Bodrum’da 1 yılın ardından

Bodrum

Bulutların arasından kıvrak hareketlerle süzülerek ağır ağır yaklaştı. Kocaman gövdesinden yükselen deniz ve yosun kokusu keskin bir netlikte duyuluyordu. Yaklaştıkça büyüdü büyüdü. Oysa önceleri sadece uzak bir ihtimaldi. Kıpırtısız, yalnız ve sakin... Boz tepelerine kondurulmuş rüzgar güllerinin usul usul dönüşünü huzurla izlerdim.

Etrafında dönüp duran rüzgarla, nefes alan bir balinaya dönüştüğünde donup kaldığımı hatırlıyorum. Hayranlıkla hareketlerini, yavaşça kıyıma yanaşmasını izledim. Üzerine çıktığımda beni (şarkı dediği gibi) bu lacivert ülkeye getirdi. Aylardan Ekim'di ve 25. günüydü...

Bodrum'da hayatımızın bu fotoğrafla başladığına inanıyorum.
İyisiyle kötüsüyle bir yılın ardından yüzümüz gülüyor

Bugün, kendimin en güneyinde, sevdiğim kadınla beraber yaşıyorum. İkimiz de geride kalan ilk yıla bakıp Bodrum'da yaşamanın ne demek olduğunu daha iyi biliyoruz. Ne hayal etmiştik ve nasıl yaşar olduk? Bu yazıyla hem Bodrum’da geride kalan 1 yılı özetlemek, hem de bahsettiğim kıyası yapmak istiyorum. Bazıları şeyler otomatikman tekrar gibi olacak. İyi ki burada yaşıyorum dediğimi de peşinen söyleyeyim. Hem de hiçbir şey hayal ettiğimiz gibi başlamadığı ve gitmediği halde.

Eylül'de tuttuğumuz ve 15 gün içinde oturacağımız söylenen ev...
...söylendiği hızda ilerlemeyince...
... hiç bir şey hayal ettiğimiz gibi başlamadı

Herkes kadar romantik hayaller elbette kurdum. Adımını attın mı denize girdiğin, küçük bir Bodrum evi mesela. Hülya ile zamansızlığın tadını çıkardığım düşlerim, denizde şakalaşıp eve dönünce sevişmekle süslüydü. Kendimizi Bodrum'un Adem ile Havva'sı ilan edip, yenilmedik elma bırakmıyorduk. Püskül de şahidimizdi. Yaşam, bir kedinin şahitliğinde kutsanır bana göre...

Mesela her gün saat 5 gibi rakıya oturacaktım. Serdar Benli’nin yolunu Kos gemisi demir aldıktan 10 dk sonra çarşıda kesecektim. Kaptan’da kadeh kaldırıp, Gümüşlük’te uyanacaktım. Kısaca çakır keyif rüyalarımı yaşayacaktım Ege coğrafyasında.

Bizim Bodrum hayatımız çaktırmadan Mahmut Kaptan'ın Yeri'nde şekillenmiştir.
Bazen ben onlara, bazen de hepimiz bir büyüğe danıştık. Serdar Benli ve Ahmet Kurşuncu

Fakat dersimizi iyi çalıştığımızı söylemeliyim. Çünkü ders çalışmak çok şey kazandırıyor. Dersini çalışmayanların ise geri döndüklerini yıl boyunca izledik. Ne hayaller kurarsanız kurun, hayat başka bir telden çalıyor sonuçta.

Bilenler, Yakaköy'deki evi tuttuktan en fazla 1 ay sonra teslim vaadini hatırlarlar. Tabi o günler bu sürenin 8 aya uzayacağını hiçbirimiz tahmin edemezdik. Haliyle Bodrum hayatımız mecburi olarak annemlerin Yalıkavak'taki evinde başladı.


Yalıkavak

Yalıkavak Günleri
Yeni hayatımız, son 20 yılın en soğuk kışını, kuzeye kucak açmış bir koyun ağzında karşılayarak başladı. Yazlık olarak düşünülmüş Bodrum evlerinde sadece soğukla değil, uzun süreli elektrik ve su kesintileriyle de baş etmek gerekiyormuş. Elektrik kesintileri ısınma sorununu daha da büyütüyor zira. Yıllarca doğalgazla yaşamış birinin ocağın tüpünün bitebileceğini hatırlaması zaman alıyor. Seyrek minibüs saatlerine göre kendimizi ayarlayana kadar bir denge kurmakta zorlandık.

Kış aylarında Bodrum'dan Yalıkavak'a son minibüs saat 22:30'da

Uzun lafın kısası Yalıkavak'ta yaşamak, okulun hazırlık sınıfını okumak gibiydi bizim için. Daha buralara gelmeden evvel, teoride aştığımızı düşündüğümüz uyum sorunumuzu Yalıkavak bir güzel sınamış oldu. Bodrum'un sorunlarına İstanbullu olarak bakmakla buralı olarak bakmak farklı şeyler. Öbür türlü sadece şikayet edip dururduk. Ne mutlu ki alnımızın akıyla mezun olduk ve hayatımızda pek çok şeyin değiştiğini fark ettik.

Pazar alışverişi yapmaya başlayınca yeme içme alışkanlığımız değişiverdi. Üstelik pazar ziyaretleri sadece alışveriş için değil, insan ilişkilerimizin de sağlığına iyi geldi. Çocukluğumun güven üzerine kurulu günlerini hatırlattı burada yaşamak. Güleç, sıcakkanlı insanlara ne kadar da çok ihtiyaç duyduğumu fark ettim.

Bodrum pazarları benim için bir okul oldular adeta.
Bir sene evvel "Çintar" ne bilmiyordum. Şimdi tavada çeviriyorum!
Artık tanıdık tezgahlardan alışverişimizi yapıyoruz.
Pazar işlerini bisikletle hallediyorum. Tur heybelerim, pazar çantası görevi görüyor.
Bereket ne kıymetli bir şey! Bu karenin babaannemin zamanında kaldı sanıyordum.

Zaman aslında bir enerjiymiş meğer. Bir şekilde gün içinde açığa çıkıyor. Bunu fark ettiğimde çok mutlu oldum zira İstanbul'dan kaçmamın birinci nedeniydi. Dolayısıyla zamanı kullanmayı da öğrenmiş olduk. Kazandığım zamanla yaşamımda artık önemli bir yer tutan bisikletle sadece hafta sonları değil, hafta içi de turlar yapabildim. Bisiklete binmek aynı zamanda düşünmek, bazen düşünmemek, yalnız kalmak, keşfetmek hatta dinlenmek demek.

Elektrikler kesildiğinde kendime kısa rotalar çizebileceğimi öğrenmem zaman almadı.
Hafta sonları Bodrum Bisiklet Kulübü'nün turlarına katılmak spor olduğu kadar sosyal yaşamım için de önemliydi.
Yeni hayatıma alışmamda bu ekibin ayrı bir yeri var.
Hafta arası sabahları 1-2 saat bisiklet sürebilmek büyük nimet.
Arabayla geçsem göremeyeceğim pek çok yeri bisiklet üzerinde gördüm, tanıdım ve bildim
Bakkala, çakkala, annemi ziyarete, her yere bisikletle gidiyorum.
Bayağı eğleniyor, mutlu oluyorum!
Bodrum'a bu harika ekiple yine bisiklet üstünde gelmiştim.
Bu seneki harika ekip ile de maceralı bir tur yaptık. Özetle bisiklet hayatımı epey renklendirdi.

Daha sık yazmaya, gezmeye ve etrafı gözlemeye başladım. Resim yapma konusunda kendimi nadasta hissediyorum. Buna karşın Hülya hayatının en üretken dönemine burada girdi. Sakin bir yaşamın çalışmalarına nasıl yansıdığına şahit oldum. Hayranlığım büsbütün arttı. Başımı döndürdü...

2005 yılından beri hayatımda olan sırdaşım, arkadaşım, herşeyim olan Püskül de Bodrum'a dair hayallerimin bir parçasıydı. Ne mutlu bana ki birlikte, koyun içinde dönen kuzeyli rüzgara başımızı yasladık. Kanepede birbirimize sarılıp battaniye altında uyukladık. Uzun uzun konuştuk, uzun uzun sustuk. Ne yazık ki ömrü Yakaköy'e yetmedi, Mart ayında hayata gözlerini yumdu. En büyük üzüntüm olarak boğazımda takılı kaldı.

Hala burnumun direği sızlıyor.

Gerişaltı'nda geçen 8 ay boyunca iyice Yalıkavaklı olduk. Başta zamanımızın çoğunu Bodrum merkezde geçireceğimizi düşünürken (3 ya da 4 kere gidebildik) Yalıkavak köyümüz olmuştu. Arabamızın olmamasına hiç hayıflanmadık. Haziran'ın ortasına kadar cuma akşamları Deniz Kızı'nda rakımızı içtik. Şiirsel gün batımlarını kaçırmadık. Sık sık Yakaköy'deki evimizin durumunu görmeye gittik geldik. Haziran ortasına kadar bu koşuşturma sürdü gitti.

Yakaköy

Yakaköy
"Emin misiniz?" diye sormuştu sitenin inşaat mühendisi, "Romantik hayalleriyle gelip, kıyın kıyın kaçan çok olmuştur!" diye devam etmişti. Hiç köyde yaşamış mıydık? Köy hayatı ne bilir miydik? vs iyice bir sınavdan geçirmişti bizi. Her şeye rağmen el sıkıştığımızda "Peki bakalım, göreceğiz!" son sözü olmuştu. Bu son sözün üzerinden 9 ay sonra taşındık yeni evimize.

İstanbul'dan gelen eşyalarımız o kadar azdı ki, nakliyeci, eşi ve 10 yaşındaki oğlu ile indirip yerleştirmişti eşyalarımızı. İstanbul'da iyi ki pek çok şeyden kurtulmuşuz dedim içimden. Onun bunun anısı var deyip atamadığımız şeyler koca bir yük aslında. Evin tüm eksikleri tamamlanmış olsa daha ilk gün tam anlamıyla yerleşebilirdik büyük ihtimal. Sıfır evin derdi illa ki oluyor. Şurası aktı, burası koktu, o eksik, şu ne olacak? Hayati olmayan ama önemli eksiklerimiz hala var. Normalde bu eksiklikleri de İstanbullu kimliğimle asla kabullenmez, kendimize yeni bir ev bile arardık. Dediğim gibi artık İstanbullu gibi düşünmüyorum.

Eve aldığımız ilk eşyalar Hülya'nın boyayacağı sandalyelerdi.
Renkli bir dünya kurmak istedik.
Yavaş yavaş bir düzene soktuk.
Öğlen rakısıyla tanıştık
Zaten kutlama yapmak için bahane bol.
-Sular kesik farkındasın değil mi? -Ay sus allaşkına!.

Yazın bizi ziyarete gelen dostlarımız sayesinde pek çok şeye bakış açımızın değiştiğini gördük. Özellikle evimizi merak edenlerden. ilk şaşırdıkları şey; evin çelik kapısı olmamasıydı. "Demir taktıracaksınız ama değil mi?" sorusu da şaşmadan peşinden geldi. "Bari alarm taktırın!" önerisini ıskalayan hiç olmadı. "Site güvenliği neden yok?", "Çöpünüzü kim alıyor?", "Nee? Doğal gaz yok mu?" sorularıyla da anlaşılıyor ki bizim önceliklerimiz başka şeylere çoktan dönüşmüş.

Bu bir yılda gökyüzüne daha fazla bakar olduk. Bulutların aşağıda veya yukarıda olması, rüzgarın estiği yön hayatı çok etkiliyor. Yerde biten otları tanımaya başladık. O otlar ki kışın soframızı şenlendirecek. Köyün konumu gereği pazara 4, sahile 8 ve en yakın büyük markete 7 km uzağız. Alışverişlerimizi pazardan ve köy bakkalından hallediyoruz. Büyük marketten almamız gerekenler için minibüs saatlerini takip ediyoruz. Çoğu zaman dönüş elde torbalarla 2.5km Yaka yokuşunu yürüyerek yapılıyor. Şimdi şimdi artık tanıyan eden geçerken arabasına alıyor da o yolu tırmanmak durumunda kalmıyoruz. Şikayetçi miyim? Hayır. Ama artık bir araba iyi olurdu diyoruz. Hele önümüzdeki kış için... Kış için düşünecek çok şey var. Isınmakla ilgili bir sorunumuz şu ana dek olmadığından çözümümüz de yok. Bakalım "Acelemiz ne? Kaçmıyoruz ya..."

Misafirlerine her fırsatta doğanın ve köy hayatının güzelliğinden dem vurarak bahçesini gezdiren yazlıkçı komşunun, tavukları, kedi ve köpekleri sopayla kovalamasını izledim tüm yaz. Sitenin içinde yaşayan şehirliler, kapalı, "kimse bana, ben kimseye karışmayayım" diye düşünüyor olmalılar. Yazın dolu olan 24 haneden sadece 3 kişiyle tanıştık. İstanbullu gibi düşünmek, davranmaktan kastım biraz da bu gibi şeyler. Ne yalan söyleyeyim sırtımızı verdiğimiz Yakaköy'ünden daha çok insan tanıyoruz. Çocuklar arada gelip bisikletlerine baktırıyorlar. Yetişkinler biraz daha meraklı. O merak olduğu için sosyal bir ilişki kurulabiliyor. Neredensin? Kimsin? Ne iş yapıyorsun? Eşin neci? Evi kaça tuttunuz? Karşılayabiliyor musunuz? Soru da soru... Bir müddet sonra sıkıcı olabilir ama şu an bu bana daha samimi geliyor. Durup dururken rahatsız etmiyor kimse.

Ev çiyanları epey utangaç böcekler. İnsana zararı pek yok ama dokunmak,
yalınayak üstüne basmak tavsiye edilmiyor. Görünüşü ve hızı ruh sıkıcı.

Bahçeli evlerin böceği boldur. Bizim kısmetimiz çıyandan açıldı. Başta sürekli alarm halindeydik. Giymeden evvel terlikler, kıyafetler; yatmadan evvel yatak yastık vs kontrol ediliyordu. Sonradan tuhaf bir şekilde alıştık. Ayrıca bahçede bir çift fındık faremiz, bolca arımız mevcut. Bu duruma hazırdım açıkçası, Hülya'nın da bu kadar hazır olmasını takdir ettim. Bu durumdan şikayetçi olanlar da olmuş. "Yok burası tezek kokuyor, yok yılan var". "İyi de..." diyor sitenin inşaat mühendisi, "Buraya geldiğinde bilmiyor muydun neyle karşılaşacağını?!!" Sabahları domuzların indiği, kirpilerin dolaştığı, ineklerin, eşeklerin, horoz ve tavukların yaşadığı bir yerden bahsediyoruz.

Her şey hayata nasıl baktığınla alakalı. Artık bahçede biten yaban otunun köyde ineklere yem olduğunu biliyorum. Otları toplamak bir iş.. Çöp dökmek basit olduğu kadar önemli bir sosyal faaliyet. Köy bakkalından alınan yumurtaya verdiğiniz paranın bir çocuğun okul harçlığı olabileceğini biliyorsunuz. Köy kahvesine bırakılan postaları arada karıştırmak gerek. Hiç olmazsa iki yeni yüz görüyorsun orada da. Neredensin? Kimsin? Ne iş yapıyorsun?...

İş demişken, bu bir senedir Bodrum'dan İstanbul'a hizmet vermeye devam ediyorum. 13 yıldır çalıştığım Republica "arkandayız!" dememiş olsa tüm kurgu değişirdi büyük ihtimal. O yüzden buradaki işlerimin aksamaması için daha da disiplinli çalıştığımı söyleyebilirim. Yani arada bana "Aaa hiç yanmamışsın!" diyecek olursanız, bunu bir düşünün. Koca yaz 6-7 kere denize girebildiğimi buraya ara bilgi olarak sıkıştırayım. Birkaç kere de pazarı pas geçip sahilde kendimi denize atmanın tadını çıkardım. Ara ara kendime böyle tatlı sürprizler yaratabiliyorum bu coğrafyada.

Tanıdıklarımın çoğu hal hatır sormadan evvel "Aaa yanmamışsın!" ya da
"O göbek ne öyle!!!" tarzında sıkıcı girizgahları tercih ediyorlar.
"Nasılsın?" diye sormak unutulmuş.
Ortakent sakinleri de serinlemek için denize giriyorlar. Ben onlar kadar girmedim.

Yani güneye taşınırım, bağımsız çalışırım hayali dikiş tutmuyor. Buraya hala İstanbul'dan bir şeyler getirmek akıl karı değil. Her yeri doldurduğumuz "hipster" çalışanlı butik cafeler tutmuyor. O kadar ki artık "Yunan Adaları'nda cafe açma hayali" trend olmuş. Nedenine dair bir ipucunu Serdar Benli geçende vermişti. Bizde kişi başı kahve tüketim 0,4 kg iken orada 5,5 kg imiş. Ayaklarımız kahvede bile yere basmıyor. Buradan hayal kurmayı bilmediğimiz sonucu da ortaya çıkıyor ne yazık ki.

Arada Muğla'ya kaçmayı seviyorum. Çünkü orada başka hikayeler var.
Kışları Datça'nın bir başka güzel olduğunu burada yaşamasam bilemezdim.
Duru neredeyse tüm yazı bizimle Yakaköy'de geçirdi. Köy ve yaşantısına dair epey şey öğrendi.
Düzenli tuttuğu günlüğünde bunları paylaştığına eminim.

Bazıları, tüm sevimlilikleri ve samimiyetiyle "kendi hayallerini yaşadığımızı" söyleseler de anlattıklarımdan çıkacak sonuç; hayal farklı, yaşamak çok farklı. Bu yazıdan sonra hala birilerinin hayal ettiği hayatı yaşadığımız düşünülür mü bilmiyorum. Şunu net olarak söyleyebilirim ki, burada yaşamak çok kolay değil. Dersimizi iyi çalışmamış olmasak çoktan yelkenleri suya indirmiştik sanırım. Son bir yılda burayı kendimize uydurmak yerine, biz yaşadığımız yere dönüştük. Yoksa başaramazdık. Yukarıda sıralı bir dizi fotograf, uzun su kesintileri veya elektriksiz saat dilimlerinde çekildi. Şunu söylemek istiyorum, düşünme biçimimizi değiştirmek hayatımızı kolaylaştırdı. Çeşitli alışkanlıklarımızdan, eşyalarımızdan ve bağlarımızdan kurtulmak bizi epey özgür kıldı. İstanbul'la sadece ekonomik bir bağımız var. Güvensizlik üzerine inşa edilmiş ön yargılar burada zaten çalışmıyor. Bir yılda o kadar çok insana temas ettik ki buralara gelip kendini evine kapatan asosyal şehirlilerden olamazdık. Bissürü insan tanımanın tarifsiz mutluluğunu yaşıyoruz.

Mutlu olduğum bir şey de azla yaşayabiliyor olduğumu görmek. Mesela eşyalarımızın İstanbul’da olduğu koca kışı, sadece bisiklet kıyafetlerimle geçirmiştim. Yaz ayları da 3 tshirt, Hülya’nın aldığı 2 şort ve bir çift terlikle tamamlandı. Üstüme başıma yeni şeyler alma gereği duymadım. Bu gidişle de duymayacağım. “Beğendim aldım”, “gördüm dayanamadım” bahaneleriyle olmayan bir ihtiyaç yaratmanın, insana gereksiz bir sorumluluk yüklediğini gayet iyi biliyorum. Az eşya büyük mutluluk!

Bu resmi internette buldum. Zaman zaman anlatmaya çalıştığım bakış açısını çok güzel özetliyor.

Hayat hiçbir yerde kolay olmasa da yaşamayı hayal ettiğiniz yeri cennete çevirmek bizim elimizdeydi, öyle yapmaya çalıştık. Çalışmaya da devam edeceğiz. Şimdi önümüzde sıkı bir kış, ardından tamamlanacak yeni bir yıl, tanışacak daha çok insan ve öğrenilecek bissürü şey, yazılacak güzel hikayeler var!

Yorumlar

  1. Günaydın Ahmet. Sizi blogdan takip ediyorum. Yazıların bana sebepsiz bir sevinç veriyor. Her şey gönlünüzce olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ne mutlu bana!... yorumun için teşekkür ederim.

      Sil
  2. Sabah günaydınımız oldunuz, umut dolu yazınızı bir solukta okuduk eşimle. Huzurlu nice zamanlar diliyoruz size...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. günaydınınız olmak ne güzel!. teşekkür ederim... huzuru hepimiz için diliyorum!...

      Sil
  3. Coka yeni yaşamınıza nice güzel yıllar dileriz. Çıkan derslerde güzel. Büyük değişimler çok önemli sınavlar. Siz yüksek not almışsınız. Ödül olarak ilişkin ve kendine bağlılığın güçleniyor. Adınıza çok sevindik.
    Önemli not: göbeksiz erkek terassız ev.

    YanıtlaSil
  4. İçim açıldı benim de birçok kişi gibi yazınızı okuyunca. Zorluk her şeyde var ama en önemlisi dediğiniz gibi bakış açısı!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yorumunuz için teşekkür ederim. bakıkış açınızı değiştirdiğinizde zor dediğimiz şeyler daha kolay çözülüyor inanın...

      Sil
  5. nice yıllara, mutlulukla :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim! ben de size mutluluk ve huzur diliyorum! :)

      Sil
  6. Gonlunuzce, nice Bodrum gunleri yasayin, yuzunuzu guldurenler cok olsun...Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. güzel dilekleriniz için teşekkür ederim... :)

      Sil
  7. Bisikletçilerin ruh haritası olmuş tüm yazdıklarınız, doğaya köye tam karışmışsınız keyfiniz daim olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sizin de keyfiniz bol olsun! yorumunuza teşekkür ediyorum...

      Sil
  8. Bravo Coka, çok kolaylıklar.

    YanıtlaSil
  9. Mutlu yıllarınız biriksin :)
    Hemen hemen aynı tarihlerde taşındık..Ben merkezde,minik bir apartla başladım bodruma :)
    Yalnız olduğum için biraz zorlandım,zorlanıyorum!
    Sel felaketinde de, epey tırstım :)
    Ama artık bodrumda yaşamakla, istanbulda yaşamak arasındaki farkı biliyorum..yaşamadan anlamak zormuş!
    Çok şey öğrendim,öğreniyorum...Mesela,bodrumda yaşayan birine en güzel hediyenin,ışıldak,kandil yağı,küçük tüp,yağmurluk,lastik çizme almak olduğunu öğrendim :)
    Bu mevsimde, sitenin bahçesinde topladığımız zeytinleri salamura yapmayı,salataya, limon yerine,turunç,portakal ve mandalina,zaman zaman da,Serdar beyin kapısındaki, aşısız nardan çalıp, sıkmanın lezzetini ,suyumu bile içine satsuma koyarak içmeyi öğrendim..
    Kaloriferli,jenaratörlü evlerde yaşayıp,marketten alış veriş yapanların bu sevinçleri anlamaları zor!
    Her değişik ağaç gördüğümde,attığım çığlıkları seviyorum!
    Buraya yerleşen beklentisiz,kafa dengi,düzgün kişilerle karşılaşmak ve bozulmadan kalabilmeniz,kalabilmemiz umuduyla hoşgeldik :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. duygularınızı, düşüncelerinizi paylaştığınız için çok mutlu oldum. önümüzdeki kışın ardından efsunlanıyoruz merak etmeyin :)

      Sil
  10. Özlemişim samimi üslubunuzu efendim, hayat hiç bir zaman gül bahçesi olmadı, ama ah.. O günü batırmak var ya, bir duble eşliğinde.. O an'larda insan yaşadım diyor işte:) Candan 😉

    YanıtlaSil
  11. Ben de yarı Bodrum yarı İzmir yaşayanlardanım, ama yazları orası kışları burası şeklinde değil; hafta içi İzmir hafta sonu Bodrum. Zira sevgili eşim Bodrum'da ve ayrılmak istemiyor (İyi ki).Az sonra radyodaki canlı yayınıma gidicem. İnanıyorum ki bu sıcacık anlatım bu akşama daha bir ilham verecek. İçten satırlarınız için çoook teşekkürler. Bu arada gezginleri konuk ettiğim bir radyo programım var, ilginizi çekerse beklerim.Saat 23.00'te TRT FM'de Kordon'da Gece Seyri. Aynı adla Facebook sayfam da var.Mavi günleriniz olsun her daim..
    trt.net.tr/anasayfa/canli.aspx?y=radyo&k=trtfm

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. güzel sözlerinizden çok mutlu oldum. akşam da yayınızı dinledik. siz de bizim gecemizin kimyasını değiştirdiniz... güzel programınız için sizi tebrik ediyorum. :)

      Sil
  12. yazacağınız hikayeleri merakla bekliyoruz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. merakla bekleyen birilerinin olmasını bilmek tuhaf bir duygu olmakla beraber büyük bir mutluluk... :) teşekkür ederim...

      Sil
  13. 17 yıl geçirdiğim Bodrum'u o kadar güzel anlatmışsınız ki, kesintisiz dalmış gitmişim fotograflarla, hikayelere. Çok benzer bir yaşam sürerken bir sel felaketi sonrası dönmek zorunda kalmıştık İstanbul'a. Size hep böyle, güzelliklerle dolu bir Bodrum yaşamı diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin yaşamınızın 17 yılı kimbilir ne hikayeler ne anılarla doludur. Bizim bilmediğimiz bir Bodrum sizin hatıralarınızda saklı. Umarım bir gün denk düşer de sizden dinleme fırsatı bulurum...

      Sil
  14. Madem benden bahsedilmiş ben de bir merhaba diyeyim... :) Gerçi twitterdan da takipleşiyoruz... Yazılarınızı keyifle okuyorum... Öncelikle birinci yılınızı kutluyorum... Nice keyifli yıllarınız olsun. 95 den beri 20 yıldır Bodrum'da yaşıyorum. Önceki 5 yılda abartısız neredeyse her hafta sonu yine burda alırdık soluğu. Ama benimki sizinki gibi kaçış planlı olmadı.. Hatta istemedim ben buraya yerleşmeyi o zamanlar... Tatil yerim yok olmasın istiyordum... Ama İstanbul'daki müşterilerim Bodrum'dan ev alıp hadi sen yap deyince bir ayak hep burda oldu ve ardından da gelen diğer projeler beni Bodrum'lu yaptı. Ve iyi ki de diyorum, iyi ki de işim sebep olmuş burda yaşamama... Şimdi İstanbul'a iş için bir iki günlüğüne gittiğimde koşarak buraya geliyorum... Burda nefes alıyorum çünkü... Sizin de size yaşattığı ve yaşatacağı her şeyin tadına varabileceğiniz bir Bodrum ömrü diliyorum... Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  15. Ne mutlu size darisi basimiza

    YanıtlaSil
  16. Nasılsınız sıhhatiniz yerindemi Allah nasip ederse en büyük hayalim Avrupadan oralara geri gelebilmek sizler gibilerin yorumları sayesinde umutlanıyorum bu sene ilk adımımı atmak niyetindeyim hayırlısı olsun sizlerinde her şey gönlünüzce olsun

    YanıtlaSil
  17. Ahmet agbi,benimde hayalim yaptığınız.su an Temizlik şirketim var,peyzaj işleri de yapıyoruz.apartman,site,villa işleri ozetlersem.Orada bu işi yapabilir miyiz? Yani çalışan ücretlerinden tutunda,elit ve orta kesimin bu işlere bakış açısı nasıl acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Temizlik, peyzaj vs işleri eminim burada karşılığını bulur. Burada işinizi yapabilir misiniz sorusunun yanıtı biraz da sizde aslında. Çünkü mesleğininizin detaylarını, inceliklerini sizin kadar bilemem. Tavsiyem önden bir keşifte bulunmanız. Belki halihazırda bir müşterinizin yazlık varsa otel, pansiyon vs işlerini yapmanız. Burada esnafın en büyük sıkıntısı çalışan bulmaktır mesela. Bir anda çekip gidebilir, sizi zor durumda bırakabilirler. Şunu tartabilirsiniz acaba ekibimi kurup mu oraya gitmeliyim yoksa orada mı bir ekip kurmalıyım. Bilmediğim diğer tüm ihtimalleri kendi bilgi ve tecrübenizle ölçebilirsiniz.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…