Refakat güncesi

Yazıp yazmamakta epey tereddüt etsem de kaçınılmaz gerçek, beton bir duvar gibi önümüzde duruyor. Hayatıma dair günceme not düşebileceğim tek şey de bu. Ne Bodrum'dan uzak kalmanın isyanı, ne işsiz kalmanın getirip götürdükleri, ne de geleceğe dair hayaller, planlar veya atılan somut adımlar önem arz ediyor. Derin bir sessizlik içinde bağdaş kurmuş bekliyoruz. Bu sessizliğe dahil olacak son nefes için zaman inceden esen bir meltem misali saçımızı okşuyor. Babamın zayıf kemikli ellerinin saçımı okşadığını hayal edebiliyorum, elimden sadece bu geliyor. Belki biraz da nefesimizi tutuyoruz, nefes olsun babama diye...

Bu durumda çalışmak pek mümkün değil.

Önceki yazıda da söylemiştim, bir ara üçer gün paylaştığımız refakat nöbetlerini iki güne düşürmeye karar verdik. Zira 3 günden sonra ne enerji ne de sinir kalıyor. Sürekli bir silkelenme durumu. Mesela iki gün iyi dediğimiz baba, bir anda kötüye dönebiliyor. Son dönemde daha da derinde bir yerde kötüleşiyor. Her şeyin bu kadar hızlı ilerleyeceğini beklemiyorduk doğrusu. Şu an mücadele ettiğimiz tek şey ise ağrı. Ağrıya karşı eldeki olanaklar artık daha sık yetersiz kalıyor. O ağrı benim ve kardeşimin de ağrısı ne zamandır.

Her şeye rağmen moralimizi yüksek tutmaya çalışıyoruz.

Bu noktada annem de durumu zorlaştıran bir yerden gündeme dahil olabiliyor. Alzheimer nasıl tepki vereceğimizi bilmediğimiz bir hastalık. Akıl, mantık ve sağduyu karşılıklı özellikle iletişimde, daha doğrusu annemi sakinleştirmede çoğu zaman işe yaramıyor. Annemle kurmayı başaramadığımız köprü babamın ağrısı kadar iç burucu. Hissettiğim tek şey çoğu zaman çaresizlik bu aralar. Hasta bakmak üzere alınmadığından bizim kadar cahil ve durumun dışında kalmaya çalışan yardımcımız da işleri pek kolaylaştırmıyor doğrusu.

Birader, anne ve babam...
Hülya'nın sürpriz doğum gününden.

Mesela, hasta bakmak sadece ilacını ve özel yemeklerini vaktinde vermek değilmiş. Onlar ilaçlarını kafalarına göre almasınlar diye sabah dört buçuğa dek nöbet tutmak da değilmiş. Zira babamın, ağrısını dindirmek için dikkatli kullanması gereken haplarını, bizden gizli birkaç kez üst üste almışlığı var. Dert edip düzen kuruyorsun öğrendikçe. Hastalığa, durumuna ve evresine göre bilgin ve el yordamın derinleşiyor. Elinde doğup büyüdüğün annen ve babanın daha önce bilmediğin, dikkat etmediğin kişisel alışkanlıklarıyla da tanışıyorsun. Huysuzluklarına neden olan psikolojik durum için yapabileceğin tek şey tahmin yürütmek. Zira hastalık zaman zaman insanı kırıcı yapabiliyor. Kırılmamayı da öğreniyorsun. Fakat çok yoruluyorsun.

Her gün arayanlar, nasıl olduklarını soranlar var. Defalarca aynı bilgiyi vermek de yorucu. Verilen bilgi karşılığında önerilen alternatifleri dinlemek de... Bilmiyorum, iyi sayılabilecek hâl hatır sormalardan sıkılmak bizim de psikolojimizin normal olmadığını gösteriyordur, kim bilir? "Şunu yapın, bunu yapın. Babanızı rahat ettirin, aman annenizle ilgilenin!" veya "Niye Küba'ya götürmediniz?" diyene kızacak halimiz yok. "Amerika'da şu tedavi kesin çözümmüş, iyice araştırın bakalım!", "Koç hastanesi son evreden döndürüyormuş keşke oraya götürseydiniz!" daha neler neler... İnsan hepsine yetişemediği gibi kendini bir şeyleri eksik yapıyormuşçasına suçlu hissediyor.

Saat 4:30'lara kadar uyumuyoruz. Babam uyusa da tetikteyiz.
Babamı rahat ve mutlu hissettirmek için her şeyi yapıyoruz.

Fazlasını yapabileceğini, yardım edebileceğini düşünen dostlar en fazla farklı doktor, alternatif tedaviler veya kulaktan dolma bilgilerle geliyorlar. İyi niyetlerinden asla şüphe duymuyorum. Lakin üstelemeler, ısrarlar da iyice can sıkıcı oluyor. Özellikle TV'de her gördüğü doktorun söylemlerini aktarma derdinde olanlar. İşin aslını bildiğimden, ister haber bülteninde ister bir sabah programında olsun izlenen içeriği ciddiye almam mümkün değil. Keşke TV'de verilen bilgilerle kanseri yenebilsek, Alzheimer’e derman olsak...

Kulağımıza çalındığından biliyorum; bu üstelemeler karşılıksız kalınca kimilerince hayırsız evlattan sayılır olmuşuz. Mesela benim Bodrum'da yaşamam dert edinilmiş, birkaç fiskos dönmüş ardımdan. Bir o kadarı da kardeşimin peşinden... Dediğim gibi dostlarının iyi niyetlerinden, anne ve babamın sevdiklerinden zerre kadar şüphem yok. Zira yanlarında oldukça daha da net görüyoruz ki annem de babam da artlarında silinmez, parlak bir iz bırakmışlar. Ondandır ki TV ile ilgili olsun olmasın, kanser üzerine konuşan bir uzmana, Alzheimer ile ilgili yeni bir bilgiye rastlayınca sevenleri sarılıyor telefona.

Durumun bütünüyle farkında olup güzel şeyler söyleyenler de var elbette.  Babamın ömrüne ömür kattığımızdan bahsediyorlar. Bu yetiyor... Zira insan güzel şeyler duymak istiyor böyle durumlarda. Yüze bir tebessüm oturuyor, derin bir nefes alıyorsun, çok yardımcı oluyor mücadelende...

Uzatmayacağım...
Hayat devam ediyor, umutlar canlı tutuluyor, ümit yitirilmiyor belki ama yazıp yazmamakta tereddüt ettiğim gerçek başka bir şey söylüyor: Dört ay evvel doktoru boşuna "Dönme!" demedi Bodrum'a. "Kardeşinle başında olun, zaman geçirin!" öylesine kurulmuş bir cümle değildi. Tedavi keyfi bir kararla da kesilmedi. Gerçek şu ki babam kanserle yaptığı savaşı kaybetti. Ağrıları dindirmeyi başarmak, kaybedilmiş bu uzun savaşın yaralarını sarmak sayılabilir. Ağrılarını dindirebilmek, yakında sessizliğe karışacak son nefesini huzurla vermesine vesile olacak. Sonra mı?...

Alzheimer ile nasıl baş edeceğimizi öğrenmeye çalışacağız...

Yorumlar

  1. Ahmet’cim, Mehmet’in ve senin de ne kadar yorgun olabileceğinizi tahmin ediyorum. İkiniz elinizden geleni yapıyorsunuz. Bazen yapılacak şeyler maalesef sınırlı. Böyle sıkıntılı günler hayatta hepimizin başından geçiyor. Kendine çok iyi bak. Yaşar abime ve Gülgez yengeme çok selam ve sevgilerimi iletirsin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Çetin!... İstanbul'dan sevgiler.

      Sil
  2. Sevgili Coka,
    Sen ne yapmak gerektiğini "hissediyorsan" doğru olan odur. Kolay gelsin. Nihat Gencosman

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elimizden geldiğince önüne geçmeye çalışıyoruz. Teşekkür ederim Nihat Abi...

      Sil
  3. Sevgili Ahmet biraz önce paylaşımından öğrendiğim sağlık sorunlarına çok üzüldüm. Dilerim bu zorlu süreçte sağlıklı kalabilmen. Yaşadığın zorluğa karşı, sabırla ve şevkatle çaba gösterdiğinden hiç şüphem yok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim... biraz zor bir dönem ama bir şekilde atlatacağız...

      Sil
  4. Ne kadar benzer sıkıntılar Coka, anneme bakmaktan çok elaleme dert anlatmaktan, tedavi önerenleri dinlemekten, ziyaret amaçlı gelip neredeyse kabul gününe çevirenlerden, annemden gizlediğimiz şeyleri yanında deşenlerden bezmiştim. Sizin için dileyebilecğim tek şey sabır ve kolaylık, gerisi için yapılacak olanın en iyisini siz zaten yapıyorsunuzdur. Hülya'ya ve size sevgiler, anne, babaya da...

    YanıtlaSil
  5. Hasta bakmak cok buyuk bir travma, kendine dikkat et. Hayatin devam ettigini, kendini beslemek icin birseyler yapman gerektigini unutma olur mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. orası öyle hayat devam ediyor... sadece biraz zaman lazım sanırım... teşekkür ederim mesajın için...

      Sil
  6. Hayat bu, bir şekilde bitecek, kabullenmek de lazım, mücadele etmek de. En iyisini yine siz bileceksiniz, nihayetinde ateş düştüğü yeri yakıyor. Anne ve babanın sizin gibi hayırlı evlatları varmış, Allah size sabır versin diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim onur... elimizden ne geliyorsa yapıyoruz.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından