Kapan

Gün, gündem saat saat o kadar çok değişiyor ki yazmak için bekliyorum. Bir iyi bir kötü, ağrılı ağrısız nereye varacağı belli olmayan uzun bir zaman tünelinde bazen de yorgun olduğum için yazamıyorum. Hiçbir şey yapmıyorum ama yoruluyorum. Zamanın pazar gününe sabitlendiği, hayatın kanepede geçtiği yepyeni bir hayat yaşıyorum. Oturuyorum. Oturmaktan da yoruluyorum. Bahar mı gecikiyor ben mi sabırsızım bilmiyorum ama havalar da otur diyor zaten. Bazen derinlere dalmış yakalıyorum kendimi. Öyle boş boş bakıyorum. Televizyonla da zehirleniyorum son beş aydır. Kimi zaman annemin sorusundan anlıyorum yüzümün asık, bakışlarımın boş olduğunu. Kadın Alzheimer ama okuyor yorgunluğumu... Hatta mutsuzluğumu.

Annem herşeyi anlıyor. Kim üzgün, kim mutlu, kim hasta veya değil.

Nefis bir bisiklet turunun ardından Kasım ayının 22'si sabahı geldim İstanbul'a. En son o zaman yüzüm gülüyordu galiba. En basitinden 65 kilo idim. 5 ay sonra bugün 72 kilo tartıldım. Bu küçük karşılaştırma bile bir sürü şeyi ortaya koymaya yetiyor. Haksızlık etmeyeceğim son iki haftadır kardeşimle birbirimizi yeniden keşfettik, arada evden kaçabiliyoruz kafa kafaya verip. Ev alışverişi bahane oluyor da kendimizi Bebek'in dışına atabiliyoruz. Bir yerde oturup çay kahve içerken, kaçamak sigara bile tüttürüyoruz gizli gizli. Hiçbir şey yapamamışsak akşamları, hava da müsaade ederse tabi ama bahçede ama Arnavutköy'de rakı içip birbirimize içimizi döküyoruz. Yüzüm işte o anlarda gülüyor. Mutsuzluğumun kara bulutları dağılıyor.

Kardeşimi şimdi daha çok seviyorum

Bizi güzel yetiştirdiler

Mutsuzum zira hasta bakmak gerçekten kolay değil. Durumu zorlaştıran ki burada söz konusu kişi babam kendini biraz iyi hissettiğinde tamamen iyileşmiş gibi davranması. Bu "Ben daha ölmedim, her işimi yaparım!" isyanı çoğu kez çocukça davranıştan farksız bana göre. İlaçların etkisiyle dengesini kuramazken bizden gizli dükkâna, bankaya veya arkadaşlarına kaçışları, aramızda küçük tartışmalarla noktalanıyor. Cidden zor bir durum. Tartışıyoruz çünkü bu kaçışlar bizi eve hapsedecek yeni ağrıların tetikçisi oluyor aslında. Birkaç gün her şeyin önüne geçmiş işkence gibi ağrısını dindirmek için canla başla çalışıp, yeri geliyor uykusuz kalınca, yeri geldiğinde ki hayatımda ilk kez yaptım enjektörün iğnesini etine saplamak durumunda kalıyorsunuz. Bütün bu yoğun, kalın veya ağdalı ne derseniz deyin duyguların içinde ağırlaşmış hissederken hele bir de acının önüne geçmişsek yaşadığımız zafer, işte o gizli kaçışlarla darmadağın oluyor. Her seferinde kazandığım zaferlerden yenik çıkmaktan mutsuz ve yorgunum haliyle...

Bizim kontrolümüzde dışarıya çıkmak, gezmek gibi aktiviteler ok.
Ama babam çoğu zaman kendi başına hareket etmeyi seviyor

Mehmet hepimizden daha rahat görünse de duygusal olarak çok daha kırılgan.

Aşağı indiği ve kendisini çok iyi bilen Bebek esnafı da farkında ki babam tanıdıkları adam değil. Hatırlamıyor, karıştırıyor, konuşurken başka konulardan bahsediyor. Geçen de üzerinde para olmadığından balıkçıdan bir miktar para almış. Balıkçı da merakından takip etmiş, ne yapacak diye. Manava gitmiş. 135 liralık alışveriş için manava 50 TL uzatıp "35'ini buradan al!" demiş de bozuntuya vermemişler. Sonuçta yaptığı bir şey de yok, balıkçının parasını atmış cebine o kadar.

Özellikle zırt pırt bankaya gidip hesapta ne varsa çekmesi, yetmiyormuş gibi dükkânın hesabını da boşaltması önüne geçilmesi gereken bir probleme dönüştü. Uzatmadan söyleyeyim işin sonunda tedbir almaya çalışmak, bir taraftan biz evlatlarına da karşı güvensizlik doğurdu. Babamla köşe kapmaca oynar gibiyiz. Birbirimize karşı dikkatli, çaktırmadan bir şeyler yapıyor olmamız rahatsız edici. Bu güvensizlik babam tarafından sözlere de dökülüyor... Her ne kadar ciddiye almamam gerekse de hayatının bir bölümünde babasının onayını, takdirini bekleyen oğlu olarak duyduğum üzüntünün derinliğini tarif edemem. Karanlık bir çukurun içinde nefes alamamak gibi bir şey bu. An geldi 47 yaşında hüngür hüngür ağlarken buldum kendimi.

İki kardeş, onun sağlığı için hala paralanıyoruz. Üstelik iyileşmeyeceğini bile bile. Ağrıyı her dindirdiğimizde hep o yanılgıyı yaşıyor, iyileşti sanıyoruz. Yanında kalarak ona destek veriyoruz ama eşlerimizi, çocuklarımızı ve kendi özelimde de evimizi görmüyoruz. Hülya ve Burcu mahpus görüşü gibi ziyaretlere gelmese evli olduğumuzu unutacağız. Her şey yoluna girdi dediğimiz anda babam gardımızı kolaylıkla düşürebiliyor, yanından ayrılamıyoruz. Bu daha da yorucu. Hani Mehmet ve annem olmasa gerçekten hayırsız evlat etiketini alır yakamda gururla taşırdım. Bir rakı sofrasında kardeşime de itiraf ettim bunu.

Evde ikimiz kalmaya başladıktan sonra arada küçük kaçamaklar yapabilir olduk.

Üst bahçede bir alanı düzenlemeye karar verdik.
Dışarı kaçamadığımızda burası bizim kaçış noktamız olacak.


Zira babam son halleriyle, bizim için gittikçe daralan çemberden çıkmamıza izin vermiyor pek. Hadi kendimi geçtim, biraderin kımıldayamaması demek işini yürüttüğü teknoloji sektöründe hızla geri kalması anlamına geliyor. Tek başına her şeye koşturması gerek zira onun yerine yapacak kimseler yok. Günün sonunda toplantı, sunum, buluşma veya ziyaretler ertelendikçe elinde oluşmasını ön gördüğü müşteri potansiyeli günden güne eriyor. 10-15 yıl sonra ilk kez meyve alacakken başa dönmeyi kimsenin istemediğini biliyorum.

Masayı boyadıktan sonra evin içindeki trafikten bir nebze uzaklaşabildik.
Kendi işlerimizle ilgilenmek için bu şarttı.

Isınmak da zor olmuyor ama baharda daha da güzel olacak

Çalışma bitince rakı çok iyi geliyor. Övünmek için değil Bodrum'da içtiğimden daha çok içtiğimi söyleyebilirim.

Gel de içme

Burası bizim için gerçek bir nefes alma noktası oldu.


Ben zaten işsizim. İşsiz kalacağım da 2018 Kasım ayından beri belliydi. Babamın hastalığı düşünülürse durumun hayırlı olduğu bile söylenebilir. Çünkü böyle bir durumda ofise zaten gidemezdim. 14 sene sonra kabul edilebilir nedenlerle işten ayrıldığıma sevinirken, birden İstanbul'a zincirlenmiş buldum kendimi. Mesela niyetim yeni yılla birlikte Bodrum'dan dışarıya iş yapmaktı. Belki yurt dışına da çalışabilirim ki böyle bir olasılık kardeşimin işi ve girişimleri sayesinde gündem konusu olmuştu. Hele bu ekonomik krizde gerçekleşirse kafam epey rahat olurdu doğrusu. Artık onu da pek yapamasak da kardeşimle günleri pay edip arada eve gidip dinlenebiliyorduk. Dinlenme günümün birinde ilaç vermem için Mecidiyeköy'den Bebek’e çağırıldım. "Ahmet gelsin ilacımı versin!" Bu bencilliği kabul edilebilir bulmuyorum artık. Zira o gün bugündür bir daha da eve dönemedim. Hadi Bodrum'u geçtim, hiç sevmediğim Mecidiyeköy'ü özler oldum...

Babamın bencilliği de kendimi yorgun hissettiriyor. Belki de 10-15 aydır konuştuğumuz ama bir dirhem ilerleyemediğimiz dükkân meselesi için artık babamın çözüm istemediğine inanmaya başladık. Hissesini devredince yasal sorumluluğu kalmayacaktı ama yarın dükkânın başına geçecekmiş gibi inatla kendine direniyor. Babam iyileşeceğine inandığından ki bu güzel bir şey, pek çok şeyi askıda tutuyor. Bu nedenle bize duyduğu güvensizlikle de alakalı olarak, alacak verecek, devir gibi konular bir müddet sonra bize miras kalabilir. Açıkçası bu meselelerde ne ben ne de kardeşim muhatap olmak isteriz. Bunu bildiği ve dahi başından beri konuştuğumuz halde ve de basitçe çözebilecekken direnmeye başlamasını doğruya doğru bencilce buluyoruz. Babam her şeyi çözümsüz bırakmaya yemin etmiş gibi. Malum Bebek'in en eski esnaflarından biri olarak o gücü hala elinde tutmak istiyor olabilir. Çünkü gördük ki ölüme yakın durmak yoksulluk, işsizlik, aile travmaları vs. gibi şeyleri su yüzüne çıkarıyor. Babamın yoksullukla çok sınandığı düşünülecek olursa ki araya bir de göç sıkıştırılmış; parayla bilmediğimiz bir bağ kuruyor olabilir. Fakat bu bizi zor durumda bıraktığı gibi ailelerimizi, dükkanını, çalışanlarını da belirsizliğin içine itiyor. Çember hepimiz için iyice daralıyor.

İlk mobilyam

Bahar klasiklerini izlemek de beni oyalayan şeylerden.


Bu sıkışık alanda ilaçları saatinde vermek, ev alışverişi yapmak, akşama ne pişeceğini belirlemek, su mu bitmiş, deterjan mı alınacak, çöp mü çıkacak her şeyi takip etmek elimizden gelenin fazlasını yapmak anlamına geliyor ki bu da çok yorucu. Neden kendimize zaman ayıramadığımızı, çalışamadığımızı, eşimizle, çocuğumuzla ilgilenemediğimizi özetliyor. Babam bir kere bile, hadi biriniz evine gitsin, karınızla, çocuğunuzla ilgilenin filan demedi ama çok tazedir, size güvenmiyorum deyiverdi yakın zamanda.

Şu güvenin neden zedelendiğini de yazıp bitireyim. Hani hastası ve evde yardımcı biri olanı varsa belki ders çıkarır. Zira evde bir yardımcının olması çok önemli. Bizimle de 7-8 aydır çalışan, hani şöyle dominant, evi bir kâhya gibi çekip çeviren, konuşkan, çalışkan tiplerden biriydi... Ben safımdır ne ise öyle kabul ederim. Fakat birader benim gibi değil.

Bir şüphe düşmüş içine, düşmüş peşine. Niyet annemi babamı izlemek ama bir taraftan da yardımcıyı kontrol etmek. Kim olsa bozulur. Bozulmuş bizimki de. Bozulan bir değil babam da istememiş odasında kamera filan olmasını. Birader ısrar etti, takıldılar prizlere ışıkları yandı, kameralar çalıştı. O zamanlar 2 günde bir refakat nöbeti değiştiriyoruz, uzakta olan izleyebiliyor evde olup biteni.

Fark ettik ki ne zaman ikimiz de uzağız evden kameralar çekiliyor fişten. Temizlik bahane, prize takılıyor süpürge. Bazen de baban istemedi diyor ama babam ilaç etkisinde bulutların üzerinde. Hem de öyle halde ki kimi zaman bulamıyor ne nerede. Kasasının anahtarı, cüzdanında para hepsi ortalıkta. Nefsi mi sınanıyor ne? Yenildiğinde mi çekiyor kameraların fişlerini bilemem. Günahı boynuna hiç yakalanmadı kameralar kapalı olunca. Aldı mı? Aldıysa ne kadar aldı para bunu da bilemem. Mehmet'in hesabına göre yardımcı değilse evde var bir fare. Hem de parayı çok seven.

Hal böyle olunca babamın atla deve değil, evde sakladığı para yattı bankaya. Malum nedenlerle unutan babam sakladığı yerde bulamayınca başlamış evde para aranmaya. Yardımcı bir yerden, babam bir yerden yetmemiş usta çağırmış söktürmek için dolabı, cümle aleme deşifre oldu babamın sakladığı parası. Hiç yakalanmadı kameralar kapalı olunca ama kapatmayı unuttuğu kör kameranın ses kaydı Mehmet'in şüphesini haklı çıkardı. Yardımcı doldurdu babam doldu. Evlatların hayırsız, sana benden başkası bakamaz demiş, hastalığıyla, ilaçlarıyla kırılganlaşmış babamda kolayca yıktı güveni. Onarılmaz bir yara ve bu yarayı kemirmeye bir kurt bıraktı. Tıpkı biraderin içindeki kurt gibi. Akşamına bıraktırdık işini... Temizlik, yemek, ütü, çamaşır, bulaşık da bizden sorulur oldu. Çember daha da daraldı. İhtiyacımız olan oksijen yeni yardımcının bulunmasına kaldı.

Zaman zaman bizden başkalarının büyükleri ile ilgili tercihlerini eleştirir, ayıplar, dedikodusunu yaparız ya hani. Huzurevine kapadılar, hayırsız çıktılar, bak bilmem kim iki tane hemşire tutmuş filan gibi sallarız. Yaşadığımızdan biliyoruz hasta bakmak çok zor bir şey. Hasta kadar kendi sağlığını da koruman gereken kısır bir döngünün içinde alınan kararlar, dışarıdan sallandığı gibi öyle keyfi meyfi değil. Kimseye kulak asmamak gerek. Duygularımı paylaşmak istediğim için yazmaktan çekinmediğim bu satırları okuyan ailemden, yakınlarımızdan hassas olanlar çıkacaktır ama yine söyleyeceğim. Zira gerçekten çekip gitmeyi çok düşündüm. Mehmet olmasa bunu pekâlâ yapabilirdim. Kardeşime kıyamadım. Bu süreç her an hayırsız evlat olabileceğimi tüm parlaklığıyla gösterdiği için mutluyum. Bu da son zamanlarda duyduğum tek mutluluk olsun. Kimseyi neyi neden yaptığına göre eleştirmeyi de an itibariyle bırakıyorum.

Yorumlar

  1. Bu gece kandil ve aileniz için dua edeceğim.

    YanıtlaSil
  2. Yazdığınız zamanlar hemen gelip okuyorum, merak ediyorum
    amca ve teyze nasıllar acaba diye. ama değişen bir şey olmayacağını biliyrum tabi ki. biz ne olacağız kimbilir diye düşünmeden edemiyorum. annen babanda olsa yaşlılara bakmak çok zor. ama onların ayağının altında cennet. Allah size güç kuvvet versin , ne diyebiliriz ki

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. elinizden gelenin fazlasını da yapsanız gerçekten yorucu bir şey hasta bakmak. bir de içten içe duygusal olarak da etkileniyorsunuz. en nihayetinde bizler de yaşlanacağız. bu yaşta bile anne baba bir şeyler öğretiyorlar sanki. teşekkür ederim yorumunuz için.

      Sil
  3. Of cokacigim. Sana ve kardesine kuvvet direnme gucu sabir ve saglik versin. Ne zor zamanlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim belma hanım... inatlaşa inatlaşa çözeceğiz her şeyi...

      Sil
  4. Sevgili Coka,
    Okumak, bilmediğim suların soğukluğunu ya da kaynarlığını anlamaya çalışmak gibiydi okumaya başladığım zamanlar burada yazdıklarını.Çok istesem de yüklerinizi hafifletebilmeyi , anlayışım yetersizdi belki de.Saçma olacak kendimi de bu kadar dopdolu ,yoğun , ayakta kalmanın sizleri böyle sınırlarınıza kadar zorladığı anların arasına sıkıştırmak ama okuduğumdan başka bir yerlerden bakabilme halini daha fazla anlayabilir oldum ben de . Kaza geçireli 3 hafta oldu , şuurum yoktu , akıl yürütüp sebep sonuç anlamaya çalışalı da birkaç günü geçmez.Ciddiyetinin de farkında değildim , zaten bana anlatamayacakları kadar kafam bulutluydu , kaza anını , hastahaneye nasıl getirildiğimi zerre hatırlamıyorum. Kimseyi tanımamışım uzun süre , utanarak dinliyormuşum benimle konuşan insanları, beni beklemeyip gitsinler istiyormuşum mahçup.Beni bekleyenlerin gördüğü vahim durumu ben hatırlamadığım için hiç yaşamadım, ne çarptığım aracı kullanan abinin gözlerindeki paniği , ne benim için saatlerce hastahanede bekleyen arkadaşlarımı, hiçbiri yok aklımda .Doğalmış böyle ciddi şoklarda.Kıpırtısız yattım hastahanede 4 gün ve üstüne 3 hafta da evde. Teşhisi ve sonucuyla başa nasıl çıkacağımı birkaç gün öncesine kadar bilmiyordum. Ondan da bi ekstra iyileşme gücüm varmış da hemen atlatacakmışım gibi geliyordu. 3 hafta sonunda hop kalkıp yürüyeceğim , hatta atölyeye gidip çalışmaya başlayacağım, birkaç hafta sonra da elbette bisiklete binip tekrar hayata döneceğim:)Değilmiş , iyi ki kendimi hareket etme konusunda fazla zorlamamışım , çünkü omurga tedavisi , harcın araları doldurması 3 ayı alacakmış.Çok uzattım biliyorum , çok zor bir başkasının inadı ve direnciyle ona destek olmaya ya da iyi olmasına çalışmak. Ama bende de biliyorum ki o inat vardı kısmen, iyileşeceğim , internette öngörülen sürelerden daha çabuk toparlarım ben , yürüyebiliyorum da , yakında doğrulmayı da gerekirse , kafamı tutarak yaparım. İnsanlar yatman gerek dedi ,doktorun dedikleriyle bile olsa sanki gereksiz pimpirik yapıyorlar gibi geliyordu , ben iyi olacağım yahu , bana güvenin boşverin anladıklarınızı �� Senin babanın küçük bir versiyonu olan bendim işte . Ona hak vermek , şu an davrandığı gibi davranmasını anlamak değil bunu anlatma sebebim. Çaresiz hissetmeyi , başkalarına bağımlı kalmayı reddettiğimizi sanıyoruz , işleri daha da zorlaştırdığımızı değil. Birkaç gün evvel , sonunda bizzat doktordan 3 hafta daha kıpırtısız yatmam gerektiğini öğrendim ve 3 Aydan önce omurgamın tam anlamıyla tamir olamayacağını. Çok üzüldüm ama tam da bu durum kabul etmemi sağladı , sabırlı olmam gerekiyor , aslında edilgen değil , sabırla toparlanmak için beklemem gerekiyor. İşte yazdıklarını okumak da bana benim için koşturan insanların işyükünü zaten hafifletemeyeceğimi , hatta yük alıp kendim çözeceğim derken onların işini daha da zorlaştırdığımı farkettirdi. Sağol Coka ��Çok çok zor bir dönem ,mücadele gerektiren çaba harcadığınız babanızın bambaşka çabalarda oluşu biliyorum . Umarım benim gibi algılayabilir herşeyi biran önce ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. irem tekrar geçmiş olsun. geçirdiğin kazanın boyutlarını yazdıklarından çıkarabiliyorum. çok fikrim yoktu doğrusu. eminim yakın zamanda tekrar birlikte pedallarız. yazdıkların için de teşekkür ederim zira önemli bir destek oldu bana. hasta psikolojisi kendini iyi hissettiğinde her yeşin yoluna girdiği yönünde oluyor. oysa biraz sabırla azcık daha uslu dursalar hayat hasta kadar ilgilenene de kolaylaşacak. 5 ay babası için üzülen biri olarak ama yine babamın davranışları yüzünden aşırı yorucu oldu. o inat biz inat gittiği yere kadar götüreceğiz artık. çok çok teşekkür ederim yeniden... iyi ol irem!...

      Sil
    2. Söz olacağız , pedalları hepbirlikte çevireceğiz sonunda 👍

      Sil
  5. Sizi ve yaşadıklarınızı o kadar iyi anlıyorum ki, her türlüsü zor.. bunun kolay kısmı, yanı, yönü yok! İnsanlar acaba bu yüzden mi çocuk doğuruyorlar diye düşündüğümü ve hönküre hönküre hastahane koridorlarında ağladığımı bilirim. Şimdi uzak bir hatıra gibi bakıyorum o günlere ama içimin çok acıdığını da hatırlayarak. Bu bir süreç. Burdan kendi hayatlarımızla ilgili farklı bakış açılarıyla çıktığımız bir gerçek.. yazınızda da yakaladım bunları. Siz ve kardeşiniz en iyi şekilde çıkacaksınız, bunu görüyorum. İkinize de daha uzun yıllar sağlık ve keyifle geçireceğiniz zamanlar diliyorum.
    Sevgiler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için. umuyorum ki güzel haberlerle çıkacağız bu süreçten...

      Sil
  6. Blogunuzu uzundur takip ediyorum. Eskiden bogaz yuruyuslerinde denk gelirdim size bazen, o zamanlar Arnavutkoy’de yasiyordum. Sonra Bodrum’a tasinma ve orada yeni bir hayat kurma surecinize sahitlik ettim. Sonra da ailenizdeki yeni gelismeleri. Iki hafta kadar onceydi sanirim, bir aksam gec vakit Sisli’deki evime giderken metroda rastladim size, yaninizda esinizle, yorgun ama neseli gorunuyordunuz. Yaniniza gelip size sabir dilemek istedim, sonra rahatsiz etmemeyi sectim. Paylastiklarinizdan uzundur tanidigim bir dost gibisiniz benim icin, ama ben sizin icin bir hickimse gibi hissettim sanirim. Gecen yaz annem dusup bacagini kirdi, 3 ay hic kalkmadan yatmasi gerekince ona hem hastabakicilik yaptim hem de onun tum annelik rollerini devralmam gerekti. 20 yil olmustu evden ayrilali ve birdenbire ailemle 7/24 ayni evin icinde zor sartlarda varolmaya calismak ve turlu dinamiklerle ugrasmak beni oldukca hirpaladi ama bir yandan da cok ogretici oldu. Uzun yillar kurumsalda calisip isi biraktigim ve kendimce turlu heyecanli planlar yaptigim ilk yazin bu sekilde elimden alinmasina karsi icimde ilk beliren yogun ofke ve haksizlik duygusundan, “iyi ki vaktim varken oldu bu” sükrüne evrilmek mesela. Annemi yakindan izlerken onun ara ara bos baktigini, ayni hikayeleri durup durup anlattigini farkedince ve anneannemin Alzheimer hikayesini dusununceki panigimle hemhal olma surecim. Bizim hikaye simdilik iyi sekilde son buldu gibi, ama yaslanmak kacinilmaz ve ilerde baska sinavlar olacak elbet, bunun ilk denemesi gibi goruyorum yasadiklarimizi. Yazdiklarinizi okudugumu, sizi bir parca da olsa da anlyabildigimi (sandigimi) soylemek ve sizlere sabir ve guc dilemek istedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. tamamen benzer duyguları yaşıyor ve yazarak ifade etmeye çalışıyorum. haksızlık hissi, zamanımın çalındığı gibi duyguları tıpkı anlattığınız gibi tattım. yine paylaştığınız üzere "iyi ki vaktim varken başımıza geldi" de diyorum doğrusu. kademe kademe renk değiştiren olgunlaşan bir süreç bu. bizim şanssızlığımız anne ve babamın aynı anda bakıma muhtaç duruma gelmeleri oldu. bir de her şeyi bir rotada tutmaya çalışırken zaman zaman her şeyin yoldan çıkması cidden yorucu ve bu önümüzdeki dönem daha da sık yaşayacağımız gibi gözüküyor. Bu dönem sıkıntımı, nadir görebildiğim eşim sayesinde atabiliyorum. O da olmasa hayat daha da zor olurdu. Neşem de, mutluluğum da o... İsminizle hitap edemiyorum ama metroda olmasa da buradan seslendiğiniz için teşekkür ederim. Sabır ve güç dileklerinizin de hızla gerçekleşmesini inanın çok isterim.

      Sil
  7. Yanitiniz icin ben tesekkur ederim. galiba ilk kez bir bloga yorum yaptim, becerebildigimden de emin degildim. Ismim Engin, bir gun yine rastlarsam size belki belki bu sefer sesli selam veririm :) diger blogunuzdaki emailinize bir kitap linki ve biraz bilgi gonderiyorum, belki bir faydasi olur. Sevgiler

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından