Sonbahar Almanya'dan geldi

Birkaç saat sonra, bizi Nürnberg'e getiren uçağa atlayıp gerisin geri İstanbul'a döneceğiz. Bu sene koştur koştur bir orada bir burada geçirilen yazı, Almanya seyahati ile kapatmak işin madalyası oldu galiba. Çünkü buradan kalbimde pek çok anı ve yüzümde tebessümle ayrılıyorum.

Sanırım kahvaltıda hamur kızartması (pişi) yemeyeli 20-25 seneyi geçti. Ev keki ve poğaçasını da çok özlemişim. Bir de hatırladım ki "Hadi gece uyumayalım" heyecanı ne kadar mutluluk vericiymiş. Ocakta neredeyse sürekli kaynayan çay, salonda açılan yatak, tuvalet trafiği, haddinden fazla bulunan parklarda yürüyüş yapmak, köprülerden geçmek, Şirin ile (evin harika köpeği) top oynamak, hepsini geç birarada olmak, sohbet etmek, öyle güzel izler bıraktı ki şu an burnumun direği sızlıyor. Burada herkesten ayrılmak zor olacak gibi gözüküyor. Daha dün akşam, "izninizi uzatamaz mısınız?" diye sorulduğunda içim ne yalan söyleyeyim cız etti. Nürnberg belki Hülya'nın kardeş ve akrabalarının yaşadığı şehir ama benim de aileden payesi aldığım yer oldu.

Burg duvarlarından bakınca Nürnberg
Burg, Nürnberg'in merkezinde en çok ziyaret alan yer.

Nürmberg içinden ırmaklar geçen bir yer olduğundan köprüsü bol bir şehir
Kafanı nereye çevirsen tarihi bir yapı görmek mümkün
ama benim ilgimi üzerilerine sarılı ağlar çekti
Nürnberg ayrıca romantik bir şehir
Biz parklara gitmek için evden çıkarız. Burada parklar ayağına gelmiş.
Üstelik parkları gezmek için bilet kesen gişeler yok!
Nürnberg VolksFest alanı
Açıkçası daha otantik bir şey beklemiştim ama festival panayır çıktı
Dünyanın her yerinde yüksek müzik ve Çin malı ürünler eğlence ve
alışverişi temsil ediyor ne yazık ki
Bu yazının hemen hemen tüm resimlerini Hülya çekti
Bira heryerde, kaçmanız mümkün değil. Hükümetin kulağını çok çınlattık.
Kahvaltı da bile bira var dersem ne dersiniz?

Berlin'de de Ezgi ve Heino bizi 4 gün boyunca harika ağırladılar. Evlerinin ahşap döşemeleri, yüksek tavanları ve hatta mutfağa bakan mavi duvarı bana Galata'daki evimi, dolayısı ile orada geçen 2 seneyi hatırlattı. Güneş alan küçük balkonu, kahvaltıyı otomatikman uzatan mutfak masası, ayaküstü sohbetlerimizi de unutmayacağım. Birkaç güne sığan ama kesinlikle yetmeyen şehir gezisinden de çok keyif aldık. Benim en çok hoşuma gidense yine uzun uzun yürüyüp, yayıldığımız parklardı. Hayvanat bahçesinden farklı bir tat aldım. Orayı gezerken bir müddet sonra hayvanları unutuyor insan. Yine bir parkta dolaşıyor hissine kapılıyorsun ki bu güzel bir duygu.

Trenler kullanılsın diye yıllardır yasak olan şehirler arası otobüs seferleri yeniden başlamış. İstikamet Berlin.
Ezgi ve Heino Berlin'deki evlerinin bir kısmı
Mutfakta boyama
Nürnberg'te mutfak penceresinden çizdiğim resim Berlin'de tamamlandı.

Nürnberg ve Berlin'e dair; şuraya gittik harikaydı, bilmem nerede parmaklarımızı yedik gibi bir yazı yazmak istemiyordum. Bir müzeyi gezip bininci kere yorumlamak yerine izlediğim insanlara dair enstanteleri not düşmeyi yeğlerim genelde. Ama ne yalan söyleyeyim Nefertiti'nin büstü ile karşılaşmak heyecan vericiydi. Yıllarca kötü basım tarih kitaplarında, belgesellerde ve hatta internette görüp hayran olduğum kadın, Berlin Neues Museum'da karşıma çıktı.

Tüm müzelerde serbest olmasına karşın Nefertiti'nin fotografının çekilmesine izin verilmiyor.
Duru, Hülya ile ikimizi resim çizerken fotograflamış

Baktık millet yerlere serilmiş, biz de geri durmadık

Duru ayrıca kendi için bol bol resim çekti
Parktan karalamalar
Berlin Katedrali

Yahudi anıtı
Berlin güneşinin tadını da çıkardık 
Hülya'nın çektiği bir kare daha

Ama asıl hayret verici olan; sokakta, senin benim gibi sıradan insanların, çöp karıştırmalarını izlemekti. 20 Cent şişe depozitosu için kolunu çöpe daldıran farklı yerlerde en az 6 sıradan insan saydım. Sonuç 6'da 2 idi. (Sonra 7'de 4 oldu) Çıplak kollarını ya elleri ya da peçete ile silip yollarına hiç bir şey olmamış gibi devam ettiler. Belki de gerçekten hiç bir şey olmamıştı, herşey normaldi. Ama benim için o altı insan, müze sürprizlerinden daha şaşırtıcıydı. Üstelik tüm bu olanlara Knoppers'ımı yerken şahit oldum. Gerçekten de insanları seyrederken çok güzel gidiyor. Hayatımda yediğim en güzel gofret ve şu an 10 tane daha yiyebilirim. Mesela, birileri daha evvel milyonlarca kez fotoğrafı çekilmiş kiliseyi bir daha aynı kadraja sığdırmaya çalışıyor. Bir diğeri de, defalarca anlatılmış hikayeyi yeniden dinliyor rehberinden. Ne garip ki kimsenin aklına gofret yemek gelmiyor. Eli şemsiyeli bir adamı takip ederken kolay olmasa gerek.

Favorim! Çocukluğumdan beri bu kadar çok gofret yemedim.
Berlin korkunç bir inşaat dönemindeydi sanırım

Şaşırdığım bir diğer şey de, göğe uzanan kiliseleri filelerle sarmış olmaları. Böylece modern insanın doğa ile her alanda savaştığına tanıklık ediyorum gofretimi yerken. Güvercinlere resmen üvey evlat gibi davranılıyor. Her tarihi binanın ağlarla sarılmasının nedeni de güvercinlermiş. Asidik dışkısının tarihi eserlere zarar verdiğini biliyordum. Bu yüzden onları beslemek de yasak, yere simit atmanın maddi cezası dahi var. Fakat Almanlar bununla da yetinmemiş, konmasınlar diye her yere tel otlar ekmiş. Pencere eşikleri, bina kirişleri, balkonlar, mağaza tabela üstlerine kadar her yere. Yerleşimin olduğu binalarda da karga kuklaları, güvercinleri uzak tutmak üzere balkonları süslüyor. Belki de bu kadar ağaç, park, orman veya yemyeşil meydan varken güvercinler hadlerini fazla aşıyorlardır. Kaldı ki o parklarda güvercinleri seyrederken, pek çok Berlin'li gibi çimlere sere serpe uzanmak çok keyifli idi. Uzun uzun etrafı, binaları ve insanları izlemek ne güzelmiş. İstanbul'da yapamadığım bir şey. Hatta birkaç bina eskizi bile çizdim. Parklar bu anlamda gerçekten nimet. Hemen hemen her önemli bina yeşil alanlarla çevrili. Hatta insanların ellerinde biralarıyla parlomento bahçesinde bile Berlin'in son birkaç güneşli gününün tadını çıkarmalarını izlemek çok hoştu. Kısaca burada insanların kavgasız, çekişmesiz yaşamlarını sürdürdüklerini söylemek mümkün.

Karga kuklaları ve her yere uygulanmış teller güvercinleri engellemek üzere düşünülmüş
Berlin'de romantik bir şehirmiş / Berlin duvarı 

Burası şöyle iyi böyle güzel demeyecektim değil mi? Olsun, buna rağmen burada yaşayamayacağımı yine de söyleyebilirim. Sosyal medyada paylaştığım kadarıyla aldığım tepkilere rağmen yineliyorum, yaşayamam. Bu biraz da kafayı ege ile bozmakla alakalı olabilir. 2000 yılında Berlin'e yerleşen bir İtalyan Nicoletta'yı, Galata'ya geldiği 4 günlük gezisinde tanımıştık. Berlin'deki son günümüzde bir araya gelince, merak edip sordum: Akdenizli bir kadın olarak burada yaşamaktan mutlu muydu? Yılda sadece 2 ay güneş ve kışları -20°C derecelere varan soğuktan bahsederken anladım. İstanbul'dan daha gri bir şehirde yaşamanın çok da hayal ettiğim bir şey olmadığını tahmin edersiniz. Evet Almanya bizden daha yeşil. Her yer pırıl pırıl, düzenli ama yine de kabız bir tarafı var. Sanki sözleşilmişçesine pizza İtalyanlara, meyhaneler Yunanlılara, döner Türklere paylaştırılmış. Hepsi bir formaliteye uyar denli aynılar. Daha da önemlisi burada rakı içmek için meyhane yerine, kültür derneklerine gitmek gerekiyormuş. Burada gülücük işareti koyduğumu varsayın.




Yazıyı güneşli bir Nürnberg sabahında tamamlıyorum. Vaktim pek kalmadı. Az sonra evde pişen poğaçalarımızın başına oturacağız. Bavul toparlanacak. Evdeki herkesin yüzüne yansıyan kalp titremesini espriler yaparak gizliyoruz. Buradan ayrılmak zor olacak. Biliyorum çünkü kalbimde pek çok anı ve yüzümde tebessümle ayrılıyorum.

Yorumlar

  1. İyi ki gitmişsiniz, sefanız olsun. Biz de sayenizde çok güzel bir Nürnberg-Berlin yazısı okumuş, o güzel fotoğraf ve çizimlere bakmış olduk. Tel çimlerden benim balkona da mı koysak ne? Kumru istilasından kurtulurum belki ama kıyamam herhalde :)
    Dönüş mekanının kalıcı olarak Bodrum olacağı nice gezileriniz olsun...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkür ederim. :) Bu blog gittikçe bir gezi bloğuna mı dönüşüyor acaba diye korkuyordum. Ama son cümleniz içime su serpti.

      Karga kuklalar daha zararsız kanımca. En azından güvercinlere yaklaşma uyarısı yapıyor. Tel çimlerden (adı bu mudur ben de bilmiyorum. Tamamen benzettiğimden) İstanbul'da da kullanıldığını duymuştum ama kuşa zarar verirmiş gibi duruyor.

      Sil
    2. Yok zaten yapamam, ne tel çim ne karga kukla. Evin ferdi gibi oldu kumrular, onlarsız balkon tatsız olur. Belki biliyorsunuz Fikret Otyam Antalya'da yaşıyor, onun evinin balkon demirlerinde kendi yaptığı şahane kumru-heykel mi desem bilemedim-objeler var. Önünden geçerken merak ederim diğer kumrular onları görünce ne yapar diye :) Antalya'da güvercin yok zaten, hep kumru. Hatta martı da yoktu, son birkaç yıldır deniz biraz kirlenince gelmeye başladılar.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından