmişiz ama bilmiyorduk. Dava tarihi gelene dek bekleyeceğiz.
Hesap-kitap ve işletmecilikten hiç anlamıyoruz ama babamın 1966'dan beri başında bulunduğu kuaför salonu ile ilgili yapılması gerekenler de bu davanın gölgesinde bekliyor şu an. Ayrıca borcu, alacağı var mı, hesapları ne durumda gibi sorunların yanıtlarının peşine düşmek gerekti. Mesela sırf bu yüzden, Bodrum'a taşınırken usul usul bıraktığım, kurtulduğum plastik kartlar, banka ilişkileri vs dahil edildiğim ortak hesaplar nedeniyle geri geldi. Bu başlı başına bir pranga gibi hissettirdi bana... Beni şehre zincirliyor diye düşündüm. Veya birkaç günlüğüne kullandığım araba nedeniyle daha yola çıkmadan Bebek'te veya Mecidiyeköy'de park yeri bulabilecek miyim stresini duymaya başladım. Sahiden de dakikalarca araba içinde, boşalacak park yeri bekledim kös kös. Sanki buna harcayacak çok vaktim varmış gibi.
Şunu da itiraf edeyim ki sanırım 5-6 aydır sigara da içiyorum. Bilmiyorum başlayıverdim işte... Hastalıklar, yaşananlar, üzüntü, İstanbul'a tıkılıp kalma hissi ama en çok da planını yapıp son anda evine dönememe halleri isyan ettirdi beni. Zayıf düşmüş olmalıyım. Bir de bunun üstüne, Mecidiyeköy'deki ev için kalkıştığımız boya badana işi vardı. Herkes hayırlı olsun, güle güle oturun falan deyince ki İstanbul'a taşınıp taşınmadığımızla alakalı sorular da çoğaldı, kendimi İstanbul'a iyice hapsedilmiş hissettim. Bu duygu yıl başından beri hep vardı. Öyle kötü hissettiriyor ki anlatamam.
Arada Bodrum'a da kaçtık.
Kaldığımız kısacık sürelere kış hazırlığı, arkadaş ziyaretleri ve bisiklet gezileri sıkıştırdım.
Bir yılda yapmayı en çok özlediğim şey
Canım yola çıkmak istiyor.
Belki evime yeni bir İstanbul-Bodrum turu ile dönerim kim bilir?
365 günün sadece 39 günü Bodrum'daydık. 326 gün her an dönecekmiş gibi diken üstünde bekledik. En basitinden buzdolabımızı doldurmadık. Saymadım ama evde yemek yaptığımız gün sayısı çok değildir. Doğal olarak yeme içme alışkanlıklarımız da tekrar değişti. Ne yazık ki barkotlu ürünler tükettik tüm yıl boyunca. 326 günü dört tshirt, iki şort, dört iç çamaşırı, iki çift çorapla idare ettim. Bodrum'a gidip döndüğümüzde tshirtlerin yerini uzun kollular, şortların yerini pantolonlar aldı. Mevsim itibariyle yanımda uygun kıyafetim olmadığından, özellikle bu aylarda kaçınılmaz olarak üşüyorum. Bazen kardeşim neden gidip kazak falan almadığımı soruyor. Aynı duygu uyanıyor hemen. Alacağım her yeni şey burada ayağıma beton döküyormuş gibi hissettiriyor bana.
2019'un bizi en çok yoran şeylerinden biri de her ne kadar kulak asmasak da her kafadan çıkan sesler idi. İyi niyetlisi olduğu kadar, kötü niyetlisi de var. Lakin ortak paydaları cehalet olunca epey yorucuydular denilebilir. Bu yazıya konu olmalarının sebebi görünür ve görünmez oldukları zamanlamanın kurgulanmışçasına mükemmel oluşu. Sondan başlayayım. Annemin bir bakım evine konuk olması daha ihtimalken "sakınlar” ve "amanlar” savrulmuştu havaya. Sosyal medyayı kullanabilenler, anaların kutsal kişilikler olduğunu vıcık vıcık bir dille anlatan ilginç gönderileri kopyalayıp yolladılar. Bir kısmı ya bana ya kardeşime oturduğumuz evleri kapattırdı ve bizi Bebek'e annemin yanına yerleştirdi. Bir kısmı bu süreçte pek görmedikleri gelin hanımları eleştirdiler. Kısa bir zaman yolculuğu yaparak gelin oldukları dönemde neler yaptıklarını izledik. Bazısına göre babamıza karşı görevimizi yapmıştık ama ölümünü fırsat bilip annemizi bakım evine kapattık(!)
Babamla ilgili olarak tedavisinde yanlış hareket ettiğimizi düşünenler vardı ve sabah ekranlarında, kansere iyi gelen şeylerin konuşulduğu programları paylaşıp durdular. Babamı etkilemeyi başardıklarını itiraf etmeliyim zira her sabah farklı iyi gelen ürün evde denenir oldu. Bu ürünlerin fayda etmesi için düzenli kullanılmalıydı ama ne yazık ki biz disiplinsizdik. Babamıza bakamıyorduk. Tv doktorları da tavsiye edildi peşi sıra. Hatta kendi doktorunu alıp gelmeyi isteyen bile oldu. Bodrum'dan dönüp dönmediğim bile sorulmuş ilk zamanlar. Ne o öyle, baba hasta, oğlu Bodrumlarda serserilik yapıyor diye... Daha çok var ve hepsi de kulak tıkadığımız şeyler. Yine de duyduk. Çok yorulduk. Her neyse...
Baktık dönemiyoruz bari Mecidiyeköy'deki evi elden geçirelim dedik.
Boya badana tamirat derken 2 haftada yepyeni bir evimiz oldu.
Burada geçirdiğimiz günler uzadıkça kendimi tek göz odaya sıkışmış, hareketsiz kalmış gibi hissettim. Bu duygu halen sürüyor. Uzun lafın kısası. Unutmak isteyeceğim bir yılı geride bırakıyorum. Belki bize dokunmadı ama hayat yine mükemmel bir şekilde aktı. Canım sıkkınken beni rahatlatan en güzel şey evimi, dostlarımı, sevdiğim şeyleri ve bisikletimi gözümün önüne getirmekti. Sağ olsunlar dostlarım her gün arayıp hal hatır sordular. Halen de arıyorlar ne zaman dönüyorsunuz diye. Yeni dönemde önce kendi hayatımı geri almak istiyorum. Son bir aydır bir ucundan tuttuğum, kardeşimin tarım projesiyle yeniden işimi yapmak, renkli yazılar yazıp, yepyeni videolar çekmek neşemi yerine getirir. Ve tabi bisiklet tepesinde olmak. 2020’nin bittiğini düşündüğüm zor tırmanışın beni denize kavuşturan o iniş olması dileklerimle…
Ahmet Bey öncelikle hem başınız sağ olsun, hem de geçmiş olsun, annenize şifalar dilerim. Ortalarda görünmeyip sonra istenmeden akıl vermek, yok deyince "o zaman ne halin varsa gör" gibi bir tepki göstermenin bence tek bir açıklaması var, haddini bilmemek. Cahillik de denebilir ama eğitim cahilliği değil, hayat cahilliği, halden anlama cahilliği. Halbuki Anadolu felsefesi halden anlamaktır, haddini bilmektir, alçak gönüllülüktür. "Sadık der ki kimde ne var kim bilir?" demiş Anadolu ozanı. Ne zaman kaybettik bunu bilmiyorum..Yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. İstanbul'la ilgili hislerinizi o kadar iyi anlıyorum ki..Ben de İzmir'e yerleştim, 8 ay sonra kendi sağlık sorunlarım sebebiyle İstanbul'a ailemin yanına dönmek zorunda kaldım. İlk birkaç ay pek evden çıkamadığım gibi, pencereden dışarı bile bakmadım "İstanbul"u görmemek için. Tabi hala tekrar dönmek gayretindeyim, inşallah sağlık meselesini hallederek. 2020 yılından hem kendim hem de sizler için sağlık ve gönlümüzün ait olduğu yerle buluşmayı diliyorum. Sağlığımız iyileşirken ruhumuz da şifa bulsun.🙏
öncelikle geçmiş olsun dileklerimi kabul edin lütfen. "kimde ne var kim bilir?"i de bir kenara yazıyorum. çok teşekkür ederim güzel yorumunuz ve temenniniz için. istanbuldan sevgilerimle...
Çok yorucu bir sene geçirmişsiniz. Hem yaşananlar, hem insanların tepkileri. Umarım 2020 size güzel davranır. Bloğunuzu hem bir bisiklet hem de seyahat tutkunu olarak keyifle okuyorum, evleriniz bence çok rahat yaşanılası yerlere dönüşmüş, eşinizle kurduğunuz dünya rengarenk. Satır aralarından genele yayılması umudumla.
Ne kadarda zor zamanlar geçirmişsiniz ve geçiriyorsunuz. Aynı zamanlardan geçmiş biri olarak güzel günlerin yine geleceğini bilmenizi isterim. Biliyorsunuzdur. Ama ben yinede söylemek istedim. Hepsi geçecek. Dilerim istediğiniz şeylere kavuşursunuz.Annenize geçmiş olsun. Babanızda rahmet olsun.
"geçecek" içinde çok şey barındıran ve tam da duymak istediğim bir şeydi. inanın tanıdıklarım henüz bu cümleyi kurmadılar... bu kıymetli hediye için teşekkür ederim... sevgilerimle...
Gerçekten çok üzüldüm,biz 4 yıl önce sizi blogunuzdan ve cesaretinizden etkilenerek Bodrum a yerleştik,siz bilmeseniz bile bizim hayatımıza dokunmuş oldunuz.Kendi işimizi burada kurduk,oğlumuz burada büyüyor ve çok şükür çok mutluyuz.Bazen sizi gümüşluk te kahve içerken,bazen de bisikletle dolaşırken görüyorduk,siz bizi tanımasanız bile biz sizi tanıyoruz ve her zaman hayatımıza altın dokunuşu yapan insan olarak anacağız.Biran önce Bodrum a dönebilmeniz dileklerimizle...
bizim için dileklerinizin gerçekleşmesini tüm kalbimle istiyorum. çok teşekkür ederim. bir gün eğer yine kahve içerken rastlarsanız lütfen çekinmeden bir selam veriniz. hayat paylaşınca güzel...
2004'de kardeşimi, 2006'da babamı kaybettim kanserden, kendim de tedavi edilebilir bir kanser atlattım 20 sene önce (bunları 20'li yaşlarımda yaşadım). Böyle tarifi imkansız acılarda hep klişe laflar çıkıyor insanın ağzından ama bu doğru olmalarına engel değil. Her acı geçiyor evet, sizinki de hiç şüphe duymayın ki geçecek, eksiliyor insan gün be gün ama eksilenlerin yerine elbet yeni bir güzellik, yeni bir amaç koyarak hayatınıza devam edeceksiniz, hem de bir süre sonra mutlu bir şekilde. Hayat zaman zaman böyle yoğun sıkıntı ve zorluk dönemleriyle ilerliyor ne yazık ki ama düzeliyor sonra. İnsanların söylediklerine zerre kadar takılmayın n'olur, dönüp dolaşıp bir noktada söylediklerini yutarlar pişman bir şekilde. Hasta bakmamış insan nasıl bir çaresizlik olduğunu bilemez o anların. Özellikle Alzheimer zorlu bir süreç çünkü çok daha dikkatli bir bakıma 7/24 ihtiyaçları var Alzheimer hastalarının; bence anneniz için en doğrusunu yaptınız, zaten hala yanındasınız her fırsatta ziyaretlerinizle. İnsanın en büyük görevi kendi hayatına sahip çıkıp, yaşamını olabildiğince güzel şekilde devam ettirmeye çalışmak ki sizin o tatlı eşinizle beraber ve vefakar kardeşinizin ve dostlarınızın da yardımıyla bunu başaracağınıza eminim. Umarım en kısa sürede kalbiniz, beyniniz huzurlu bir şekilde Bodrum'a yuvanıza dönüp, hayatınıza kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Babanıza rahmet, annenize acil şifalar diliyorum. Siz de lütfen sigarayı bırakın tekrar, ben de ara ara başlar bırakırım ama biliyoruz ki hiç bir bo*a faydası yok aslında:) Ağlayamama olayına ise çok takılmayın, bir noktada su akar yolunu bulur, bir bakarsınız akıtmışsınız tüm acılarınızı, Unutmayın her şey akar: "panta rei". Sevgilerimle, Devrim.
gecikmiş yanıtımı umarım kabul edersiniz Devrim. tam da annemin ameliyatı arefesinde yeni koşuşturmaların arasında birkaç kere okuduğum yorumunuza şimdi teşekkür etmek istedim. kayıplarınız karşısında sözümün, teşekkürümün ne kadar kıymeti var bilmiyorum. bildiğim tek şey ayırdığınız zaman ve sözlerinizin bir şekilde bana temas ettiği. o yüzden çok teşekkür ederim. içimi ısıttınız... sevgilerimle...
Coka her yazınızda kendimi okuyorum ve üstteki yorumda yazılanı bir kez de ben tekrar etmek istiyorum: GEÇECEK! Öyle zor ve acı şeyler yaşadım ki ailemin sağlık sorunlarıyla ilgili, bugünleri hayal bile edemezdim. Ve dün bir torunum oldu. Adını "Umut" koyduk, dilerim hepimizin umutlarının gerçekleşmesine vesile olur. Çok sevgiler...
Size de geç yanıt verdiğim için lütfen kusura bakmayın. Bu aralar annem ile ilgili yeni meseleler vardı ve bu notu yazdıktan bir gün sonra ameliyat olacak. dediğiniz gibi bu da geçecek.
torununuz için de sizi tebrik ederim. yanağına bir öpücüğü benim adıma kondurursanız bunu yeni yıl armağanı kabul edeceğim. umut dolu yıllara diyorum.
2007 kış olabilir, tam hatırlamıyorum. O dönem Zebra’da çalışan arkadaşım Mehmet (Gözetlik), yeni işe başlayan sanat yönetmeninin kutlama mahiyetindeki ev partisine benim de katılmamı istemişti. Tanımadığım birinin evine davetlinin davetlisi olarak gitmeyi tercih etmesem de ısrarı karşısında pes ettim. Böylece o akşam ev sahibi Gökhan'la tanışmış oldum... Gökhan'ın mütevazi evinde dikkatimi ilk çeken şey, salonun duvarına boydan boya yazılmış, Arapça bir yazı oldu. Tabi anlamından önce bu geometrik tipografinin, evin dekorasyonuna bu kadar hakim kılınması beni etkilemişti. Karşısında insanı küçücük hissettiren devasa boyutta bir leke. Maalesef elimde bir fotoğrafı yok. (Daha sonra taşındığım Bebek'te, evin bir duvara boyadık.) Tıpkı Edirne Eski Camii'nin duvarlarını süsleyen devasa tasarlanmış hat yazılar gibi olduğunu söylemem yeterli sanırım. Edirne Eski Camii Duvarda, kökü Bizans’a dayanan "k'afto ta perasi" yani "bu da geçer" ol
Bodrum Bulutların arasından kıvrak hareketlerle süzülerek ağır ağır yaklaştı. Kocaman gövdesinden yükselen deniz ve yosun kokusu keskin bir netlikte duyuluyordu. Yaklaştıkça büyüdü büyüdü. Oysa önceleri sadece uzak bir ihtimaldi. Kıpırtısız, yalnız ve sakin... Boz tepelerine kondurulmuş rüzgar güllerinin usul usul dönüşünü huzurla izlerdim. Etrafında dönüp duran rüzgarla, nefes alan bir balinaya dönüştüğünde donup kaldığımı hatırlıyorum. Hayranlıkla hareketlerini, yavaşça kıyıma yanaşmasını izledim. Üzerine çıktığımda beni (şarkı dediği gibi) bu lacivert ülkeye getirdi. Aylardan Ekim'di ve 25. günüydü... Bodrum'da hayatımızın bu fotoğrafla başladığına inanıyorum. İyisiyle kötüsüyle bir yılın ardından yüzümüz gülüyor Bugün, kendimin en güneyinde, sevdiğim kadınla beraber yaşıyorum. İkimiz de geride kalan ilk yıla bakıp Bodrum'da yaşamanın ne demek olduğunu daha iyi biliyoruz. Ne hayal etmiştik ve nasıl yaşar olduk? Bu yazıyla hem Bodrum’da geride kalan 1
Doğma büyüme oralı olduğumdan olsa gerek “nerelisin?” diye sorduklarında, İstanbul yerine Bebek’liyim demeyi tercih etmişimdir hep. İstanbul ile en güçlü bağım, çocukluğum ve anılarım. Son zamanlarda yapamıyorum ama canım bir şeye sıkılsa, kaçtığım ilk yer hep Bebek olmuştur. Çünkü sahilde yürümek, neredeyse adım başı tanıdık görmek veya parkta oturmak iyi gelir... (iyi gelirdi diyelim.) Lakin bugün oralara arabayla gitmek ve park yeri bulmak için şerbetli olmak gerek. Üstelik park da benim çocukluğumda daha farklıydı. Şimdiki gibi güdük, renkli ve plastik kaydıraklar yoktu. Lucca'nın yerinde Türk Ticaret Bankası hizmet veriyordu. Bebek Koyu Bir semte yeme içme kültürü yerleşiyorsa, o semt tarihinin en köklü değişimine başlamış demektir. Cihangir, Nişantaşı gibi Bebek de kafeleri, restoranları ve büfeleriyle hızla değişti. Galata da benzer bir dönüşümden geçiyor. Bütün torna, aydınlatma vs atölyeleri minik cafe ve restoranlara dönüşüyor. Bebek Kahve bugünkü gibi
Ahmet Bey öncelikle hem başınız sağ olsun, hem de geçmiş olsun, annenize şifalar dilerim. Ortalarda görünmeyip sonra istenmeden akıl vermek, yok deyince "o zaman ne halin varsa gör" gibi bir tepki göstermenin bence tek bir açıklaması var, haddini bilmemek. Cahillik de denebilir ama eğitim cahilliği değil, hayat cahilliği, halden anlama cahilliği. Halbuki Anadolu felsefesi halden anlamaktır, haddini bilmektir, alçak gönüllülüktür. "Sadık der ki kimde ne var kim bilir?" demiş Anadolu ozanı. Ne zaman kaybettik bunu bilmiyorum..Yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. İstanbul'la ilgili hislerinizi o kadar iyi anlıyorum ki..Ben de İzmir'e yerleştim, 8 ay sonra kendi sağlık sorunlarım sebebiyle İstanbul'a ailemin yanına dönmek zorunda kaldım. İlk birkaç ay pek evden çıkamadığım gibi, pencereden dışarı bile bakmadım "İstanbul"u görmemek için. Tabi hala tekrar dönmek gayretindeyim, inşallah sağlık meselesini hallederek. 2020 yılından hem kendim hem de sizler için sağlık ve gönlümüzün ait olduğu yerle buluşmayı diliyorum. Sağlığımız iyileşirken ruhumuz da şifa bulsun.🙏
YanıtlaSilöncelikle geçmiş olsun dileklerimi kabul edin lütfen. "kimde ne var kim bilir?"i de bir kenara yazıyorum. çok teşekkür ederim güzel yorumunuz ve temenniniz için. istanbuldan sevgilerimle...
SilÇok yorucu bir sene geçirmişsiniz. Hem yaşananlar, hem insanların tepkileri. Umarım 2020 size güzel davranır. Bloğunuzu hem bir bisiklet hem de seyahat tutkunu olarak keyifle okuyorum, evleriniz bence çok rahat yaşanılası yerlere dönüşmüş, eşinizle kurduğunuz dünya rengarenk. Satır aralarından genele yayılması umudumla.
YanıtlaSilbizim için son dileğinizi kendi dileğim bildim. teşekkür ederim güzel vaktinizi bizimle paylaştığınız için. sevgiler saygılar istanbul'dan...
SilNe kadarda zor zamanlar geçirmişsiniz ve geçiriyorsunuz. Aynı zamanlardan geçmiş biri olarak güzel günlerin yine geleceğini bilmenizi isterim. Biliyorsunuzdur. Ama ben yinede söylemek istedim. Hepsi geçecek. Dilerim istediğiniz şeylere kavuşursunuz.Annenize geçmiş olsun. Babanızda rahmet olsun.
YanıtlaSil"geçecek" içinde çok şey barındıran ve tam da duymak istediğim bir şeydi. inanın tanıdıklarım henüz bu cümleyi kurmadılar... bu kıymetli hediye için teşekkür ederim... sevgilerimle...
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilGerçekten çok üzüldüm,biz 4 yıl önce sizi blogunuzdan ve cesaretinizden etkilenerek Bodrum a yerleştik,siz bilmeseniz bile bizim hayatımıza dokunmuş oldunuz.Kendi işimizi burada kurduk,oğlumuz burada büyüyor ve çok şükür çok mutluyuz.Bazen sizi gümüşluk te kahve içerken,bazen de bisikletle dolaşırken görüyorduk,siz bizi tanımasanız bile biz sizi tanıyoruz ve her zaman hayatımıza altın dokunuşu yapan insan olarak anacağız.Biran önce Bodrum a dönebilmeniz dileklerimizle...
YanıtlaSilbizim için dileklerinizin gerçekleşmesini tüm kalbimle istiyorum. çok teşekkür ederim. bir gün eğer yine kahve içerken rastlarsanız lütfen çekinmeden bir selam veriniz. hayat paylaşınca güzel...
Sil2004'de kardeşimi, 2006'da babamı kaybettim kanserden, kendim de tedavi edilebilir bir kanser atlattım 20 sene önce (bunları 20'li yaşlarımda yaşadım). Böyle tarifi imkansız acılarda hep klişe laflar çıkıyor insanın ağzından ama bu doğru olmalarına engel değil. Her acı geçiyor evet, sizinki de hiç şüphe duymayın ki geçecek, eksiliyor insan gün be gün ama eksilenlerin yerine elbet yeni bir güzellik, yeni bir amaç koyarak hayatınıza devam edeceksiniz, hem de bir süre sonra mutlu bir şekilde. Hayat zaman zaman böyle yoğun sıkıntı ve zorluk dönemleriyle ilerliyor ne yazık ki ama düzeliyor sonra. İnsanların söylediklerine zerre kadar takılmayın n'olur, dönüp dolaşıp bir noktada söylediklerini yutarlar pişman bir şekilde. Hasta bakmamış insan nasıl bir çaresizlik olduğunu bilemez o anların. Özellikle Alzheimer zorlu bir süreç çünkü çok daha dikkatli bir bakıma 7/24 ihtiyaçları var Alzheimer hastalarının; bence anneniz için en doğrusunu yaptınız, zaten hala yanındasınız her fırsatta ziyaretlerinizle. İnsanın en büyük görevi kendi hayatına sahip çıkıp, yaşamını olabildiğince güzel şekilde devam ettirmeye çalışmak ki sizin o tatlı eşinizle beraber ve vefakar kardeşinizin ve dostlarınızın da yardımıyla bunu başaracağınıza eminim. Umarım en kısa sürede kalbiniz, beyniniz huzurlu bir şekilde Bodrum'a yuvanıza dönüp, hayatınıza kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Babanıza rahmet, annenize acil şifalar diliyorum. Siz de lütfen sigarayı bırakın tekrar, ben de ara ara başlar bırakırım ama biliyoruz ki hiç bir bo*a faydası yok aslında:) Ağlayamama olayına ise çok takılmayın, bir noktada su akar yolunu bulur, bir bakarsınız akıtmışsınız tüm acılarınızı, Unutmayın her şey akar: "panta rei". Sevgilerimle, Devrim.
YanıtlaSilgecikmiş yanıtımı umarım kabul edersiniz Devrim. tam da annemin ameliyatı arefesinde yeni koşuşturmaların arasında birkaç kere okuduğum yorumunuza şimdi teşekkür etmek istedim. kayıplarınız karşısında sözümün, teşekkürümün ne kadar kıymeti var bilmiyorum. bildiğim tek şey ayırdığınız zaman ve sözlerinizin bir şekilde bana temas ettiği. o yüzden çok teşekkür ederim. içimi ısıttınız... sevgilerimle...
SilCoka her yazınızda kendimi okuyorum ve üstteki yorumda yazılanı bir kez de ben tekrar etmek istiyorum: GEÇECEK! Öyle zor ve acı şeyler yaşadım ki ailemin sağlık sorunlarıyla ilgili, bugünleri hayal bile edemezdim. Ve dün bir torunum oldu. Adını "Umut" koyduk, dilerim hepimizin umutlarının gerçekleşmesine vesile olur. Çok sevgiler...
YanıtlaSilSize de geç yanıt verdiğim için lütfen kusura bakmayın. Bu aralar annem ile ilgili yeni meseleler vardı ve bu notu yazdıktan bir gün sonra ameliyat olacak. dediğiniz gibi bu da geçecek.
Siltorununuz için de sizi tebrik ederim. yanağına bir öpücüğü benim adıma kondurursanız bunu yeni yıl armağanı kabul edeceğim. umut dolu yıllara diyorum.
sevgilerimle...
iyi bir 2020 olsun ...
YanıtlaSilhatta iyinin varsa bir tık üstü, o olsun ...
kucak kucak selam
hepimiz için güzel bir yıl olsun... istanbul'dan sevgilerimle...
SilSofralarınızdan kahkahaların yükseldiği, gönlünüzdekileri yaşayacağınız, keşkesiz güzel bir yıl diliyorum.
YanıtlaSilDatçadan sevgi ve selamlar.
Güzel dilekleriniz için teşekkür ederim. Aynı dileklerin sizler için de gerçekleşmesini gönülden istiyorum. İstanbul'dan sevgilerimle...
Silgece gece ne güzel bir blog buldum. uzun uzun yazılar okumayı çok özlemiştim buralarda.
YanıtlaSilumarım 2020 hepimiz için güzel geçer.
ne mutlu bana... hoşgeldiniz diyeyim! yeni yılın sizin için de güzel geçmesini diliyorum.
Silsevgilerimle..