Serçe serçe

Yaşadığım yerde horozların öttüğü bir sabaha uyanırsın. Birkaç köpek Yaka’nın farklı yamaçlarından birbirine seslenir. Hava daha aydınlanmamıştır. Güneşi uyandırma işini serçelerin üstlendiğine inanıyorum. Sabah cıvıltısına dallar, üzerindeki tomurcuklar ve yapraklar da kayıtsız kalamaz. Pembe beyaz çiçekler gerinircesine açar az sonra dağın arkasından görünecek güneşe.

Bu ara kuşların yuva hazırlama dönemleri. Birkaç gün önce ayrık otlarını biçtiğimiz bahçenin üzerinde serçeler ve kargalar çalı çırpı topluyorlar. Verandanın kuytusunda birkaç senedir yuva yapan serçenin ise artık bizi tanıdığına inanıyorum. Ağzındaki birkaç otu, bıyığa benzetebileceğim kadar yakınına sokulabiliyorum. Önceki yıllarda, karşı çatıda oturup gözden kaybolmamızı beklerdi. Şimdi ise aramız beş kucak…

Tanıştırayım... Serçe.

Bu yazıyı kaleme aldığım gün itibariyle evden 17 gündür çıkmıyoruz. Zorunlu değişiklikler dışında hayat evde alışık olduğumuz gibi akıyor. Bodrum’a taşındığımız 5 buçuk yıldan beri her işimizi zaten evden yapıyorduk. Otomatikleşmiş, oturmuş bir rutinimiz var. Mesela ben sabah erken kalkarım. Artık havalar o kadar soğuk olmadığından soba temizliği ve yakılması yapılacaklar listesinden çıkmaya başladı. Kahvaltıya kadar kısa bir sosyal medya taraması, saat 9’da Ünsal Ünlü’nün gündemi yorumladığı sabah oturumu hala değişmezim. 10 gibi bilgisayarımın başına oturur varsa İstanbul’a yetişecek tasarımlara bakar yoksa kendime iş çıkarırım. Hele bisikletin de bu aralar hayatımdan çıkması, kendine iş çıkarma durumunu bir reflekse dönüştürüyor.

Hülya da artık salona gidemediğinden, sporunu evde yapıyor. Bunun dışında onun da günlük programı pek değişmedi. Spor sonrası odasında ya yarım kalan resimlerini tamamlar veya yenilerine başlar. Hazırlanacak sosyal medya paylaşımları, cevaplanacak sorular, okunacak e-postaları olduğundan onun mesaisi daha civcivlidir. Hem kendinin sanatçısı hem danışmanı, müşteri temsilcisi, hem de menajeri demek yanlış olmayacak sanırım.

Hülya ile ev rutinimiz değişmedi.

Tıpkı eskisi gibi birkaç kısa mola ve yemekte buluşuyoruz. Hatta öğle yemeğinde sevdiğimiz dizinin bir-iki bölümünü de izliyoruz. Erken akşam yemeğine kadar -ki biz 19:30’da sofradan kalkarız- işlerimizi bitirmiş oluruz. Yetişmeyen iş yarının işidir. Kısacası evde 7/24 yaşamaya idmanlıyız.

Geçen seneyi de kendi adıma bir karantina provası olarak görüyorum doğrusu. Zira hastalığında babamın başından hiç ayrılmıyor, sadece alışveriş ve kontrolleri nedeniyle evden çıkıyorduk. Tabii bir de annem vardı. Onun da Alzheimer hastalığı geçen yıl iyiden iyiye ilerlemiş ve iki çift gözün takip etmesini zorunlu kılmıştı. Mecburiyetler insanı alışkanlıklarının dışında bir yere hapsediyor. Biraderle 2-3 günde bir nöbet değişimlerinde uzaklaşabildiğim tek yerin Mecidiyeköy olması takdir edersiniz ki insana pek nefes aldırmıyordu. Bugün 70 m2 evde eşi ve iki çocuğuyla aynı evde kalanların hissettiği boğulma duygusunu iyi anlıyor ama antrenmanlı olmanın avantajını yaşıyorum.

Evde hayat bildiğimiz gibi akadursun asıl değişen dışarıdaki hayatımız oldu haliyle. Evde kal çağrısına erken tepki verenlerdeniz. Kendimizi hiç riske atmadık ve tüm sosyal faaliyetlerimizi durdurduk. Bahara girdiğimiz şu günlerde Bodrum benim için bisiklet demekti, o zevki başka bahara bıraktım. Eş dostla çok gider gelirdik, karşılıklı askıya aldık. Şimdi bunun eksikliğini epey hissediyorum. İster istemez bisikletin yerini de bahçe işleri aldı. Öbür türlü çok hareketsiz kalırdım. Bahçede de büyük işe kalkıştık doğrusu…

Ön bölüme geçen yıl enişte meyve ağaçları ekmişti. 
Ayrık otlarının biçilmesinden sonra da beraber çapalamaya başladık.

Salgın sürecini Bodrum’da geçiriyor olmak kabul ediyorum ki iyi bir şans. Fakat bu salgından muaf değiliz. Hep olur, ister esprili ister kinayeli, ‘hayat size güzel’ takılmasını salgın vesilesiyle bugün de yaşıyoruz. Fakat Bodrum’a veya benzer beldelere kurtarılmış bölge gözüyle bakılması durumu burada içinden çıkılmaz bir hale getirebilir gibi duruyor. Şehirlerarası yolculuk kısıtlanmadan birkaç gün öncesine dönmek isterim.

Marullar ekildi ve neşelendiler bile
İncir göğe uzanıyor usul usul.
Mola
Bahçeye küçük dokunuşlar...
Hortumlara yeni yuvalar

Sosyal medya üzerinden gelen birkaç soruyu henüz cevaplamıştım ki arka arkaya telefonlar çaldı. Hem benim hem de Hülya’nın… O geceyi küçük bir mesaiye dönüştüren konu ise hep aynıydı. Bodrum’da yazlıkları olanlar gelmeyi istiyor ama bir taraftan da durumu merak ediyorlardı. Tam da sokağa çıkma yasağının konuşulmaya başlandığı, ilk resmi vaka görülme tarihini 11 Mart kabul edersek (ki daha önce olduğu ortaya çıktı.) salgının 11. gününe (22 Mart) denk düştü bu yazışma ve konuşmalar. Çok geç kalmışlardı…

Okulların 16 Mart itibariyle eğitime 3 hafta ara verildiği ilan edildiğinde Türkiye’de vaka sayısı 18 idi. Büyükşehirlerden insanlar her şeyin yolunda olduğunu düşünüp yazlıklarına geçtiler. Kulakta ilk çınlayan tatildi ve bu yaşanacağı kesin kaotik durumu uzakta geçirmenin iyi olacağına inananlar vardı.

17 Mart’ta Bodrum Belediye Başkanı “Bodrum’a gelmeyin.” uyarısı yaptığı günün gecesi vaka sayısı 47 ilan edilecekti… Fakat insanlar gelmeye devam ettiler… Dostlarımız bizi “Acaba Bodrum’a gelsek mi?” diye aradıkları gece (22 Mart) ise vaka sayısı 947 ilan edilmişti. Güney kasabalarına kaçış için okulların tatil edilişini baz alırsak, 16-22 Mart arası vaka sayısı artış %526 gibi dudak uçuklatan bir orana ulaşmıştı. Buraya Artı Gerçek haber sitesinden Ayşe Düzkan’ın 29 Mart tarihli yazısından bir alıntı yapmak istiyorum:

“Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın ricalarını sosyal medyada görüyorsunuzdur. İlçede özel hastaneler de dahil toplam yoğun bakım yatağı sayısının 25 olduğu bildiriliyor. Ama hazır “tatil” olmuşken yazlıklarının yolunu tutan büyük şehirliler, hayatları boyunca en fazla Muğla’yı görmüş insanlara virüsü taşıdı çünkü paraları var! Anahtar kelime para; paramız kadar korunup paramız yeterse bulaştırabiliyoruz.”

Bu yazıdan dört gün önce 24 Mart’ta, bir hafta evvel İstanbul’dan gelen 91 yaşındaki emekli bir doktorun Covid19’dan vefat ettiği resmi olarak duyurulduğunda bize ulaşanlara “gelmeyin” demekle ne kadar haklı olduğumuzu anladık. Yetkililerce açıklanmadığı için yine İstanbul’dan geldiği söylenen ikinci vefat bilgisini bir iddia olarak kenara ayırıyorum. Fakat vaka sayısının arttığı ve bunun ciddi bir hal aldığı 26 Mart’ta yine Belediye Başkanı’nın kendi hesabından paylaştığı bir videoyla duyuruldu. Ben bu yazıyı yazarken Bodrum’da 100’ün üzerinde enfekte vatandaşımızın olduğunu söylemek Belediye Başkanı’nı referansla yalan olmaz… Bu yazının başına oturduğum 31 Mart tarihi itibariyle ülke çapında enfekte hasta sayımız 13,531 gözüküyor. Sadece 20 günde 1’den 13 binlere yayılmış…

Bu da geçer ya hu...

Az evvel kapıya bırakılan market poşetlerine dokunsak mı dokunmasak mı diye bakarken yakaladım kendimi. Bu da distopik bir travma. Sen kalk şehir alışkanlıklarından kaç, pazardan alışveriş et, yumurtanı tavuk altından topla, marketten ayağını kes derken gün gelsin internet kullanarak alışveriş yap ve gelen poşetlere dokunama. Galiba bizim verandanın kuytusuna yuva yapan serçeye dönüşüverdim. Şu an onun ürkekliğini duyuyorum. Torbalarla aramızda beş kucak mesafe sabit…

Bu arada… Yumurtaları çatlamış olsa gerek verandanın kuytusundan cıvıltılar geliyor. Bizim serçede bir telaş, girip girip çıkıyor yuvasına. İki gündür sesini taklit ediyorum. Konuşmaya başladık. Bu sabah göz kararı aramızın 4 kucağa düştüğünü gördüm. Birkaç haftaya sarılırız kanımca…

Yorumlar

  1. İlk fotoğrafı çekmeyi nasıl başardınız? :)
    Eşim de tasarımcı, 20 boğaza bakıyor. O nedenle bu dönemde oldukça stresli, lütfen bu salgın sanatı, edebiyatı, müziği, zanaatı vurmasın....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yuvasını hazırladığı dönem bulunduğu taşın üstüne konup hareketlerimizi kontrol ediyordu. Ben de kamerayı koyup kayda geçtim. Ve sesini taklit edip çağırdım. Şans... Geliverdi.

      Dışardan konuşmak kolay belki ama yine de sakin kalmakta fayda var galiba. Ben de bir yılı aşkın süredir işimi yapamıyorum. Ve epey stresli bir kaç şey de üst üste geldi. Şimdi de bu salgın hem etkisiyle hem geleceğe dair belirsizliğiyle daha da can sıkıcı. Biz üretmeye başladık. En azından yiyeceğimiz meyve sebzeyi yetiştirelim dedik. Hülya zaten kesintisiz resim yapmaya devam ediyor. Ben de çizmeye bıraktığım yerden devam edeceğim. Hele şu bahçe işleri bitsin de...

      Kendinize iyi bakın. Eşinize de size de Bodrum'dan sevgiler...

      Sil
  2. Youtoube videolarınızı takip ediyorum ve yazılarınızı
    da. Herkesin eve kapandığı şu zamanlarda bloglarda canlandı ona seviniyorum. Başa ne gelecekse yaşayacağız çokta
    kötümser olmamalıyız diyorum. evde kalanlardan olarak
    bir şeyleri paylaşmaktan, duygulara ortak olmaktan yanayım. ben de öğretmenim uzaktan ne yapılması gerekiyorsa yapıyorum.hafta da bir gün bizim ki de dahil olmak üzere 4 evin alışverişini yapıyoruz. şanslıyım çok şükür bahçeli evim var şehrin göbeğinde.
    bloga daha çok zaman ayırırsınız umarım bu süreçte. eşinize selamlar!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim yorumunuz için. şu an bahçe işleri epey zaman alıyor. zamanında ekilmesi için yetiştirmeye çalışıyoruz. ama evet oturup yazacak şeyler çıkıyor kendiliğinden ve bunların notlarını almaya başladım bile... bodrum'dan sevgilerimle...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından