İmece

Çok değil bundan iki ay önce olsa, az evvel telefonda konuştuğum değerli dostum, meslektaşım Mehmet Gözetlik ile istisnasız tasarım tartışırdık. İlham veren yenilikleri, akıllıca çözülmüş tasarım ürünlerini, piyasaya iddialı girmiş bir yazı karakterinin kusurlarını, daha eskiden olsa baskı tekniklerini ama şimdi dijital çözümleri, alakalı film ve belgeselleri vesaire vesaire…

Telefonu kapattığımızda ıslak ve kuru maya arasındaki farkı öğrenmiş ve son yaptığı cevizli ekmeğin detaylı tarifini almıştım. Tam da Mehmet Gözetlik’ten beklediğim gibi iki WhatsApp mesajıyla kendi yaptığı ekmeğin fotoğrafı, peşinden anlattığı tarifin YouTube videosunun linki geldi. Buna rağmen kalkıştığım ikinci denememde de fırından ekmek çıkmadı…

Bu bir ekmek değildir...

Hülya ise mutfakta belki de hayatının en verimli dönemini geçiriyor. Benim bildiğim arası pek yoktu ama Bodrum’a taşındıktan sonra yemek yapmayı sevdiğini söyler. Tabi asıl ona sormak lazım. Açıkçası ben sonuçlardan memnunum. Damağım bayram ediyor doğrusu. Yeni versiyon kekler, börekler, poğaçalar, “Amaaan denedim, uydurdum!” dediği yemekler inip çıkıyor ocak üstüne. Fırında sürekli bir şeyler, değil lezzeti evi saran kokusu ile beni bir yerlere götüren zaman makinesi gibi. En çok ta çocukluğuma dönüyorum galiba.

Bizim ev hayatımız, sosyal aktiviteler dışında pek değişmedi.

Yoğunlaşan mutfak serüveninin biraz da komşular arası artan tabak trafiği ile alakalı olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Salgına karşı evde kal çağrısı her nasılsa mutfakta karşılık buluyor. Ev sahibemiz Keşkek yapmış getirmiş, komşumuz elmalı kek pişirip yollamış. Eh! “Tabak boş dönmez” gibi yazılı olmayan bir kural var madem Hülya da mutfak önlüğünü bağlayıkodu belciğine… Bir hamarat, bir hamarat…

Çok değil bundan iki ay önce olsa, burada yaşadığımız 5 yıldır hiç ahbaplık etmediğimiz komşumuz Ali İhsan Bey ile merhaba, merhaba selamlaşır, temassız komşuluğumuz devam ederdi. İtiraf etmeliyim ki ben de kafamdaki yazlıkçı profilinden dolayı biraz ön yargılıydım. Site yine yazlıkçıların marifetiyle telle çevrilmeden evvel bahçesinde dolaşan tavukları kovalamasına kızdığımı hatırlıyorum. Veya sitenin tel ile çevrilmesindeki ısrarına… Yazın ziyaret eden dostlarına doğada yaşamanın nimetlerini anlatırken, ilk zamanlar adamın doğa ile ilişkisinin sadece tele kadar olduğunu düşünürdüm. Belki de hep bakımlı, çimli, çiçekli halini kıskanmışımdır. Zira Ali İhsan Bey’in cennet parçası, meyve ağaçlı ve hep gözümün önünde duran bahçesine karşılık bizimki epey boz idi. Ne var ki bizim komşuluğumuz salgınla başladı ve birkaç haftada renkli bir hal aldı.

Ali İhsan Bey bahçe işlerinde bize çok yardım etti. Renkli, bilgili ve
güzel bir adam olduğunu salgın sayesinde öğrendim.

Eniştenin (ev sahibimiz) evde oturmaktan sıkılıp bahçeyi temizleme işine girişmesiyle büyük bir işe kalkıştığımızı önceki yazıda anlatmıştım. Bize ayrılan bahçenin hemen önünde yeşil alan olarak bırakılmış ve siteyi köyden ayıran telin çekilmesiyle bahçemize aitmiş gibi duran epey büyük bir alan var. Bu mevsimde yeşeren yaban otları, morlu sarılı çiçekler açan boynu uzun zarif bitkiler, gelincikler, dikenler sadece bu alanı doldurmakla kalmaz, bize ayrılan bahçeye de atlar ister istemez. Haliyle ot yolmak her sene yaptığımız istinasız bir iştir ama öndeki büyük alana dokunmazdık hiç. Otlar uzar ve Haziran ile birlikte sarardığında yangın tehlikesine karşı birilerince biçilir, bir köşede yakılırdı o kadar. Bir başka köşesinde de yaz boyu domates biberimizi yetiştirdiğimiz üçe beş küçük bir sebze bahçesi hazırlardık.

İki bin on dokuz Şubat’ında ektiği 40 meyve ağacıyla birlikte enişte o alanı terbiye etmeye başlamıştı zaten. Hem meşgul olacak bir uğraş bulmuş hem de alanı ottan, taştan temizlemişti. Bu yıl yeniden temizlenmesi gerekiyordu o da çapasını yeniden eline aldı. Bana da ona yardım etmek düştü. Şaka maka her şey bittiğinde enişte 4, ben de 3 kilo vermiştim.

Çit bitkilerinin önündeki alan site telle çevrilince bize aitmiş gibi olmuştu.
O koca alan açıldı, temizlendi. Şimdi fidelerin ekilmesini bekliyor...

Bildim bileli bahçe işleri için birilerini tutan Ali İhsan Bey salgın nedeniyle (daha sonra söylediği üzere memnun kalmadığından) kimseyi bahçeye sokmayınca bizim merhaba merhaba selamlaşmalarımız biraz daha soru cevap halini aldı. Zaten Enişte ile araları iyi, arada geldi uğradı. Neler yaptığımızı izledi. Önerilerde bulundu. Sonra baktım o da bir çapa aldı eline. Kaç yaşında bakmadan akşama kadar bizimle çalıştı günlerce. Ama ne çalışmak… Taşla, otla kavga ede ede, kan ter içinde…

-Ameet gel olum, şu otu sen çıkar…
-Alayım Ali İhsan Abi…
-A**** kodumun otu ne kök salmış…
-Hayata tutunduğundandır…
-S***** hayatını…

-Hay ananı bacını…!
-Ne oldu abi?
-Yine taş çıktı sülesini bellediğim…
-Alırız biz abi…
-Bırak bırak Selami anasını s***** onun…


Saat üç dedin mi paydos kuralını da o getirmiş olabilir. Hatırlamıyorum şimdi. Tek anımsadığım bir torba içinde votka, rakı, bira veya viskiyi saat üç oldu mu mola noktasına getiriyor olduğu. Zaten iki dedin mi başlıyor molaya az kaldı demeye. İlk üç gün iyiydi de dördüncü gün hanımlar isyan edince Enişte ile biraz ayak çektik doğrusu. Nasıl enişte evde sıkıldığı için uğraş arıyorsa Ali İhsan Bey de bütün gününü eşiyle geçirmek istemediğinden kaçıyormuş meğer. Çalışmaya devam, içmeye ne gerek var dediğimizde de “Oğlum motor benzinsiz kalınca çalışmıyor!” diye cevabı yapıştırmaktan geri durmadı her defasında. Baktık yanaşmıyoruz ki ben biraz alındığını, küstüğünü sezdim. Yoksa ara ara öyle laf çakmazdı diye düşünüyorum. Böylece saat üç molası otomatikman ortadan kalktı. Böyle devam etseydi karaciğerleri bahçeye bırakırdık alimallah…

Ali İhsan Bey’in bahçesini de el birliğiyle yaza hazırladık. Otlar atıldı, çapalandı ve tesviye edildi. Molalarda tavla oynadık, çay kahve içtik derken araya bira da sıkıştırdık. Zaten tabak trafiği de o zaman başladı. Muhabbetin kıvamı koyulaştı. Ali İhsan Bey oldu rengarenk. Hayat boyunca çok çalışıp didinip böyle bir yerde yaşamayı hayal etmiş. Taşındığından beri ilk kez de kışı burada geçirince -ki sitenin ilk sakinidir kendisi- yaşam böyle devam etsin istemiş. İşin doğrusu bizimki tam bir köy imecesi oldu çıktı.

Ali İhsan Bey'in bahçesi de elden geçti.
Enişte ile çalışmaktan mutluyum. Bir kere çok şey öğreniyorum...
Ali İhsan Bey'in bahçesinden bizim ev

Köy imecesi demişken, verandadan oturup baktığımda hemen göze kırmızı kiremitli yığma taş bir dam çarpar. Bu dam ev sahibemizin öz amcasına ait olup yıllarca inek ve tavukları için kullanılmış ama artık kaç yaşındaysa çatısı ortasından içeri eğilmiş çöktü çökecek durur. İçinde sitenin inşaatından kalan boyalar, tinerler, kalıp yağları vs. depolanıp çürümeye bırakıldığını hemen dibindeki ağaçtan dut toplamaya gittiğimizde görmüştüm. Duvar dibinde hayvanların yemlendiği yalağın için biraz toprak dolmuştu. Çatıyı tutan ahşap karkasın da kendine faydası yoktu.

Bu eski fotoğrafta aşağıdaki dam net gözüküyor.

Geçenlerde Ali İhsan Bey’in bahçesinde otururken komşularımızdan Yiğit de uğramış ve konusu açılınca o alanın değerlendirilebileceği fikrini atmıştı ortaya. Öyle ya bahçe işleri tamamlanmış, sadece ektiğimiz ve yeşermiş tohumların fideye dönmesini bekliyorduk.

Zaten site yapılırken dam, ortak kullanım olarak düşünülmüş fakat her nedense gündem dışı kalmıştı. Bunu gündeme getirmek de o bahçe muhabbetinin sonunda ortaya çıktı. Basitçe plan şu idi: Çatı kiremitlerini indirip, içini çevresini temizledikten sonra yığma duvarı biraz yükselterek tekrar kullanılabilir hale getirmek. Ve tabi bunu biz kendimiz yapacaktık. O akşamın iki gün sonrası işe koyulduk…

Dam başı, halk diliyle dambeş...
Eskiden sulama ve hayvanlar için havuzmuş.
Sonra ahır ve kümese çevrilmiş. 100 yaşında vardır deniliyor.
Ekip iş başında!
Yolu olmayan bu alana merdiven yapmak 2 günümüzü aldı. Ekipte komşu Yiğit de var.
Çay molaları için semaverimiz her daim hazır.
Duvarı 20-25 cm yükseltmeye karar verdik. Bu alan kışında kullanılsın istiyoruz.
Taş taşımak, harç karmak günlük işlerimiz oldu bu aralar.

Çok değil bundan iki ay önce olsa, hadi bahçe işlerini geçtim, kiremit atacaksın, dam kaldıracaksın deseler inanmazdım. Ağır taşları yuvarlayacak, merdiven yapımına yardım edecek, yerleri tesviye edeceksin deseler o topa girmem diyebilirdim. Sanırım benzer cevapları komşularım da verirdi diye düşünüyorum. Şimdi neredeyse hiç temas etmediğimiz birkaç kişi omuz omuza verdik çalışıyoruz. Orası bittiğinde oturup rakımızı içeceğiz sözünü verdik birbirimize…

Şimdi burada şu yorgunluk çayını içerken Ali İhsan Bey yine bir ot ile kavga ediyor. Yiğit semaveri başında enişteye çay dolduruyor demli. Bırak Ali İhsan abi gel çayını iç sonra yolarsın otu boku desek de küfür kıyamet sökecek onu. Yüzümde bir gülümseme, her şeye rağmen mutlulukla diyorum ki… İyi ki….

Yorumlar

  1. Çay sız olmaz tam bahçe işleri zamanı

    YanıtlaSil
  2. Fırsat bulursam gelip duvara bir taşta ben koymayı çok istiyorum. Hep beraber yapılınca işler daha bir keyifli ve anlamlı oluyor. Kolay gelsin Coka...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Goş! :) Gerçi daha çok işi var, pazartesi veya çatı için tahta alınacak. Çimento ve kum almak gerek vs vs :)

      Sil
  3. Çok keyifli bir aktivite olmuş. İşin bitiminde düzeltilen alanlar ve ortaya çıkan meyveler keyfi daha da arttırır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. vakit geçirelim diye kalkıştık ama gittikçe daha da artan bir istekle çalışıyoruz... teşekkür ederim yorumunuz için...

      Sil
  4. Çok heveslendim istanbulda yaşayan biri olarak. Kolay gelsin hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hayallerinizin gerçekleşmesi dileğiyle diyeyim o zaman :) mesajınızı da hülya'ya ileteceğim...

      Sil
    2. Aaa evet eşinizle adaşız. Emekliliği bekliyoruz. 4 sene sonra inşaallah hülya

      Sil
  5. Sevgili Beyefendi, bu süreci olabilecek en iyi şekilde geçiriyorsunuz. Bahçenizde bereket, işlerinizde kolaylıklar diliyorum. Selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim yorumunuz için. Sahiden de şanslıyız. Bodrum'dan sevgiler sizlere...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından