Sembolik 14. Gökova Bisiklet Turu

İlk kez sekizincisine katıldığım (2014) Gökova Bisiklet Turu'nu Bodrum’a taşındıktan sonra kendi adıma bir geleneğe dönüştürmüş, yıllık izinlerimi tur tarihlerine göre kurgulamaya başlamıştım. En zevklisi de özellikle turun Muğla merkez çıkışlı olduğu zamanlarda bir gün önceden yola çıkıp, Bodrum-Muğla arasını bir başıma tamamlamaktı. Bu yaklaşık 110 kilometre ve benim performansımda biri için kabaca 7 saatlik bir yolculuk anlamına geliyor. Özellikle Milas’tan sonra Boğa yokuşunu sarmanın bende bıraktığı tadı anlatamam. Bu uzun tırmanış her defasında bitmek bilmezmiş gibi gelir, ne kadar erken çıkarsam çıkayım Milas’a vardığımda güneş tepedeki yerini almış olurdu. Yokuşu kavrularak sarardım. Ne çile ama… Boğa tamamlandığında tırmanış bitti gibi düşünülse de Tuzabat ve Eskihisar sizi Yatağan’a kadar yükseltmeye devam ederdi.

İlk kez katıldığım 8. Gökova Bisiklet Turu / 2014 Muğla
Pınarbaşı'nda 100 km rakısı. 9. Gökova Bisiklet Turu için ilk Bodrum-Muğla yolculuğu.
11. Gökova Bisiklet Turu'na Bodrum'dan Nezih Öget ile beraber gitmiştik.
Benim 2. Boğa tırmanışımdı. Bir sene sonra 3. kez sardım.

Geçmiş zaman gibi konuşuyorum çünkü 2019’dan itibaren Gökova Bisiklet Turu Bodrum çıkışlı olarak yapılmaya başlandı. Yeni başlangıç noktasıyla birlikte Boğa rampası, Bozöyük Pınarbaşı’nda 100 km rakısı ve Muğla’ya tırmandıran son Bayır yokuşu gelenek olmaktan çıktı. 2020 turunun da Bodrum'dan başlayacağı düşünülürse, Muğla çıkışlı turların ilk günü inilen ve tüm Gökova’yı seyredebildiğiniz ikonik Sakar geçidi de rota dışı kaldı. Mızmızlanmak için yazmıyorum. Elbette körfezin farklı kıyılarından tura başlamak turun cazibesini artırıyor. Galiba özlediğim o günleri de anmak istedim.

Geçen yıl 13.sü düzenlenen Gökova Bisiklet Turu’na İstanbul’da bulunmak mecburiyetimden katılmamıştım. Bu yıl için kendimi hazırlarken dünyayı tehdit eden salgın patlak verdi. Herkes gibi benim de kafamda turun akıbetine dair sorular dönüp durmaya başladı. Kıyısından köşesinden organizasyonun içinde olduğumdan bu tartışmanın içine girdim. Nihayetinde turu düzenleyen Muğla Bisiklet Derneği, benzerleri arasında organizasyonunu ve etkinliğini belki de en erken erteleme kararını alan sivil toplum kuruluşu oldu. Erteleme duyurusunu da ben anons ettim o günlerde. İnsanların nasıl üzüldüğünü, hayal kırıklığına uğradığını hatta turun yapılacağına dair umutlarını koruduğuna gelen tepkilerden şahit oldum. Bisiklete binen adama virüs mü bulaşır? Gökova'ya uğramaz! Bari bir iki hafta sonra yapsanız! vs vs. Gerisi zaten malum, iktidar tarafından açıklanan tedbirler, önlemler, sokağa çıkma yasakları peşi sıra geldi.

Bu yıl kısmet olsaydı tasarladığım tur formaları Türkiye'nin dört bir yanına dağılacaktı.

Şanslı olduğumuz bir nokta var ki kısa bir süre sonra Muğla tedbirlerin sıkı tutulduğu iller arasından çıkarıldı ve şehir içi ve ilçeler arası seyahat kısıtlaması kaldırıldı. Bu sayede Bodrum’da dostlarım yeniden bisikletlerine atlayıp yarımadayı turlamaya başladılar. Ben neden binmedim bilmiyorum. Belki söylentiler, kendimi korumam gerektiğine inanmam, bazen de dostlarımın telkinleriyle neredeyse site dışına hiç çıkmadım. Bahçe işleri arasında, bisikletle dair yapabildiğim tek şey temizlikten öteye gitmedi. Ta ki Levent Sevil’in Gökova Turu’nu sembolik olarak yapalım önerisine dek.

Öneriye göre tura dair bir sürü şey revize ediliyordu. Zira kamp yerleri kapalı, deniz kıyıları yasaklıydı. Haliyle çadır konaklaması yapamayacağımızdan, gece kalabileceğimiz yeni varış noktaları belirlendi. Rotalar tekrar elden geçti, kısaltıldı. Katılımcı sayısı yeni şartlar ve sosyal mesafe kuralları göz önünde bulundurularak 4 (+1 şoför) kişi olarak belirlendi. Zaten başka şehirlerden insanların gelmesi mümkün değildi.

Bu süre zarfında başta Muğla sınırları içinden gelmeyi çok isteyen çok insan oldu. Fakat üzülerek geri çevirdik. Yoksa bu tur pekâlâ 50 ila 100 kişi arasında bir sayıyla yapılabilirdi. Zira içinde bulunduğumuz salgın günleri organizasyonu kalabalık olarak gerçekleştirmeye izin vermeyecekti. Taşınabilir kamplı bir bisiklet turu olan Gökova Bisiklet Turu normal şartlarda lojistik destek, sponsor, yerel işletme ve belediye yardımlarına maddi manevi ihtiyaç duyar. Açık büfe kahvaltı, öğlen ve akşam yemekleri, uygun noktalarda elma, muz, enerji barı hatta tatlı ikramı katılımcıları konforlu kılan yegâne şeydir. Datça-Bodrum feribot seferi turun başladığı yere dönmesinde en önemli geçittir. Bu desteği alamadığınız noktada katılımcıların minimum konforunu da sağlayamıyorsunuz. Giderini herkesin bireysel karşılayacağı, her harcamayı ortak bölüşeceğimiz bir kararla yol haritamız tamamlansa da çıkış tarihi 12 Mayıs’a dek planlar sürekli değişti.


12 Mayıs 2020

Finali Çökertme’de yapacağımız ilk gün sabahı erkenden buluştuk. Araç hazırlandı, ihtiyaç duyacağımız her şey yerleştirildi. Eşyalarımızı yükledik ve Bodrum Antik Tiyatro’nun önünde geleneksel fotoğrafımızı çektikten sonra yola çıktık. Daha o anda yaklaşık 300 kişinin eksikliğini hissettik dersem yalan olmaz. Normal şartlarda bugün, cıvıl cıvıl bir sürü insan bisikletleriyle pozlar verip güler daha ilk günden yeni arkadaşlar kazanırlardı. Yol rengarenk bir hal alır, yılankavi bir akışla Bodrum caddelerinin şenlendirirdi. Yokuşbaşı’nı onlarla tırmanıyormuşum gibi gayretli sardım. Tam 2 aydır bisiklete binmememe rağmen kendimi iyi hissettim. Tabi bunun acısının Mazı tırmanışında çıkacağını göremedim. Ona ayrıca geleceğim.

Antik tiyatro önünden turu başlatıyoruz.
Bir de kaleyi arkamıza alalım...
Yola çıkmanın keyfini yaşıyorum. Uzun yol, kamplı tur yapmayalı 1,5 yıl olmuş.
Bisiklete binmeyeli de 2 ay

Bodrum’u usul usul geride bırakırken sadece mayıs ayında görebileceğiniz yeşili, rüzgârı ve bugünlere özel kokusuyla kucaklaştım. Uzun zamandır bu kadar iyi hissetmemiştim. Yüzüme oturan gülümseme, yol kıyısında nerdeyse tek tek tanıdığım ağaçların hoş geldin hediyesiydi. Bisikletimin şıkırtılı ruble sesi neşe olup savruldu gökyüzüne. O anda bize eşlik eden kırlangıçların her biri turun katılımcılarına dönüştü. Küçük telaşlı uçuşları ilk gün heyecanının tezahürü gibiydi.

Yalıçiftlik’e varınca takip aracımızın arkasında kısa bir kahve molası verdik. Yol üstünde daha önce mola verdiğimiz her yer kapalı olduğundan mecburduk da. Fakat insan, bu kadar uzun süre evden çıkmayınca dışarıda her şey normalmiş gibi düşünüyor. O kahveler hiç kapanmamış, dükkanlar, bahçeler hep açık kalmış zannediyor. Geriden geldiğimden gözlerim önce grubu Taş Kahve’de aradı. Sonra fark ettim ki kahvenin karşısında bir banka oturmuşlar. Mazı’ya çıkmadan evvel iyice dinlendik…Buraya kadar bize eşlik eden Seçkin ve Ebru ile vedalaştıktan sonra bizi Mazı’ya çıkaracak rampaları sarmaya başladık.

Organizasyon komitesi kahve molası

Rampaları genelde kendi düşük tempomla çıkarım. Bir performans hırsım olmadığı ve yarışmadığım için geride kalmışım, gecikmişim dert etmem. Fakat Yokuşbaşı’ndaki gayretim enerjimden çalmıştı. Üstelik güneş altında sürüyor olmak ve aldığım kafa rüzgârı tempomu çok düşürdü. 2 ay bisiklete binmemiş olmanın sancıları da tam burada başladı yoksa tur arkadaşım Levent Obalar’a ayak uydurabilirdim. Diğer iki isim Levent Sevil ve Önder Sermet elektrikli bisiklete bindiklerinden çoktan yemeğin başına oturmuş olmalıydılar.

Kerim minibüsten deklanşöre bastı durdu.
Levent Obalar

Levent Sevil son turlarda mutlaka uğradığımız ve bahçelerinde yemek aldığımız aile ile yeniden anlaşmıştı. Bizim için kuru fasulye, pilav hazırlatmış. Kızartma da yapılmış. Peşinden çaylar demli. 45 dakika geç kalmama rağmen beklemişler. Ben dahil olunca çaldık kaşıkları tabaklara. Önümüzde sadece sonu Çökertme’de biten uzun ve güzel bir iniş kalmıştı. Günü burada bitirdik sayılır. Şimdi ismini hatırlamıyorum ama yemeğini yediğimiz, çayını içtiğimiz ev sahibi içilen 2-3 bira dışında para almadı. 5 kişi olunca misafirden sayıldık.

Levent Sevil
Her şeyin adını çıkara çıkara devam
Mazı'ya doğru


Bu yokuşu defalarca inmeme rağmen her defasında farklı hisler duyuyorum. Eh aynı yerden geçsen de teker hep aynı yere basmıyor. Sona doğru frene dokunmaktan eller uyuştuğundan mümkün olduğunca serbest dalış aktım aşağı. Yolu bilmek büyük avantaj. Yoksa rotanın buradan geçtiği her tur, katılımcılara çok dikkatli inmeleri konusunda uyarıyoruz. Sert virajlar, araya sıkışmış tek battı çıktı bu inişi biraz teknik kılıyor.

Restoran ve odaları tadilat halinde olsa da kapılarını açan İbrahim Kaptan’da bize ayrılan odalara yerleştik iner inmez. Az evvel biz koya girerken Jandarma çıkıyordu. Denize girmek istiyoruz ama tedirginiz. Cezalar havada uçuşuyor deniyordu. Normalde Gökova Bisiklet Turu’nun her bir günü deniz kıyısında noktalanır, çadırlar atıldıktan sonra yüzülür dinlenilir. Lakin dönem itibariyle sıkı kontroller var. AVM’leri açık ülkenin bırak denize girmeyi kıyılarında yürümek yasak şimdi.

İşletme çalışanları dediler ki girebilirsiniz, sorun olmaz. Jandarma zaten koya girmeden bir sirenle uyarıyormuş. Vatandaşla tartışmaktansa böyle bir yol bulmuşlar. Madem öyle biz de kendimizi denizde attık. Oh dedim işte Gökova Turu bu… Tüm günün yorgunluğu Gökova’nın serin sularına karıştı. Denizden dinlenmiş çıktık.

Odalarımıza döndüğümüzde akşam yemeği için hazırlıklar başlamıştı. Odaların önündeki masalar çalışanlarca birleştirilmiş, mangal köşeye getirilmişti. Mutfakta balık temizlenirken, Kerim arabadan peynir ve zeytini çıkardı. Rakı da iyi soğumuştu hani…







13 Mayıs 2020

Kerim yine arabaya zulaladığı ekmek, peynir ve zeytini çıkardı akşamdan kalma masa üstüne. Geceden kalan tabakları da sıyrılmış iç içe koymuş. Rakı bardakları hala anason tütüyor yan yana. Dün akşam içmem dedim ama Levent Sevil’in masasında hiçbir şey yapmadan oturulmaz. Saydım 4 duble içmişim. Rakı sofrada güzel ama ertesi gün tura çıkıyorsanız kötü. Eh vücuttaki tüm suyu emiyor kendileri...

Hamarattır, kahvaltıyı hızla hazır etti Kerim. Kahve zaten sayesinde hep var. Bir de Önder Abi’nin Neskafe gibi sıcak suya karıştırıp sütle hazırladığı Dibekli Türk kahvesi varmış. Türk kahvesi gibi pişirmeyi sevmiyorum diye anlatıyordu. Ben ise çaycıyımdır. Başkası hazırlayıp önüme koymaz ise kahve çekmez canım. Aklıma gelmez. Önder abi ikram ediverdi.

Çökertme sabahı

İbrahim Kaptan’ın bahçesinden yeşillikler koparıp yıkamış da Kerim. Köy biberi yakışıklı peynirle pek güzel gider diye. Sofraya oturduğunda Levent Sevil telefonla konuşuyordu. Belli ki trafiği kalkar kalkmaz başlamış. Öğlen yemeği için Kultak’ta bir yer ayarladı kaşla göz arasında. Yer dediğime bakmayın. Daha önce hizmet ve servis aldığımız işletmeler açık olmadığı için sahiplerine bize kim pilav yapar, gözleme açar diye soruyordu. O birini arıyor, aranan başkasına yönlendiriyor. Sonunda biri diyor ki “gelin bizim bahçede hanım açsın size gözleme… Ayran da yaparız.” Öğlen yemeği sorunumuz yok.

Çökertme'den çıkıyoruz
Bugün rüzgar kesildi. Hava ısınıyor.
Her an bir film karesi gibi.


Bugün istikamet Akbük. Önümüzde Ören’e dek düz ve ısınmamızı sağlayacak güzel bir yol var. 20 km sonra günün ilk ve son rampası Alatepe’yi saracağız. 3km’lik sırtın diğer ucunda, Akbük’e inmeden bizi Kultak karşılayacak.

Her ne kadar Önder Abi ile bir ikili olduysak da bugün kendime Levent Obalar’ı referans aldım. Zira Önder Abi’nin altında bir Carraro Kifuka elektrikli bisiklet var. Yokuşları rahat rahat çıksın istiyorum. Levent Sevil’de bir Carraro E-Gravel kullanıyor. Tutabilene aşk olsun. Sadece Obalar ve ben kalıyoruz geriye ve ikimiz de normal bisiklet tepesindeyiz. Obalar ise benim de çok özendiğim bir Carraro Gravel kullanıyor. Yani Alatepe’yi kuyruğunda çıkabilirim diye düşündüm.

Kerim rampalarda sık sık öne geçip bizi kritik noktalarda bekledi. Su hazırladı, gazoz soğuttu.


Ören çıkışından itibaren Alatepe 8km. İlk 4 km’si düşük eğim (%3-4) yükselmeye başlıyorsunuz. Sonraki ilk 400 m eğim %14’lere varıyor. Eğimin %9’lara düştüğü 1.5.km’lik bölüm sizi büyük kavak ağacının ikiye ayırdığı yola, çeşme başına getiriyor. Burada soluklanmak gerek zira bu noktadan itibaren eğim %13’leri gösteriyor ve %8 ile zirvede bitiyor. Son 1km’ye kadar beraber çıktığımız Obalar’ı bir müddet sonra kaçırdım. Bir önceki günün yorgunluğu, gece içilen rakı ve hissedilir derecede yükselen sıcaklık tempomu yine düşürdü. Ben grubu Kultak’ta gözlemeleri sararken yakalayabildim.

Önder Sermet

Alatepe-Kultak arası her şeyi tepeden izleyebildiğiniz, aşağıda ovaları, zeytinlikleri, tarlaları tüm berraklığıyla gördüğünüz bir bölüm. Alatepe tırmanışının yorgunluğunu atmak için birebir. Yalancı inişe aldanıp kendinizi kaptırırsanız aradaki battı çıktıya yorgun varmak içten bile değil. Benim geriden gelme nedenlerimden biri de bu. Bu bölümün tadını çıkararak tamamlamayı seviyorum.

Gözlemeleri gömerken

Normal şartlarda Kultak’ın bitimindeki kahvede mola verirdik. Şimdi orayı boş, kapalı ve terkedilmiş görünce içim, kalbim, hayallerim kısa bir sessizliğe büründü. Akbük seyir noktasına dek tek yaptığım birkaç fotoğraf ve video çekmek oldu.

15 dk sonra denize gireceğiniz koya bir kuş misali tepeden bakmak her seferinde heyecanlandırıyor beni. Burada da toplu bir fotoğraf çektik. Ardından saldık bisikletlerimizi aşağı. Geçtiğimiz senelerde bu yollarda daha fazla araç olurdu. İniş esnasında sadece 2 araca denk geldim. O yüzden bisikletimi biraz daha rahat kullanma şansım oldu. Aşağı öncekilerinden daha hızlı indim. Zaten yakut turkuazı Akbük koyu kucağını açmıştı bile…

Konaklayacağımız yere varınca ilk yaptığımız buz gibi bira içip ikinci günü kutlamak oldu. Deniz’e girmeden evvel de konuk olarak anons edildiğimiz ve Muhlis Dilmaç’ın Carraro Türkiye adına sunduğu Instagram canlı yayınına katıldık. Gökova’dan ve koşulların şekillendirdiği Gökova Bisiklet Turu’ndan konuştuk. Deniz ise hasarlarımızı onardı, bizi tedavi etti. İki günün tüm yorgunluğunu, kirini pasını Akbük’ün turkuaz mavisine bıraktım… Yemeğe dek dinlenmeye çekildik odalarımıza…

Hem rotaların kısalması hem de küçük bir grup olmanın getirdiği avantaj ile sanırım tur tarihinin en yüksek ortalamasını hız yakaladık. Önceki turlarda grubun başı ile sonu arasında 4-5 saatlik zaman farkları olmuşluğu vardır. 55-65km’lik etapta sabah 9 gibi yola çıkıp, molalar dahil akşam 17-18’da kamp yerine ulaşılması ortalama hakkında bilgi verebilir. Yani Gökova Bisiklet Turu bir gezi turudur. Kamp alanına ilk gelmenin bir ödülü olmadığı gibi avantajı da bulunmaz. Tüm tur kervan gibi hareket ettiğinden kamp alanına ilk girenin eşyaları hala ortalamaya göre hareket eden araçtadır. Çadırını kuramaz, üstünü değişemezsin. Su, meyve vb ikram aracı grubun başına sonuna gidip gelerek mesaiye devam eder. Yukarıdaki örneği baz alırsak 2 saat kadar beklemek zorunda kalabilir günün birincisi… Birinci olmak her zaman anlamlı değildir…

Sofraya erken oturduk. Mezelerin yanına tabi yine rakılar açıldı. Hava kararınca da Sait Faik’in Sinarit Baba öyküsündeki gibi oltasını seçmiş bir balık yedik birlikte. 3 duble de burada içmişim. Gece çok güzel uyudum…


 






14 Mayıs 2020

Normalde Çubucak Orman Kampı’nda tamamlamamız gereken 3. etap, yasaklardan dolayı geriye Marmaris’e çekilince gün sonunda bizi pek bir şeyin beklemediği sadece pedal bastığımız güne dönüşmüştü. Hava sıcaklığı 35ºC’lere yükselecekti. Üstelik son gün için 40ºC’ler anons edilirken Muğla’da maskesiz sokağa çıkılmayacak kararı alınmıştı. Marmaris’e doğru yola çıkmadan evvel turu nasıl sonlanacağını planladık. O da sırası gelince bu satırlardaki yerini alacak tabi.

Akbük
Kaçak
Akbük Akyaka arası doğa bisikletçiye gülümser
İyot, toprak ve rüzgarın getirdiği farklı kokuları keşke burada paylaşabilsem.
Katılanlar rengi, kokuyu ve hissi bilir

Akbük - Akyaka arası bana Gökova’da olduğumuzu en çok hatırlatan bölümdür. Bu yol bisiklet sürmek için idealdir. Sıcağa rağmen orman yolunda sürmek, denizin üzerindeki ince esinti, pırıl pırıl bir gök ve turkuaz deniz manzarası her zaman masalsı olmuştur. Bu sabah Kerim ile Levent Sevil yer değişince bu yolun bir bölümünde Kerim ile pedal bastık. Yalnız kaldığım bölümde de her zaman yaptığım gibi hayaller kurdum ara ara kendi kendime konuştum. Bazen nefesimi dinledim. Yol, bisikletimin altından yağ gibi aktı gitti.

Akyaka’nın içine girmeden, önce Gökova’ya ardından öğle yemeği yiyeceğimiz meşhur Akçapınar Tostçusu’na yöneldik. Hani şu meşhur okaliptüs ağaçlarıyla bezeli eski Marmaris Yolu’nun sonunda olan. Tost ve ayranlarımızı her zamanki gibi işletme dışında tükettik. Gökçe tırmanışı pek konu edilmez ama Gökova Bisiklet Turu’nun özel tırmanışlarından biridir. %7 ortalamayla yaklaşık 2 km boyunca yükselirken dün ve bugün pedalladığınız yolu şimdi tam karşıdan izleme şansı tanır. Turun ana yol kullanılan tek kısmıdır. Sonra aynı yol bizi Marmaris tepesine tırmandıracak Taşhan rampasına dek kusursuz bir akışla taşımaya devam eder. Sığla ağaçları ve göbeklerinden sular akan kayaların arasından geçerken biraz performans yapmanız tavsiye edilir. Bu adım insanın ruhunu doyurur.

Marmaris öncesi son molamızı, Gökova turlarında her zaman grubun toplanmasını beklediğimiz benzinlikte verdik. Önümüzdeki 3km’lik Taşhan yokuşu hep tam zamanında biten rampalardan olmuştur. Çık çık bitmeyecek gibi gelir. Tam isyan ettiğiniz noktada bir bakarsınız ki Marmaris ayaklarınız altında. Zira gün içinde 1 km’lik ve %10 eğimli Akbük koyu çıkışı, battı çıktılı 24 km’lik Akyaka güzergahı ve üstüne %7 eğimli Gökçe rampası enerjinizden çok şey götürmüştür. Sıcağı da eklersek isyan epey anlaşılır bir şeye dönüşüyor. O yüzden dinlemek bize iyi geldi. Levent Sevil de önden giderek kalacağımız otelin konumunu attı.

Otel yanar döner ama bir o kadar da dökük.


Şehrin içinde apartmanlar arasına sıkışmış ve neresinden bakarsan bak dökülüyor olsa da kendimizi odalarımıza atınca otelin durumu sadece görüntüde kalıyor. Hazır bir şeyler söyleyip akşam yemeğini geçiştirelim desek de sonradan küçük bir market alışverişi ve Kerim’in meşhur zeytin ve peynirleri otelin dar bahçesindeki masada yerini aldı. Gittiğimiz yere renk katıyoruz diye düşündüm 3. dublemi bitirdiğimde… Ertesi gün etabımız 30km kadar olunca koğuş kalk saati geçe alındı. Uyumaya çekildik…






15 Mayıs

Plan şu idi. Marmaris çıkışı, İçmeler üzerinden Asparan tırmanılacak ve bu yıl ilk kez geçilecek bir rota ile Datça ana yoluna bağlanılacaktı. Havanın daha sabahın 10’nunda 35ºC olduğu düşünülürse Çubucak’a kadar bisikletle devam kararı aldık. Balıkaşıran’ı araçla sarıp bisikletlerle Datça’ya devam edilecekti.

Marmaris'ten maskelerle yola çıkıyoruz.
Maske ile bisiklet sürmek hele bu sıcakta....

İçmeler’e dek maske ile bisiklet sürmek sorun olmadı ama Asparan’ı sarmaya başladığımda nefes almakta zorlandım açıkçası. Peşine takıldığım Levent Obalar sabit temposuna ayak uyduramayınca epey geriye düştüm yine. Yol kenarında durup bir çeşmede serinledim serinlemesine ama bu sefer ıslanan maske içinde büsbütün nefesim kesildi.

Asparan rampasını severim. Orman içinden sana yolu göstere göstere yükselir. Yalanı, sürprizi yoktur. İnişi ise adeta nişandır. Datça yol ağzına dek inişi ve eteği yine hayaller kurdurur, bisikletinle konuşturur. Yine öyle yaptım.

Ana yola paralel devam edeceğimiz, rotanın yeni bölümü yine orman içinde ama toprak ve yer yer taşlı yoluyla konuşulur bana kalırsa. Asparan’ı tırmanırken ne kadar mücadele verdiysem, bu kızıl yolda da bir o kadar yoruldum. Gökova Bisiklet Turu’na hayırlı olsun… Bence 300 kişiyle daha anlamlı olacak bu yol sizi neredeyse Çubucak’a dek götürüyor…

Yeni yol Mayıs ayında gelinciklerle dolu.

Çubucak’a varınca planımızı bir kez daha gözden geçirdik. Sıcaklık ve nem öyle bunaltıcıydı ki Datça’ya geçmeyelim dedik. O yüzden bisikletlerimizi Çubucak Orman Kampı’nda bırakarak araçla Balıkaşıran’a çıktık. Birkaç kare fotoğraf ile bu sembolik tura nokta koyduk. Akdeniz ve Ege’yi ayıran Datça Yarımadasının en yüksek noktasında manzaranın tadını çıkardık. Buraya tur ile birlikte her çıktığımda arkamdan gelen, yorgun, tüm enerjisini tükettiğini düşünen katılımcıların zirveye varış sevinçlerini izlerdim. Arkadaşının uzattığı elmayı ödül gibi kaldırışını. Bir avuç yemişi yaşamının en değerli saydığı o anı gözlerdim. Suyun kana kana içildiği, Ege ve Akdeniz’i arkalarına alıp fotoğraflar çektirdikleri yerden son bir kez daha baktık 4 kişi. Artık Muğla’ya dönebilirdik. İçi serin aracımıza yeniden binip, bisikletlerimizi da almak üzere geriye Çubucak’a indik… Daha sonra yaptığımız hesaba göre tüm körfezi sadece 40-50 km kısaltmıştık. Her zaman yaptığımızdan farklı bir Gökova Bisiklet Turu olmuştu.

14. Gökova Bisiklet Turu bitiş noktası

Bodrum’a dönmeden önceki bu akşam Bozöyük’te kalacaktık. Çekilen dizi nedeniyle Güzelköy olarak da anılmaya başlayan Bozöyük Levent Sevil’in doğup büyüdüğü şirin bir Muğla köydür. Burası, Muğla merkez civarında yaptığımız tüm turlarda mola noktasıdır. Bisiklet turlarından bağımsız olarak yaz kış gelip konakladığımız da olmuştur. Zira Aplangeç mevkiinde Sevil’in dayısının evi tam su başında yükselir ve oldukça ikonik köprüsüyle fotoğrafların vazgeçilmez arka planıdır. Köprünün hemen arkasında en derin yeri diz seviyesindeki suya uzanıp serinledik bu sefer. Soğuk suyun bizi çocuklar gibi şenlendirdiği bi kaç dakikanın ardından son akşam yemeğimizi yemek üzere sofranın etrafındaki yerimizi aldık. Rakımın suyunu dereden aldım. Uzun bir gecenin başlangıcı oluverdi.
Aplangeç. Bu köprü diğer yazı ve videolarımda illa ki yer alır.
Hava sıcak. Bedenlerimizi soğutmamız için bu su birebir.
Rakı da soğuyor tabi.

Final yemeği!





Salgının seyrine göre turu yine kalabalık olarak 29 Ekim haftasında yapmayı istiyordu Levent Sevil. Tıpkı katılma hayaliyle dolup taşan bir sürü bisiklet sever gibi. Neler olacağını elbet zaman gösterecek. Biz turu tamamladığımızda Haziran’da normalleşmenin başlayacağı konuşmaya başlamıştı yetkililer. 3-4 gün evvel AVM’lerin açıldığı ilan edildiği düşünülürse yeni sürece hızlı adım atıyorduk. Umalım ki 1 Haziran ile birlikte istenilen olsun. Kontrol altına alınmış salgının gölgesinde tıpkı önceki yıllardaki gibi dolaşabilelim Gökova’yı….

Yorumlar

  1. Muhteşem! Okumak, izlemek bile çok iyi geldi. Fakat bir şeyi anlayamadım, neden maske ile? Fotoğraflar belki yanıltıcı olmuştur ama doğa içinde ve yalnız gibi duruyorsunuz? Türkiye'deki kuralları çok iyi bilmiyorum ama burada bisiklet kullanırken şehir içi dahil maske takılmıyor (hoş açık havada zaten takılmıyor, hiç böyle bir kural olmadı) ve ben mantığını anlayamadım. Çok tehlikeli geldi maske içindeki karbondiyoksit oranının üstüne eforu da düşündüğümde. Kusura bakmayın bilgisizliğimden de olabilir bu yorum.
    Bir bisiklet sevdalısı olarak ben de ara sıra vakit buldukça 40-50km'lik yollara çıkıyorum o nedenle bu upuzun turu okumak (ligimin çok ötesinde) ama çok keyifli oldu. Tebrikler ve umarım Kasım'dakine diğer arkadaşlar da katılabilir :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba... Turun son günü yayınlanan yönetmelik gereği sokağa maskesiz çıkmak cezaya tabi tutuldu. Elbette bisiklet üzerinde özellikle köy, kasaba, ilçe geçişlerinde taktık. Fakat insan kalabalığından uzak olduğumuz orman ve dağ yollarında çıkardık. Dediğiniz gibi sürüş konforsuz, nefes almayı zorlaştıran şekilde oluyor. Yasağın ilk günüydü ve 3150TL cezası vardı. Sonra sonra bu durum değişti. Şu an bisiklet gibi açık hava sporlarında maske takma zorunluluğu yok bildiğim kadarıyla. O gün mantığını biz de anlamadık doğrusu. Alışveriş Merkezlerini açıp deniz kıyısında yürümeyi cezaya bağlayan mantıksızlıkla aynı geliyor. Çok teşekkür ederim zaman ayırıp yazdığınız için. Bir gün bir Gökova Bisiklet Turu'nda karşılaşmak, birlikte pedal basmak dileğiyle...

      Sevgilerimle...

      Sil
  2. Bence 2020 yılının en şanslı 4 kişisisiniz. Ne diyim. İmrendimmm. :)

    YanıtlaSil
  3. selam, bisiklet turunu çıkabilmenizi çok sevindim, sanki kendim gitmiş gibi heyecanlandım, o kadar güzel anlatmışsınız ki, imrenmemek mümkün değil, yolculuğunuzu paylaştığınız için çok teşekkür ederim, sağlıkla, enerjiyle, kalın, rakı hep eşlikçiniz olsun :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından