Pembe bir izin peşinde

25 Ağustos-6 Eylül tarihleri arasında yaptığımız Üsküp Atina Bisiklet Turu'nu 3 bölümde paylaşmak hem yazana hem de okuyana daha insaflı olur sanırım. Aşağıda okuyacağınız ilk bölüm tur öncesini toparlamak, kendi hafızamı tazelemek üzere bir giriş sayılabilir. Diğer 2 bölüm ise şimdiden sıraya girdi. İyi okumalar!

Birinci Bölüm
KAÇAK

Kafa lambamın zayıflayan ışığı gibi güçsüzleşti bedenim. Tetovo'ya ise sadece 10 km kalmıştı. Öyle görünüyordu ki daha ilk günden şalteri indirmek üzereydim. Yorgun zihnim, yaşadığım takatsizliğin nedenini birkaç gün öncesinde aramaya başlayınca pedal çevirmeyi durdurdum... Hava iyice kararmıştı.

Bodrum'da sıcaklıkların 40ºC üzerine çıktığı Ağustos ayı boyunca doğru dürüst bisiklete binemedim belki ama bunu bir bahane olarak kabul edemiyorum. Daha sıcak havalarda da eriyip asfalta karıştığım, uzun turlar yaptığım oldu. Çocukça bir duygu belki ama yeni bisiklet gelecek beklentisi büyük ihtimal ağır bastı ve beklemeyi tercih ettim. Sana alınacağını bildiğin oyuncakla gözünün kararması gibi bir şeyden bahsediyorum. Bu da demek oluyordu ki gücümü, kondisyonumu bir göz kararmasına feda etmiştim.

Yeni bisikletin hikayesi tam da bu noktada anlatılabilir bence. Son ana kadar bir söylentiden ibaret olduğunu düşünsem de benim dışımda epey konuşuluyormuş meğer.

Gökova Turu'ndan hemen önce çektiğim hazırlık videosu, bir sürü insana ulaştığımı gösteriyordu ki tur esnasında aldığım birebir teşekkürler bunu kanıtlıyordu. Aynı kayıt, tur destekçisi Accell Bisiklet yöneticilerinin dikkatini çekince konu olmuş konuşulmuş, videoda başka bir bisiklet markası olmasa sitelerinde dahi kullanmayı istemişlerdi. Levent Sevil de bu noktada dahil olup, bisiklet camiasının yakından tanıdığı Accell Bisiklet'ten Muhlis Dilmaç'a, yakında çıkacağım Üsküp-Atina Turu ve hikayesini anlatıp, benim için yeni bir bisiklet hazırlamalarını önerince konu, bu sefer yönetim kuruluna taşınmış... Sürecin sonunda Muhlis Bey'in telefonuyla bu turda bana bir Carraro Cr-T World'ün eşlik edeceğini öğrendim. Üstelik bana özel üretilecekti. Özetle benzeri olmayan biricik bir yol arkadaşı vereceklerdi yanıma. Duyduğum heyecan ve mutluluğu anlatamam. Bununla da kalmadıklarını tur boyunca hissettim diyebilirim. Zira adına Kaçak dediğim iki tekerin yaratılmasında kimin emeği geçmişse tüm bilgeliklerini, uzmanlıklarını, o an kalplerinden geçen her şeyi kadronun üzerine iliştirmiş olmalıydılar. Tur boyunca sihirli bir bisiklete bindiğimi düşündüm. Yolu okuyan, rüzgarı bilen, rampaları ısıran bir yol arkadaşım vardı.

Bu fotoğraf bir gün mesajlarım arasına düştü...
Bana özel bir bisiklet bekliyordum ama Accell Bisiklet daha fazlasını detaylara gizlemişti.
Bisikletin de adı resmi olarak Kaçak oldu
Brooks sele bir armağandı sanki... Tur bittiğinde sele de bana özel olacaktı.
Huzurlarınızda Kaçak.
Bu özel seri bisikleti bir de bana özel hazırlayan Accell Bisiklet ailesine teşekkürler.

Yol arkadaşı demişken; uzun süre bu turu yalnız yapacağıma dair bir algı oluşmasına özellikle izin verdim. Zira sosyal medya üzerinde duyurduktan sonra tanıdık tanımadık bir sürü insan bu tura katılmak istemişti. Programımı kişisel ziyaretlere ve uzun sürüşlere göre düzenlemiştim. Mesela Üsküp ve Ohrid kulağa hoş gelen yerlerken ilk gün gitmeyi ve bir gün fazladan kalmak istediğim Tetovo pek öyle ilgi çekici bir yer sayılmazdı. Fakat babamın doğduğu ev oradaydı ve hala duruyordu. Ayrıca tanışacağım yakın akrabalarım vardı. Demek istediğim o ki Üsküp-Atina Bisiklet Turu da bana özel sayılırdı. Aslında bu seyahatin nasıl planlandığını kısaca anlatıp konuya geri dönmek daha doğru olacak.

