Mor kedi

Bebek’te refakat sırası bende olduğunda kendime ayırabildiğim en uzun süre on beş dakikayı pek geçmiyor. İlacın etkisiyle babam uykuya daldığında annem, annem yattığında babam ayaklanıyor. Özellikle gece yaşandığında bu durum ki şikâyet etmiyorum çoğunlukla uykuma mal oluyor. Bir sonraki gün gittikçe ağırlaşan göz kapaklarıyla görevimi yerine getirmeye çalışıyorum. Kardeşimle kendiliğinden oluştuğuna inandığım bir görev paylaşımımız var. Ben babamın ilaçlarını zamanında ve düzgün almasına odaklanmışken, kardeşim mali ve kurumsal işlerine kafa patlatıyor. Zira ben babamın cebinde ne kadar var, banka hesabı ne durumda, dükkândan gelen, gündelik yaşama harcanan ne gibi soruları sormayı aklıma getirebilen biri değilim. Öğrensem de takibini yapamıyorum. Kaldı ki babamın kendini iyi hissettiği anlarda her şeyi bir başına halledebileceğine inancı zaman zaman aramızda tartışmalara neden oluyor. Geride durmayı tercih ediyorum. Bu konuda birader daha yırtık...

Şu bana kalan on beş dakikalık zamanlara da yazı, video veya birkaç karalama sıkıştırmayı seviyorum. Yoksa kafa dağıtmak mümkün değil. Elimdeki adi defter ve tükenmez kalem eskizler yapmama yetiyor. Bu deftere yaptığım karalamalara bakınca gündemimizin detaylı bir profili çıkıyor. En iyi modelim babam. Zira koltuğunda uzun süre hareketsiz durabiliyor.


Bu aralar babamı uzun uzun izliyorum
Babamdan ala model yok benim için
Hastane'de yapacak bir şey olmayınca yine kağıt kaleme sarıldım.
Yoksa figürler karalamakta hoşuma gidiyor
Bodrum'daki en yakın arkadaşım Seçkin
Antalya Turu'nda da birlikte pedal bastığımız Teoman Abi
ben


Bu yazıyı konu eden durumsa geçen gün paylaştığım, göz ucuyla kardeşimi karaladığım çizim...

Mehmet

Hikâye o ki, çizimlerimi sosyal medyada paylaştığımda Mehmet’i tasvir ettiğim karalama için arkadaşlarından gelen ve pek de eleştiri sayamayacağım yorumlar başta kardeşim olmak üzere ailesini üzmüş. Bunu da resmi kaldırmamı istemesinden anlıyorum. Onu üzen şey beni kızdırıyor.

Mesela bir toplantıyı öncekilere göre verimli, başarılı veya başarısız diye değerlendirebilirsiniz fakat bir heykeli öncekilerle başarılı/başarısız kıyaslamasıyla tartamazsınız. En fazla tattığınızı zannedersiniz. Sanatçısının yorumu, değişimi, o an ki ruh hali, duygusu, şu, bu bir sürü dinamik, öncekileri yaratırken duyumsadıklarından farklıdır. Öncekilere göre başarısız veya iğrenç demekse bayağı bayağı ayıptır, cahilliktir. Beğenmemek ve bunu göstermek normaldir ama zarifçe yapılır. Gerçi bu ülkede sanata tükürüldüğünü de gördük.

Bu cehalete gösterilen tepkiye "eleştiriye açık değil" denilemez. Oturup, defterime bir karalama yapacağım, karalamalarımı sosyal medyada paylaşacağım ve siz eleştirmek adına "iğrenç" diyebileceksiniz. Gerçi kendimi sanatçıdan da saymıyorum ama bu cehalete pabuç bırakmak istemiyorum. Zira söz sahibi kişiler, yarın öbür gün başka çalışmalara tükürebilirler de.

Nezaketimi bozmadan neden bu haldeyiz onu anlatmak istiyorum:

1990’da 3,5 ay İngiltere’nin Farnham kasabasında, ormana sınır, bahçe içinde bir evde, 5 ve 7 yaşlarında çocukları olan İngiliz bir aileyle yaşadım. Üniversiteyi kazandığım halde tek ders nedeniyle çıkışım verilmemiş, bu da eğitim hayatımda bir seneye mal olmuştu. Her işte bir hayır var diyerek dil öğrenmek üzere İngiltere'ye gittim. Daha doğrusu babamların eliyle gönderildim. Zira bir sene boş kalmaktansa dil öğrenmek de eğitimin bir parçası olacaktı. Okul ve yanında kalacağım aile hazırdı. Cebime harçlığım konulduğu gibi Londra'ya uçtum. Başta da dediğim gibi güzel bir aileye misafir oldum.

Dilini yeni öğrendiğim ve tabi konuşma hızlarına yetişemediğimden bir müddet iletişim kurmak için evde özellikle çocuklar ile birlikte resimler çizdik. Okul dışında en çok eğlendiğim anlar bu anlardı. Çocuklar tıpkı okulda yaptıkları gibi birlikte çizdiklerimizi de annelerine gösteriyor, güzel olanlar için annesinin buzdolabı üstünde yer bulmasını bekliyorlardı.

Temsili mor kedi

Küçük olan, bir akşam mor bir kedi resmiyle çıkageldi. Heyecanla annesine bir şeyler anlattı. Anlatırken avuçlarını birbirinin içinde yuvarlıyor, ayak parmakları üstünde yükseliyor sanki o mor kediyi gerçekten görmüş gibi canlandırmaya çalışıyordu. Bahsi geçen resim, buzdolabının en görünen kısmına renkli mıknatıslarla köşelerinden tutturuldu. Mesele bir kedinin mor olmayacağı gerçeği değildi. Mesele o mor kedinin kâğıt üzerinde gerçek kılındığıydı. Doğurduğu heyecandı… Sevmekti…

Bizler hep “mor kedi mi olur?” diyerek düzeltilmiş bir kuşağın hatta ülkenin çocuklarıyız. Hayal kurmamız, yorum yapmamız pek istenmez. O günden bugüne zaman değişse de izlediğim kadarıyla çocuklarımızı hala bu dar bakışla eğitiyoruz. Sanıyoruz ki elektronik tableti açabildi, telefon kullanabildi diye çok zekiler… Bir mor kedi çizebiliyorlar mı ona bakmak gerek. Çizmeyi geçtim, o kediyi görebiliyorlar mı? Sanmıyorum… Zira bir resme nasıl bakmaları gerektiğini, nasıl eleştireceklerini bilemiyorlar…

Sakın üzülme sen kardeşim…

Yorumlar

  1. Çizimler ne hoş gerçekten...
    Ben de beklerim, sevgiler!

    YanıtlaSil
  2. İnsanlar üretmekten, yaratmaktan o kadar uzaklaştı, tüketmeye o kadar alıştı ki... Bu zihniyet her yerde kendini gösteriyor:( Beğenmedilerse kendileri beğendikleri şekilde çizsinler bakalım! Üretmeye devam.. İncitmek isteyenlere rağmen🌷

    YanıtlaSil
  3. Bence resimleriniz çok güzel. Ayrıca eleştiri dozunu yükseltip iğrenç demek de hiç doğru değil. Ortada bir emek var. Saygılı olmak gerek. Selamlar.

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Ahmet Coka
    Cok kotu yerimden yakaladiniz beni.
    Muthis bi yazi.
    Kucak dolusu selam

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından