Konserve Kıyamet
Az evvel bir tv muhabirinin Şirince'de beklenen olmayınca yaşadığı hayal kırıklığını izledim. Ne otellerde yer yok haberi doğruydu, ne de bölgedeki mahşeri kalabalık. Gelen ziyaretçi sayısına göre asker, basın mensubu ve kamu görevlileri çok daha fazlaydı. Üstelik bahsedilen mavi ışık hiç görülmemiş, uzaylılar da uğramamıştı. Onun yerine para kazanmak üzere Çanakkale'den roman müzisyenler, civar beldelerden hediyelik eşya satan insanlar gelmişti. Muhabir de onlarla konuştu, daha ne yapsın? Çıkan diğer bir habere göre, el konmasa 50 kiloluk bir uyuşturucu paketi yoldaydı. Kıyamet saati veren yayın kuruluşlarını da ilgililere havale edelim. Özetle 21 Aralık bana aslında ne kadar derin bir cehalet ve şuursuzluğun içinde olduğumuzu gösterdi.
Uçuk bir Prenses'in söylediklerinden yola çıkarak olur olmaz bir sürü kişi pek çok şey söyledi. Marduk'la çarpışacağımızdan tutun da üç gün mutlak karanlığa gömüleceğimizi, depremlerle sarsılacağımızdan, gezegenin kara delik tarafından yutulacağına kadar pek çok safsatayı dinledik. NASA'nın "saçmalamayın!" diyerek yaptığı bilimsel açıklamalar bile sosyal medyanın bilgi kirliliğinde kaybolup gitti. Bu sahne bana bir avuç köylüyü, elinde kitap, bağıra çağıra korkutan din adamlarının resmedildiği gravürleri hatırlatıyor. O resimler kadar soğuk ve karanlık.
İyimser olanlarsa bugün bir şey olmayacağından emindiler ve insanlığın bilinç değişimi ve aydınlanma yaşayacağından dem vurdular. Dünyanın yeni bir kapıdan geçeceğine inanan spritüeller de az değildi. Hele o cümle içinde sürekli geçirdikleri enerji, elektirik, çakra makra, reiki vs bana her zaman çok komik gelmiştir.
Uçuk bir Prenses'in söylediklerinden yola çıkarak olur olmaz bir sürü kişi pek çok şey söyledi. Marduk'la çarpışacağımızdan tutun da üç gün mutlak karanlığa gömüleceğimizi, depremlerle sarsılacağımızdan, gezegenin kara delik tarafından yutulacağına kadar pek çok safsatayı dinledik. NASA'nın "saçmalamayın!" diyerek yaptığı bilimsel açıklamalar bile sosyal medyanın bilgi kirliliğinde kaybolup gitti. Bu sahne bana bir avuç köylüyü, elinde kitap, bağıra çağıra korkutan din adamlarının resmedildiği gravürleri hatırlatıyor. O resimler kadar soğuk ve karanlık.
İyimser olanlarsa bugün bir şey olmayacağından emindiler ve insanlığın bilinç değişimi ve aydınlanma yaşayacağından dem vurdular. Dünyanın yeni bir kapıdan geçeceğine inanan spritüeller de az değildi. Hele o cümle içinde sürekli geçirdikleri enerji, elektirik, çakra makra, reiki vs bana her zaman çok komik gelmiştir.
Çevremde de, söylenenlere inanan ve bir şeyler olmasını bekleyen arkadaşlarım vardı. Hiç inanmayanlar bile bu hızlı tüketime bir kenarından dahil oldular. Kıyameti tüketmek kabul etmeli ki günlük rutinin sıkıcılığından daha heyecanlıydı.
Kıyamete dair bütün bu fantastik beklentilerin tek ortak noktası, herkesin bir şeylerin değişmesini istemesi diye düşünüyorum. Yani kıyamet, hayatlarımızda değiştirmek istediğimiz her şeyin ortak adıydı. Ne yazık ki anlamaya çalışmak yerine tüketmeyi tercih ettik. O bizi yok etmeden ortadan kaldırmış olduk böylece.
zombi saldırısı da olabilir dedim olmadı:)
YanıtlaSil:))
YanıtlaSil