Merak ve Özlem
Bodrum'a taşındığımdan beri hayatımda olan, her nasılsa dikkatimi çekmemiş kimi detay görünür oldu. Hani büyük bir su kitlesi çekilmiş de altından Atlantis çıktı desem yeridir. Babamların Üsküp'ten İstanbul'a göçlerini de ilk defa merak etmeye başladım. Tetovo'dan çıkışları, Üsküp'te trene binişleri ve Selanik üzerinden İstanbul'da son bulan yolculukları hangi şartlarda gerçekleşmişti? Sorduğum basit sorular bana yepyeni kapılar açtıkça ben de içlerine girdim. Babama neden Yaşar ismi konulmuş? Benim adım neden Ahmet? Adını aldığım dedemin hikayesi ne? vs vs. Naif düşünceler, basit soruların bana söylediği net bir şey vardı. Artık köklerime uzanan bir seyahat yapmalıydım. Aile içinde hep konuşulur da göç ne menem bir şey hiç anlatılmadığından, Tetovo'yu yeni bisiklet turumun başlangıç noktası ilan ettim..

Merak, nasıl bir başlangıç noktası verdiyse, özlem de bana bir varış noktası armağan etti. Doğup büyüdüğüm mahallede uzun yıllar Rum ve Ermeni komşularımızla yaşadık. Bu nedenle çok renkli bir çocukluk geçirdiğimi söyleyebilirim. Fakat bir gün o güzel komşularımızın hiç biri kalmadı. Hepsi gitti. Ardlarında gözünün feri kaçmış bir mahalle bıraktılar ne yazık ki. Onlarsız hep biraz eksik kaldım. Çok sevdiğim komşularımızdan, ellerinde yetiştiğim Markella ve Yorgo, beraber büyüdüğümüz Mihail ve elimize doğmuş kardeşi Dimitri artık Atina'da yaşıyorlardı. 25 koca yıl olmuştu, az değil. Sosyal medya üzerinden bir bağ kursak da kalbimdeki özlemleri artık canımı yakıyordu. Onları da uzun zaman sonra görmek isteyince turun varış noktası kendiliğinden Atina oldu. Artık köklerimden çocukluğuma kat edeceğim bir rota vardı. Üsküp'ten, Atina'ya bisikletle gidecektim. Bu zorlu 1000 km için sadece 15 güne ihtiyacım vardı.

Her şey belli olunca ilk yaptığım turun formasını tasarlamak oluyor. Sonraki adımları atmak için biraz gaz veriyor.
Pembe ve Mor formalar, özel tur tarihimdeki yerlerini almış oldular.

Şimdi şu yol arkadaşı meselesine geri döneyim. Eh tabi tur böyle özel olunca katılmak isteyenleri bir nebze uzak tutmaya çalışmam anlaşılır bir şey sanıyorum. Kurban Bayramı ve sonrasındaki hafta tarih olarak netleşince kendimi sıkışık bir zaman içinde hazırlanırken buldum. Birlikte pedal basmayı isteyeceğim 3-5 kişinin de tatil programlarını yapmış olabileceklerini düşünerek kimseye bir teklifte bulunmadım. Görünen o ki yalnız gidecektim.

Bugüne dek Hadi Ben Kaçtım başlığı altında yaptığımız 3 grup sürüşünü her ne kadar güzel anılarla hatırlasam da her seferinde çıkarılması gereken dersleri atlarım. Bisiklet yolculukları sadece fiziki değil, insanı psikolojik olarak da etkiliyor. Ne bileyim değilseniz bile alıngan, sinirli veya bencil birine dönüşebiliyorsunuz. Ötesi yok yaptığım ilk tur, İstanbul-Bodrum yolculuğu, bugüne dek bahsetmediğim benzer bir alınganlık veya iletişimsizlik nedeniyle beni hayatımda ilk kez mahkemeye bile taşıdı. İnsanın kendinden parça saydığı arkadaşı bile değişebiliyor. Önceki yazılarıma bakınca da o turlar için tatlı-ekşi gibi ortak bir tarif yapmaktan kaçınmamışım. Hal böyle olunca bırakın tanıdık birini, sosyal medyadan iletişimde olduğum kimselerle bisiklet yolculuğuna çıkmayı zaten hiç düşünmedim.

Yalnız, Hülya'nın gönlü pek razı olmadı bu duruma. Vize işlemlerini gerçekleştirdiğimiz gün bizi eve bırakan Seçkin'e; "Coka ile bu tura birlikte çıkmayı düşünmez misin?" diye teklifte bulundu. O an arabanın içinde minik yıldızlar uçuştu, gözler parladı; yüzlere yavaş yavaş bir gülümseme oturdu. Aslında Seçkin de benden ses çıkmayınca turu kendi başıma yapmak isteyeceğimi düşünüp ses etmemiş. Şimdi her şey onun işlerini ayarlamasına bakıyordu. Son İstanbul seferimden dönüşümde de müjdeyi aldım. Üsküp-Atina Turu'na iki arkadaş çıkacaktık.

Seçkin'in katılmasıyla Üsküp'e otobüsle değil, uçakla geçmeye karar verdik.

Seçkin
Her ne kadar Bodrum'da koca bir bisiklet kulübünün üyesiysem de, yarımadada zaman zaman kendi başıma turlar yapmayı seviyorum. İnsana düşünecek, hayal kurduracak sessiz yolculuklar gerekiyor. Pek çok yazım, kimi çizimim bu turlarda düşünülmüştür.

Bana özel bu zamanlar için "Neden bana haber vermedin?", "Davet ettiğin için teşekkürler?" gibi kinayeli laf sokmalara çok maruz kalmışımdır. Bu yaklaşımı sevmiyorum. Hadsiz buluyorum. İnsanlar kendi kendilerini eliyorlar farkında değiller. Sadece Seçkin, tek başıma bir tur atmak isteyebileceğimi düşünür. Esasen su gibidir kendisi. Su gibi bakar, su gibi konuşur... Arkadaşına yük olmaz, laf sokmaz, akışına bırakır. Onunla pedal basmak keyif, arkadaş olmak da gururdur benim için.

Turlamak bir yana, sohbet de ediyor, kafa da dinliyoruz.

Seçkin ile yollarımız meğer çok öncesinden kesişmiş ama birbirimizden hiç haberimiz olmamış. Mesela ikimiz de aynı dönemde Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde okumuşuz. Ortak tanıdıklarımız var. Birbirine teğet reklam ajanslarında sektöre hizmet vermiş ve nihayet uzun aralıklarla Bodrum'a taşınmışız. Bizi Bodrum'da buluşturanın bisiklet olması da bu turu neden birlikte yapacağımızın işareti sayılabilirdi.

Tur öncesinde incitmek, incinmek, yanlış anlamak, anlaşılmak gibi inceden tedirginlikler yaşadığımı itiraf etmeliyim. Haftada birkaç saat görüşmek ya da birkaç km bisiklete binmekle 15 gün sürekli birlikte olmak aynı şeyler değil. Beni rahatlatan yine Seçkin oldu bu konuda. "Tut ki birbirimize kızdık 100 metre arayla sürer yine sakinleşiriz!" dediği an içimdeki tedirginlik de baştan uçtu gitti. Seçkin'i artık sırtından biliyorum... Sırttaş, arkadaş, dost ve yoldaş...

Vizeler alınmış, Seçkin geliyor, Üsküp transferi otobüs yerine uçakla yapılacak (25 Ağustos) şekilde revize edilmiş, biletler hazır, rotalar son şeklini almış, her şey normal akıyor. Tek beklediğim yeni bisikletimin elime geçmesi ki tanışalım, birkaç tur atalım Bodrum'da.

Birden olan oldu! İstanbul'a gitmem gerekti... Yaşadığım stresi atmanın tek yolu su ve suyla karıştırılarak içilen bir şeydi.

Son haftaya girerken İstanbul'dan gelen bir telefonla ofise çağırıldım. İşte bu beklenmedik davet bende öyle bir stres yarattı ki tur ortasına kadar sıkıntısını çekecektim. Zira planlar değişmişti. Yeni bisikletin teslim adresini İstanbul olarak düzelttik. Fakat Bodrum'daki gibi sabah turları yapmaya zaman yaratamayacaktım. Bunun üstüne aksi gibi bisikletin teslim tarihi, Üsküp uçuşumuzdan 2 gün öncesine ertelenince stresim katmerlendi. Demek oluyordu ki, Kaçak ile hiç hazırlanamayacaktım. Teslim aldığım gün paketinden çıkarıp çanta ayarlarımı yapabildim sadece. Cuma sabahı havaalanına gitmeden yaşanan karışıklık da üstüne tuz biber olunca tura hiç de hayal ettiğim gibi başlayamadım.

İstanbul'a çağırılınca bu çantadaki eşyalarla 2 değil 3 hafta yaşamak durumundaydım.
Kaçak geldiği gün çanta ayarlarını yapmak üzere paketinden çıktı. Ertesi gün yine paketlendi.
Forma ve Kaçak ile ilk özçekim. Fotograf kadar göbeğimi de içeri çektim tabi...

Neyse ki Sabiha Gökçen Havaalanı'nda Bodrum'dan gelen Seçkin ile buluşmayı başardık. Üsküp'e rahat ve kusursuz bir uçuşla 1 saat 20 dakikada vardık. Kolilerden çıkan bisikletler hazır olduğunda tur da başlamış oldu. Şimdi sırada üzerimdeki bu stresi atıp yolun tadını çıkarmak vardı...

Yorumlar

  1. Yeni bisikletin hikayesi tam da bu noktada anlatılabilir bence. Son ana kadar bir söylentiden ibaret olduğunu düşünsem de benim dışımda epey konuşuluyormuş meğer.
    "Hayat sürprizlerle doludur"... Coka.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından