2020'de ne oldu?

Lamı cimi yok! İstisnasız Covid-19 salgını bu yıla damgayı vurdu. Hayatımızda pek çok şeyi değiştirmek veya yapmak zorunda kaldık. Sadece biz değil neredeyse tüm dünya derin bir çaresizlik duygusunu birlikte yaşadık, yaşıyoruz. Daha ne kadar sürer bilmiyorum ama yaşantımızdaki küçücük şeyler özlenir oldu. Belki de aynı nedenle ben de 2020’de günceme uzak kaldım. Evdeyim, bol bol vaktim var gibi görünüyor ama içimden pek bir şey yapmak gelmedi. Şöyle bir düşününce ve yazdıklarıma bakınca, değil yazıya zaman ayırmak sevdiğim pek çok şeyi önceki yıllara göre daha az yaptığım, kısa zaman ayırdığım görülüyor.

Herkes gibi daha çok evimizde kaldık. Her ne kadar burada yaşadığımız için şanslı görülsek de. Göçenler arttıkça, Bodrum kalabalıklaştıkça biraz daha kabuğumuza çekildik. Zira Bodrum’un ilk vakaları ve kayıpları İstanbul’dan gelenlerle göründü. Mayıs ayında vaka sayısı sıfıra düşse de yeni normal açılımı (Haziran) ile beraber başlayan yazlık yerlere hücum bulaşmayı artırdı ve Covid-19 Bodrum köylerine kadar yayıldı. Bugün itibariyle Bodrum’da vaka sayıları nerelere vardı bilmiyorum ama Haziran’ın mirası olarak bir kenara yazabiliriz.

Evde geçen koca 9 ay...


Girişte yapmayı sevdiğim şeylere daha az vakit ayırdığımdan bahsettim. Mesela 2020’de bisiklete çok az bindim. Bodrum’a taşındığımızdan beri kesintisiz, en uzun süre yaşadığımız yılı geride bıraksak da tüm yıl bisikletle kat ettiğim mesafe 2000 km’lerde kalmış. Oysa Ocak 15’te evimize döndüğümüzde kendime bunun 3 katı hedef koymuştum. Yarısına bile gelemedim.

Yılın ikinci yarısı tur yapmaya daha çok vaktim olsa da ister tembellik deyin ister üşengeçlik harika zamanları ıskaladım. Belki şu ana dek bu hastalığa yakalanmadık ama salgının ilk görüldüğü andan itibaren yarattığı psikolojinin etkisinde kaldım sanırım. Yoksa 2019’da yapamadığım uzun tur veya turları pekâlâ programlayabilirdim. Haziran’dan sonra ülke yönetiminin kısıtlamaları kaldırması, herkes gibi bende de bir rehavet yarattı. Fakat o rehavete, dışardan izlediğim-gördüğüm insanlar kadar kapılmadım. Sadece bisikletime biner dere tepe dolaşırım diyordum ama riskin büyüyeceği uyarılarına rağmen yazlık bölgelere hücum, içimdeki o isteğimi söndürdü gitti.

Elbette benim için önemli sayabileceğim bisiklet turları yaptım. 2020’ye dair hatırımda kalan ilk tur Kerim ile kamplı Çökertme, ikincisi yine pandemi sebebiyle katılımcısı olmayan, sadece 5 kişiyle pedal çevirdiğimiz Gökova Bisiklet, üçüncüsü Tayfun Abi ile bir akşam kalıp döndüğümüz Şeytan Deresi ve son olarak Seçkin ile tüm gün pedal bastığımız Bodrum-Akyaka bisiklet turlarını sayabilirim. Bunun dışında yarımada içinde hafta sonlarına sıkıştırılan, sevdiğim arkadaşlarımla yaptığımız günü birlik turları da ekliyorum. Son zamanlarda ilan edilen hafta sonu sokağa çıkma yasakları nedeniyle onu da yapamıyoruz artık.

Bodrum - Çökertme
Çökertme'de 2 akşam kaldık.
Kerim
Kerim ile final
Kerim'in kamerasından
14. GBT ekibi Önder Sermet, ben, Levent Sevil ve Levent Obalar

Gökova Turu'nun sihirli anlarından biri
Bu yıl bisikletime sadece 2095km binebildim.
Önder Sermet
14. Gökova Bisiklet Turu bitiş noktası...
Levent Obalar
Kendimize böyle ödüller verdik.
14. Gökova Bisiklet Turu son gün çıkış fotoğrafı
Seçkin ile Akyaka
Uzun ama çok güzel bir yolculuktu.


Bisiklete az binmekle güncedeki yazı sayısının azalması arasında da keskin bir ilişki var diye düşünüyorum. İster dostlarımla olsun ister tek başına ister bir yerde kamp atalım ister günü birlik turlayalım sele üstündeyken aklımdan çok şey geçer. Kendi kendime konuştuğum en özel yerdir. Öyledir ki bu güncenin çoğu yazısı bisiklet sürerken yazılır. Kimi yazı, fikir, proje hep bu uzun ya da kısa turlarda çıkar ortaya. Bisikletin yazıyla ilişkisi, hayatımdaki yerini çok iyi tanımlıyor.

Dere tepe gezerim dediğim yerler bu yıl karavan ve çadırlarla doldu desem yalan olmaz. Salgının insan davranışlarındaki en görünen etkilerinden biri tatil anlayışının değişmesiydi. Özellikle bu yaz hayatında ilk kez çadır ve karavan tatili yapan çok olmuştur diye düşünüyorum. Değişen tatil anlayışına göre hizmet veren işletme sayılarında gözle görülür bir artış oldu. Gökova’da Akbük-Akyaka arasında tesis üstüne tesis kurulduğunu bisiklet turlarımda gözlemledim mesela. Bodrum bile kamping işletmeleri çıkardı bağrından. Akıllı, kafası çalışan turizmci ve yerliler turizm krizini kendileri için bir avantaja çevirmeyi başardılar. Mesela bir şarap şirketinin dağıtım biriminde çalışan arkadaşım, Yunan adalarına gidemeyen teknelere 2020 yaz aylarında otel ve restoranlara nazaran daha çok servis yaptıklarından bahsetti. 75 günlük yüksek sezonun daha ilk ayında cirolarının sezon ortalamalarını aştığını anlattı. Çok uzak değil, aynı siteyi paylaştığım komşum sezonu kaçırma riskini alıp hızlıca bir karavan kiralama şirketi kurdu. Piyasaya geç girdiler ama düşündüklerinden daha iyi kazanç sağladılar. 2020 ilkbahar yaz aylarında kurulan karavan kiralama şirketi sayısının sadece komşumla sınırla kalmadığından da adım gibi eminim. Hep beş yıldızlı otellerde tatil yapmayı tercih edenlerin bu yıl karavan ve çadırlarda milyonlarca yıldızı izleyerek uykuya daldıklarını dinledim.

Bu yıl hiç bilmediğim bir yere ilk kez gittim
Şeytan Deresi
Tayfun Abi


Haziran ile birlikte 1-1.5 buçuk yıldır hareketsiz duran iş hayatım kıpırdanmaya başladı. Tıpkı bir ofiste çalışıyor gibi dışarıya işler yapmaya başladım. Çalıştıkça çalışma zamanımı düzenledim. Mesai saatlerimi 11-15 saatleri arasına çektim ve bu 4 saati bir ofistekinden çok daha verimli kullanıyorum. Yapmak istemediğim hamaliyesi büyük, teslim tarihi sıkışık ve üstelik zamanımı çalacak kimi işi geri çevirdim. Bu yüzdendir ki müşteri sayımı sabit tuttum. 2-3 müşteri bana yetiyormuş. Fazlası benden çalıyor. Şu an uzun zamana yayabileceğim kurumsal işlere odaklıyım. Bu süreç yüzümü yurtdışından müşterilere de döndürdü. Eğer her şey yolunda giderse yeni yılda emeğimi dövizle kazanacağım taze müşterilerim olabilir…

Ofisçik


Ajans kursana diyen dostlarım oluyor. Bunca zamandan sonra yeniden o temponun içine girmek istemiyorum. Bugüne dek çalıştığım tüm şirketlerde istisnasız her işi yaparız gibi bir anlayış vardı. Kendimi bu tuzağın içine atamam. Kaldı ki ticaretten anlayan biri de değilim. Kendi ofisini kurmuş ama bilmediği başka işlerle uğraşmaktan işini yapamayan tasarımcı arkadaşlarım var. Sohbetlerimizde tasarımdan çok vergiden, stopajdan, faturadan bahsedilince kendimi bu fikre çok uzak görüyorum. Fakat öyle işler gelir ki ister benim gibi bağımsız çalışsın ister bir ofis olsun ortaklaşa işler yürütülebilir. İşe özel ekipler kurulabilir… Yılın ikinci yarısı işte böyle yeni şeylere, fikirlere, oluşumlara kapı açtı diye özetleyebilirim.

Bisiklet turlarımızın sayısı ve eş dost ile görüşmeler azalınca doğan boşluğu bahçe işleri aldı. Bahçenin önündeki terk alanda daha önce 3’e 4 minik bostanlar yapmıştık ama 2020 ile birlikte hemen hemen 450 metrekare alanın tamamını kazdık, çapaladık ve ektik. Ev sahibimizin eşi Selami abi (Enişte) zaten biz Bodrum’a gelmeden evvel hazırlıklara başlamıştı. 2019’da hep İstanbul’daydık. Bu arada o, meyve ağaçları da dikmişti. Akabinde domates, biber, patlıcan akla gelen her şeyi tohumdan filizlendirdiğini gördüm. 7 Mayıs’ta ekeceğimiz güne kadar beraber bu büyük alanı ekmeye hazırladık. Bir duvar örecek kadar taş çıkardık topraktan. Ot attık, arıklar açtık.

İşe tüm bahçeyi çapalamakla başladık
Temiz, ekime hazır bahçe
Pandemide zaman geçirmenin en güzel yanı uğraş edinmekti
İlk mahsül
Bu yaz pazar alışverişine pek ihtiyaç duymadık.
Hülya bahçede
Ürünler ürünler


İyi ki de yapmışız zira salgın, otomatikman alışveriş davranışlarımızı değiştirecekti. İstemesek de hayatımıza online alışveriş girdi mesela. Bizim için çoğu şeyi kolaylaştırdı belki ama bisikletimle pazar alışverişi yapmayı arar oldum. İşte bu nedenle bahçe çok işe yaradı. Domatesinden, biberine, patlıcanından, börülcesine bahçe bize epey mahsul verdi. İşten iyi anlıyor olsaydık daha da verirdi eminim. Tüketimini de öğrenmemiz gerekiyormuş. Mesela biz dalından ihtiyacımız kadar domates koparırken, enişteler sepet sepet topluyorlardı. Bizim versiyonda, buradakilerin dediği gibi ürün yabana gitti. Oysa biz de bol bol toplasak şimdi kışlık salçamız, turşumuz vs. olurdu. Hiçbir şey yapmasak konu komşuya, eşe dosta dağıtılırdı. Şu küçücük alan bize bu yıl bahçe hazırlanmasından, bakımına, sulamasından, ürünün tüketilmesine kadar çok şey öğretti. Önümüzdeki yıl daha küçük bir alanda daha doğru verim alacağımızı düşünüyorum.

Toprak ile uğraşmak bir müddet sonra bahçeler arası bir yardımlaşmaya, imeceye de vesile oldu. Yeni yeşeren komşuluklar bahsettiğim sosyal ilişki boşluklarını tamamladı. Gelmeler gitmeler çoğaldı. Komşuda pişen bize de düştü. Tabak trafiği başladı. Hatta iş, aşağıda yıkıldı yıkılacak damın hep beraber çalışarak tamirine kadar gitti. Bu süreçte hayatım boyunca yapmadığım şeyler yaptım. Harç kardım, duvar ördüm, taş taşıdım, kiremit dizdim. Çok şey öğrendim ve bunu kâr haneme yazıyorum.
Dambeş'in onarımına başlamadan etrafını temizledik
Önce su deposu, sonra kümes ve ardından ağıl olarak kullanılmış.
Bol bol çay demleyip içtik molalarda
Duvar 30 cm yükseltildi
Dambeş'in onarımını tamamladık
Dambeş'e tabela bile yaptık


Zararı da oldu tabi. Bu tip yakınlaşmalar ihlalleri de beraberinde getiriyor. Israr beni çok mutsuz eder. Her ne kadar o komşuculuk trafiğinden hoşlansam da ısrarların peşinden alınganlıklar en sonunda şakayla karışık gelen laf sokmalar hiç bana göre değil. Mesafeler ortadan kalkınca bu durum illa ki başına geliyor. Huzurumu, peşinden doğabilecek kısır döngülere feda etmek istemediğimden komşuculuk oynamayı kısa kestim. Her birimizin birbirimizden farklı olduğu unutuluyor. Farklı zevklerimiz, üzerine konuşacağımız farklı konularımız var. Buradan bir bağ kurmaya, kök salmaya daha da kötüsü aileleşmeye gerek yoktu sonuçta. Kendimi kimsenin evladı yaşında görmüyorum. Kimseyi de kendini benim bir büyüğüm yerinde görmesini istemedim.

Hepsini geçtim, hiçbir zaman siyaset, din ve futbol konuşmayı sevmedim. Konuşmayı sevenlerin hemen hemen tamamı, karşısındakini incitip incitmediğini farkında olmuyor. Hele bu muhabbet ile masadaki ortam, içilen rakıdan daha soğuk oluyorsa kendimi oraya ait hissetmiyorum. Sonra yok sen bizi sevmiyorsun, abine ayıp ediyorsun, ben senin baban yaşındayım! vs. Bu koşullarda site yaşamının apartman hayatından çok da bir farkı yok görmüş olduk.

Bu yıl İstanbul’da geçirdiğimiz gün sayısı sadece 37’de kaldı. Hülya’nın benden 10-15 gün daha fazlası olabilir. Evimde daha çok zaman geçirdiğim için ziyadesiyle mutlu oldum. Taşındığımızdan beri Bodrum’da kesintisiz yaşadığımız en uzun yılı tamamlıyoruz. 2019’da ise Bodrum’da yalnız 39 gün kalabilmiştik. Galiba bu keskin farktan sonra İstanbul’a sadece ziyaret ve hatta gezmek amacıyla gidebiliriz. Artık turist olabilirim.

İstanbul’daki 37 güne de kısaca değineyim. Kaldı ki benim için önemli olan son iki haftasıdır. Zira annemin gecikmiş sağlık kontrollerini yaptırdık. Yılbaşından evvel akciğerinde izlenen bir tümörün alınması zorunluluğuyla ameliyat olmuştu. Fakat araya giren pandemi, ameliyat sonrası takibini mümkün kılmadı. 65 yaş üstü ve Alzheimer hastası olup bir de bakımevinde yaşayınca, annemi değil kontrole götürmek ziyaret etme şansımız dahi ortadan kalktı. Yıl boyunca sık sık görüntülü aramalarla hasret giderdik. Hakkında onunla ilgilenenlerden bilgi aldık. Hepsi bu… İşte Ekim gelip çattığında artık bir yılı devirmeyelim diyerek (6-20 Ekim) İstanbul’a gittik. Sonuna kadar her şeyine koşmuş, yetişmiş evlatları olarak ondan bu kadar uzak düşmüş olmak zaten çok can sıkıcıydı. Göremiyor, öpemiyor, sarılamıyorduk. Her şeyin uzaktanına alıştım da annemi uzaktan sevmeye alışamadım. Mehmet ile bir program yaptık ve bizim 2020’nin İstanbul’da geçecek en önemli 2 haftası başladı. Bu benim olduğu kadar Hülya için de önemliydi. Daha önce istediği zaman gidip görebildiği, sarılıp, öpebildiği kızına kavuşacaktı.

7 yıl sonra ilk kez İstanbul'a araba marifetiyle gittik.
İstanbul'a giderken
Orhan Gazi köprüsü

Önemsiz bir detay ama yazayım. İstanbul’a giderken riske girmemek adına uçak seyahati yerine araba kiralamayı tercih ettik ve bu benim yedi yıl aradan sonra bizzat kullanarak yaptığım ilk otomobil seyahatiydi.

Gerçekleştirilen testler, tomografi vs. sonunda annemin akciğerinde herhangi bir metastaz görülmemiş olması değil o iki haftanın, yılın en güzel haberiydi. Bodrum’a omuzlarımızdan büyük bir yük kalkmış olarak gönlümüz ferah döndük.

İstanbul gri, soğuk ve sıkışıktı
Bu da başka bir İstanbul. Nefes aldırdı bize...
Hülya ormanda...


Şunu da fark ettim ki artık bedenim, ruhum, beynim, gözüm, kulağım Bodrum’a o kadar alışmış ki şehir beni epey yordu. Pandeminin etkisi de var elbet. Zira İstanbul’da yaşadığımız Mecidiyeköy, şehrin transfer merkezi olduğundan salgının en riskli noktasıydı. Bunu İstanbul’u kötülemek için söylemiyorum. Artık kendimi sırtını dağa dayamış, kıyısını denize vermiş uçsuz bucaksız bir toprak parçası gibi hissettiğimden olacak şehirde sıkışık, soğuk ve yosun tutmuş apartman boşluğu denli küçülüyorum. Kıpırtısız, zifiri bir sessizlikle zamanın geçmesini bekler buluyorum yine kendimi.

Bodrum’a taşındıktan kısa bir süre sonra, uzun yıllar bana yoldaşlık yapmış kedim Püskül hayata gözlerini yummuştu. O gün bugündür yeni bir evcil hayvan sorumluluğundan uzak durdum. Beni bilen, yaşadığımız yerin uygun olduğunu gören pek çok arkadaşım, asıl şimdi yaşamımızda bir -bile değil birkaç- hayvana bakabileceğimi söylüyorlardı. Sık sık İstanbul’a gittiğimizden ve bu gidişlerin çoğu kez kontrolüm dışında uzamasından hareketle yanaşmadım. Değil evde hayvan, yuvamızın içinde (Hülya çok istemesine rağmen) bitki dahi sokmadık. Niye? Biz yokken solup gitmesinler diye. Bir saksı yeşillik bile sorumluluk istiyor. Hem zaten bir şekilde kediler, köpekler, inek ve kümes hayvanlarıyla içli dışlıydık. Evde bakmaya gerek yoktu.

Aşağıda damın duvarlarını ve çatısını onardığımız dönemde yavrulamış bir anne zaman içinde yavrularını bizim bahçeye taşıdığında kayıtsız kalmadık. Onları yine eve almadık (bazen merakla içeri giriyor, dolaşıp çıkıyorlar) ama verandada besleyerek hayatımıza yeni bir renk katmış olduk. Şimdi mamalarını takip ediyor, dışarından tehditlere karşı onları koruyoruz. En güzeli de okşayıp, sevebiliyoruz. Durup dururken 4 kedimiz oldu diyebilirim. Onların aramıza koyduğu mesafeye de saygı gösteriyoruz.

Püskül... Püskülüm...


Bununla beraber (ara ara olur) üst bahçenin kümesi neredeyse olduğu gibi -duvardan patlayan inciri ağacını köprü yaparak- aşağı iner. Komşum Mehmet daha çok cins horoz ve tavuk beslediğinden kediye, köpeğe yem olmasınlar diye iner ve bayağı organize bir şekilde yakalardı. Tavuk kovalamak, yakalamaya çalışmak çok renkli bir aktivitedir. İnsanı neşelendirir. Tavuğun çevikliği bir yana zekâsı hayret ve saygı uyandırıyor doğrusu.

Leyla
Igor. Üçüncü kedinin ismi ise Daçi ama fotoğrafını hala çekemedim!
10-15 gün bizimleydi. Şimdi kümesine geri döndü.


Ama Mehmet almaya üşendi ama biz dert etmedik; nice süredir horozlarından biri de bizim kedilerle yaşıyor. Kümes hayvanlarından hiç anlamam ama sabahları kedilerle birlikte mama beklediğini söyleyebilirim. Onun da aramıza katılmasıyla sabahları mama seansı bir dizi önceliği doğurdu böylece. Önce horoz beslenmez ise kedileri kovalayıp yemlerini bir çırpıda bitirebiliyor. Son zamanlarda bu horozu dakikalarca seyretmek yapmaktan çok hoşlandığım bir şeye dönüştü. Hava kararmadan hemen evvel incir ağacına tüneme ritüelini artık ailecek izliyoruz. Uzun lafın kısası 2020’nin son aylarında, istemeden de olsa kendimize bir Ali Baba çiftliği kurduk. Ayrıca Hülya’nın çok istediği ev bitkileri de salonumuzdaki yerlerini aldılar. Dünyamız biraz daha bizim istediğimiz, hayal ettiğimiz yere benzemeye başlamış oldu.

2020, içinde yaşadığımız alanın daraldığı ve yapacaklarımızın kısıtlandığı bir yıl olarak geride kaldı. Belki son yarısı iş, güç, kazanç olarak daha bereketliydi ama bunun da nedeni evde daha çok zaman geçirmek zorunda olmamızdan kaynaklanıyor. Her ne kadar yeni yıl da evlerimizde geçecekmiş gibi gözükse de umuyorum özlediğimiz, yapmaktan hoşlandığımız her şeye yeniden kavuşuruz. İster evde ister dışarda kadehi buz gibi rakı ve etrafı kahkahalarla dolu bir masada buluşuruz…

Mutlu yıllar…

Yorumlar

  1. Her şeyden önce sağlıklı bir yıl diliyorum ve pandeminin sona ermesini. Hülya'ya ve size sevgi ve selamlar Antalya'dan...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizden, Bodrum'dan sizlere selamlar. Tüm dileklerinize gönülden katılıyorum :)

      Sil
  2. Sağlıkla ve huzurla bu yıla başlamamızı diliyorum. Bu kış
    uzun uzun yazılarınızı okumak dileğiyle..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Koronasız bir yıl olsun ve sevdiklerimize sarılabilelim! Yazılarımı aksatmayacağım. En azından bunu istiyorum. Çok teşekkür ederim. Bodrum'dan sevgilerle...

      Sil
  3. Yeni yılın sağlık huzurla dolu olmasını diliyorum. Kedileri çok severim en kızgın olduğum bir anda bile kedi görünce oturup sever sakinleşirim. Uzun uzun yazılarınızı özletmeyin. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de yeni yılınızı kutluyorum. Başta sağlık olmak üzere mutlu, huzurlu bir yıl geçirmenizi dilerim. Bodrum'dan sevgilerimle...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından