2018'de ne oldu?

Bundan beş yıl evvel 2013'te ne olduğunu anlattığım yazıda -Bodrum'a taşınmadan evvelki Aralık ayı idi- elimde bir yapılacaklar listesi varmış. Çizip paylaşmışım. Yeni yıl için hedeflerim var. Takip eden dönemde kimi gerçekleşti kimi öylece kaldı. Ama sanki Bodrum'a taşındıktan sonra her şey tamam olmuş, sanki bir daha yeni hayallere, yeni yapılacaklar listesine ihtiyaç duymamışım. Zaman durmuş ve ben bu durumdan memnunmuş gibi beklemişim meğer. 5 yıl sonra yeniden çektiğim diş ağrısıyla fark ettim ki yeni bir yapılacaklar listesi yapmam gerek. İster gerçekleşsin ister elde patlasın. Çünkü tıpkı 2013'te olduğu gibi bugün de yeni bir hayatın, başlangıcın eşiğindeyim. Tek farkla... Azcık hazırlıksız yakalandım.

2014 yapılacaklar listemde Bodrum'a taşınmak varmış. Taşındık!

Yüzümü uyuşturan diş ağrısını daha fazla çekmenin alemi yok. Tesadüf bu ya 2013'te de benzer bir durumda yola çıkmışım. Diş tedavisiyle başlamıştı herşey. Lakin bir taraftan yıl sonunu bu ağrıyla karşılamanın bir anlamı da var. Zira belki de geride bıraktığım koca seneyi tarif edebilen tek his. 2018 kendini belli eden, yerini hissettiren yoğun bir ağrıydı. Yıl boyunca da hiç uyumadı. Elini üstüne koyduğunda geçecek sanıyorsun, susuyorsun ama o dinmiyor. 2018'e dönüp bakmak için ne de mükemmel bir eşlikçi... Kaldı ki bütün yılı, sağlık ve iş meselelerine bağlayıp, İstanbul'a gidip gidip geldim diyerek özetler ve bir an evvel 2019'a girebilirim aslında. Ağrıyı kesip atmak bu kadar kolay. Fakat bu yazı bitene dek katlanacağım. Zira geçtiğimiz yılı sancısız anlatamam.

Anlaşıldığı üzere iyi bir 365 gün geçirdik diyemeyeceğim. Hatta öncekilere göre bu yazı, üst üste gelen durumlarla içinde biraz daha üzüntü ve çaresizlik belki azcık umut barındırıyor. İyi şeyler de oldu elbet ama denge bu sefer bizden yana değildi. En başta annem ve babamın 2017’den devam eden sağlık sorunları bu yıl farklı bir aşamaya geçti. Ki bu rahatsızlıkların geri dönüşü yok. Birazdan bahsedeceğim. Önden Bodrum'a dair jenerik bir iki konuya değinmek istiyorum.

Her ne sebepten olursa olsun evimden uzak kalmak beni huzursuz ediyor. Hele bu süre uzadı mı huzursuzluğum katmerleniyor. Önümüzdeki hafta da kalacağım düşünülürse yılın 20 haftası İstanbul’a ayrılmış. 21 de olur bilemiyorum. Hatta böyle bir yazıyı İstanbul'da yazmak bile çok can sıkıcı. Geçen yıl da böyle olmuş. Duygularım değişmemiş. 2015'te 8, 2016'da 12 ve 2017'de 18 hafta... Nedenlere ve mecburiyetlere çare yok... Bu da başlı başına bir ağrı!

Tanrı biliyor ya İstanbul'a gitmeyi sevmiyorum.
Niye seveyim
Kendimi artık buraya ait hissetmiyonum
Burada kalış sürem uzadıkça şu beton yığının altında eziliyorum hissine kapılıyorum.
İstanbul'da yaşamak kesinlikle insani değil.

Gündelik şeylerle devam edeyim ki tansiyonum düşsün. Gündelik dediğim yine yıla kalın iz bırakan şeyler aslında. Mesela susuzluğun başlı başına gündemimizi epey işgal ettiğini mutlaka not düşmeliyim. Öyle ki sıkıntılıydı ki havuzdan su taşındığına bile şahit olduk. Bodrum'un ne hızla kalabalıklaştığının bir başka göstergesi sayılabilir. Diğer göstergeler zaten bir nevi klişe oldu artık. Yazılarımda hep geçti. Mesela trafiğin kış aylarında da yoğun olması gibi. Mesela her yerden mantar denli site bitmesi gibi. Gittikçe kalabalıklaşıyor Bodrum. Lakin beni kalabalıktan çok gelenlerin zihin yapıları endişelendiriyor. Huzur bulmak için geldikleri Ege, kaçtıkları mutsuzluğu da getirdikleri bir yer oldu aynı zamanda. 2018'de bunu derinlemesine hissettim, izledim. Belki de o zihniyet burayı şehre dönüştürecek sert sancılar, kramplardır. Bak! diş ağrım tuttu yine...

Susuzluk neredeyse tüm yıla damgasını vurdu
Trafik sadece yazın çekilen bir şey değil.
Bu arada rakıya su buldum her daim.
Göbeklendim doğal olarak
Gelenimiz gidenimiz çok oldu. Kuzenim Amerika'dan ziyaret etti, içtik.
Bazen kendim içtim.
Eh ateş yandı mı, badılcanlar atıldı mı nasıl içilmesin?
Bol bol sofra kurduk bu yıl. Yatılı misafirimiz bile oldu.
İlk kez gece denize girdim
Günün sonunda yanında dostların kalıyor. Seçkin gibi bir arkadaşım olduğu için çok mutluyum.


Kendimize söz verdiğimiz küçük ama yapılması gereken pek çok işi de İstanbul'a sık gittiğimizden dolayı ya erteledik ya da unuttuk. Susuzluk bir yana bostan çok bakımsız kaldı. En çok buna üzüldüm. Baharda yapmayı istediğimiz badana işini tamamen unuttuk. Sözde bahara girerken bir de soba temizliği yapacaktım sonbahara erteledim. Sonra da hepten unuttum. Galiba bir tek odun işini zamanında ve layığıyla hallettik. Bugün tonu 700 TL (son duyumlarla 850) satılan odunları ben 450TL'den aldım. Verandayı düzenlemeyi atlamadık. Oraya aldığımız ahşap bir bank evin kimyasını değiştirdi. Bol bol eş dost ağırladık. Veranda huzurlu bir buluşma noktasına döndü. Canım istedi sık sık ateş yaktım. Patlıcanlar, biberler közledim. Rakılar içtik dostlarla. Sofra muhabbetleri döndü, durdu. Susuzluğun en derinleştiği zamanlarda yatılı misafir bile ağırladık. İnsanların yüzünü güldürebildik. Lakin tüm bunlara karşın hayat bu yıl bize farklı bir senaryo yazmıştı.

Annemle...

Anneme Alzheimer başlangıcı teşhisi konulduğundan bu yana 2018'de hastalığı daha bir hızlı ilerledi. Mesela son noktada çocukları olduğumuzu biliyor ama isimlerimiz hafızasından yavaş yavaş siliniyor. Hatırlayamadığında bize “Badem” (evin köpeği) diye seslenmeye başladı. Bazen ismi hatırlıyor ama bu sefer Mehmet'i Mehmet'e, beni bana soruyor. Böyle durumlarda burnumun direği sızlıyor. O kadar da tatlı ki... Kontrol için gittiğimizde, hastanede sarılıp sevmediği, öpücük göndermediği ne doktor, ne görevli ne de hasta kaldı. Seviyormuş herkesi... Buradan sevimli ve duygusal kareler çıksa da bir taraftan kötüsüne hazırlıklı olmamız gerektiğini de biliyoruz. Sonraki aşamalar için söylenenler çok üzücü. Yeni bir düzene geçileceğinin işaretleri şu an yaşadığımız.

Annemle aramızdaki bağı Badem kuruyor biraz da.
Hayatımın kadınları
Babamla

Babam da benzer bir süredir akciğer kanseriyle savaşıyor. Annemin değil ama babam için her şeyin düzeleceğine inancımız hep tamdı. Belki de bu nedenle gündemimizde babamı biraz daha ön planda tuttuk. 2017’deki teşhis ve ameliyata uzanan süreç 2018’de kemoterapi ardından immünoterapi tedavisine bağlandı. Ben de geliş gidişlerimi babamın seanslarına göre düzenledim. Taşındığımdan beri ilk kez düzenli olarak İstanbul'a gelip gittim. Şubat-Mayıs arası 9 hafta hep İstanbul'da oldum. Haziran ve Temmuz aylarında yine seanslarını ıskalamadım. Bu süreçte iki sefer baskı altına alınsa da hastalık her seferinde karşı bir atak yaptı. Sonbaharla birlikte tedavinin, hastalık kadar babamı çok yorduğunu ve hatta ağrılı aşamaya geçişini izledik. Doktorun bu son gelişimde beni Bodrum’a göndermemesindeki ısrarını ve birader ile ikimize “babanızla daha çok vakit geçirin.” tavsiyesini nasıl okumak gerek bilmiyorum ama umudumuzu ayakta tutmaya devam ediyoruz. Bu artık nasıl bir sınavsa bir şekilde atlatacağız... Lakin hayat bu yıl beni sınamaya hep devam etti.

Dede-Torun
Babam hala akıl hocamız.
Tedavi süreci onu biraz yordu elbette.

Şehre bir numaralı geliş nedenimiz annem, babam olsa da birlikte geçirdiğimiz vakit, genelde birkaç saati geçmedi doğrusu. Hep kısa ziyaretler mahiyetinde kaldı. Zamanımın çoğu, yine, geliş gidişlerimin bir türlü düzene oturtulamadığı, İstanbul takvimimin pek programlanamadığı ofise kaldı. Bu yıl daha çok aslında Bodrum'da da çözümlenebilecek işler için bazen de ısrarla davet edildim. Bir müddet sonra, bana söylenmek istenen ama bir türlü söylenemeyen bir şeyler olduğunu düşündüm. Özellikle Şubat ayından itibaren zaten bir kopuş sürecinin başladığını yazmıştım. Hislerim bu yöndeydi.

Yollarımız ayrılıyor.

Herkes zaten bir değişim istiyordu. Atölyeye her girdiğimde de hissettim bunu. Her birimizin, nedenini bir türlü göremediği veya görüp tarif edemediği mutsuzluğumuz güçlenen sancılarla vurup kaçıyor ardından yerini yorucu bir zonklamaya bırakıyordu. Böyle bir gerginlik ve huzursuzluğu görmemek için kör olmak gerekir. Mutlaka bir şeyler olacaktı lakin belirsizlik de bambaşka sızlıyordu.

Yaşadıklarımızı elbette dünya ve ülke gündeminden ayırmamak gerek. Uzun süredir doğru yönetilmiyoruz. Bu benim fikrim. Önce dış ilişkiler ardından da ekonominin zora girmesini kendime ancak böyle açıklayabiliyorum. Ekonomiyi yönetemeyenlerin yarattığı kriz de yönetilemiyor doğal olarak. Öyle ki doğurdukları sancı herkesi hep bir şeylerin kıyısına, sınırına, arifesine doğru iteledi. Çalıştığım şirketin de bu durumdan uzak kalması mümkün olmadı doğal olarak. Bir reflekstir, tedbirdir; şirketler müşteri kaybettiklerinde içerde mutlaka düzenlemeler yaparlar. İşte Şubat ayında yapılan o toplantı 10 yılı aşkın süredir çalışan bizler için tam bir yol ayrımıydı. 16 yıldır çalıştığım şirketin de bir şeyleri değiştirmek istemesini bu yüzden anlıyorum. Zira  sınaladığım sancılar kurumları da iki büklüm hale sokuyor. Bakınız konkordatolar...

Bu yıl ofis adres değiştirdi. Lakin bakmayın güldüğüme...
Mecidiyeköy-Gültepe minibüsü yeni rotayı çiziyor
Son bir aydır hava yağmurlu, soğuk ve gri olduğundan minibüs en akla yatkın ulaşım aracı
Bir kaç yüz metre ötede İstanbul'un kalbinin attığı Levent. Dere içinde ise bambaşka bir dünya
Buradan bakınca hayatım kötüye gidiyor sanki


İşimi kaybetme ihtimaliyle ilk kez o toplantıda yüz yüze geldim. Arkadaşlarım bir bir fikirlerini paylaşırken düşündüm, yıllar yılı konfor alanımı ilmek ilmek ördüğümü, bir koza yaptığımı ve içinde saklandığımı. Konuşmalar mırıltılara dönerken, geçmişe uzandım ve 16 yılda çok güzel vakit geçirdiğimi hatırladım. Hayatımın tam da orta yerinde duran bereketli bir vahaydı. Republica'da çalışmak, hayatıma direkt dokundu ve dönüştürdü. Oysa şimdi gerçekten bir kavşağın başındaydım ve belli ki hayatım geri dönülmez bir biçimde değişecekti. Nihayetinde her şeyin bir sonu var.

Bir zamanlama konulmasa da takvim, o toplantıdan çıktığımda çalışmaya başladı. Biraz da evdeki durumlar nedeniyle beklemek istedim sanırım. Düşünmeye ihtiyacım vardı. O zaman tanındı belki de. Lakin ne yön seçersem seçeyim Republica'dan kopacaktım. Asıl soru tam olarak ne zaman olacağıydı. Cevabı benim vermem gerekmedi. Ekim sonunda gelen bir e posta ile bu ayrılık resmileşti. İçinde bulunduğum ihbar süresi yılbaşında doluyor. 1 Ocak sabahı yeni bir başlangıca uyanıyorum dersem yalan olmaz. Bugüne dek ördüğüm konfor alanımdan çıkıyorum ve bu beni endişelendirdiği gibi heyecanlandırıyor da. İşte tam da bu yüzden yeni bir yapılacaklar listesine ihtiyacım var... Yazı her ne kadar geçen yıla dönüp baksa da belki biraz da geleceğe çevirebilirim yüzümü. Hem kendime de hangi yöne gittiğimi söylemiş olurum.

Çalışmaya devam etmem gerek. Öbür türlü işten ayrılmak güzel bir emeklilik hikayesi gibi olabilirdi. Gerçi reklam sektörü için yaşlı sayılabilecek bir yaştayım. Bu saatten sonra iş yerlerine başvuruda bulunmak, özgeçmiş ve iş dosyası hazırlamak da istemiyorum doğrusu. Her şeye sıfırdan başlamak, yeniden kendini ispatlamaya çalışmak da hele bu saatten sonra vakit kaybı. Kaldı ki karşı tarafı ikna etmem gereken bir durum daha var; Bodrum'da yaşıyorum. Bu kimsenin kolay kolay kabul edebileceği bir şey değil. Genelde işverenler seni işinin başında görmek ve sık sık kontrol edebilmek ister. 25 sene bu düzende çalıştım zaten.

Bundan sonra yapabilirsem(!) daha çok yurtdışından ve kurumsal çalışabileceğim müşteriler bakacağım. Bodrum'a taşındığımda Serdar Benli'nin ilk öğüdü idi. Şimdi o düzene geçmek için mükemmel bir fırsat. Özellikle şu dönem Türkiye'de iş yapmak ve çalışmak kolay değil. İnsanların 5'er 10'ar işten çıkarıldığı, ödemelerin yapılamadığı, vadelerin çok uzaklara çekildiği zamanlar. Lira pul olmuş, alım gücü düşmüşken yurtdışına çalışmak daha akılcı. Bunu nereden mi biliyorum...



Çünkü, 2018 içinde güzel gelişmeler de olmadı değil. Özellikle Hülya için bu yıl tam bir sıçrama yılı sayılabilir. Resimleri yabancı kişi, kurum ve kuruluşlarca satın alınmaya başladı. Japonya, İtalya, Fransa, İspanya, Avustralya, İngiltere gibi ülkelerde mekanlar, kitap ve dergi kapakları Hülya'nın çalışmalarıyla renklendi. İkimiz de ticaretten anlayan insanlar değiliz ama yurtdışına iş yapınca insanlar emeğinin karşılığını veriyorlar. Şu ana dek pazarlık yapan dahi olmadı. Ayrıca daha insancıl yaklaşıyorlar. Mesela İngiltere'nin hatırı sayılır yayın evlerinden Penguin Books, 6 kitaplık bir seri için kapak illüstrasyonu için Hülya ile çalışmak istedi. Bu çok gurur duyulacak bir şey. Başladılar da. Reklam sektöründe işle ilgili bilgi alışverişi önemlidir; en son ne zaman doğru dürüst bir brief gördüm hatırlamıyorum. Detaylı, ne istediğini çok iyi anlatan, referanslar veren nakış gibi işlenmiş brief doğrultusunda Hülya masasının başına geçti. Tamamlanan iki kapağın teslimiyle birlikte Hülya'ya, devamında çalışmak isteyip istemeyeceğini sormaları benim bugüne dek rastlamadığım bir şey. "Eğer bizimle çalışmaktan mutluysan seninle devam etmek istiyoruz." Hülya'nın gördüğü saygıdan çok mutlu oluyorum. Bu onun kendine güvenini artırdığı gibi, güzelleştirdi de...



Buradan kendimle ilgili güzel şeylere atlayabilirim. Harika bir Antalya-Bodrum bisiklet turu yaptık. Zaten şu çok net ki bisiklet üzerinde olduğum sürece kendimi mutlu, huzurlu ve her şeye hazır hissediyorum. Bir hafta boyunca beni meşgul eden şeylerden kurtuldum. Kafa dağıttım. Tura odaklandım. Rotasıyla, zamanıyla, en önemlisi katılımcılarıyla efsanevi bir yere sahip oldu. Ne yazık ki tur sonrası İstanbul'a geldiğimden anıları paylaşmak, birilerine anlatmak gibi şeylerin pek tadını çıkaramadım. Her yıl böyle bir tur yapmak artık bir geleneğe dönüştüğünden şimdiden bir sonrakini düşlemeye başlamam gerek sanırım. Bu da yapılacaklar listesinin bir parçası olsun.

Bu yılın büyük turunu Antalya-Bodrum arasında yaptık
Bir önceki yazı turu detaylarıyla anlatıyor
Tafa'nın eli tura değdi.

Yeniden çizmek gibi bir isteğim de var. Beni çok rahatlatıyordu doğrusu. Şimdi biraz daha vaktim olacak gibi gözüküyor. Ayrıca hiç iyi bir okur olmadım. Bunu bir parça düzeltebilirim sanırım. Belki kafamı da Bodrum'da kurduğum dünyadan kaldırabilirim biraz. Ufka bakmak da insana iyi gelir. O çizginin ardını merak etmek. Bunu yapabilirim. Zira Hülya bu konuda benden daha cesur.

Madem geleceğe bakılacak demek ki 2018'den bir an evvel kurtulmak gerekiyor. Buna da önce şu diş meselesini çözerek başlayacağım. Üzerimdeki yükleri tek tek atayım ki yeni hayatımızda hareket kabiliyetim artsın. Eğer kabul olursa güzel bir 2019 diliyorum... İyi seneler şimdiden...

Yorumlar

  1. Güzel bir 2018 özeti olmuş. 2018 den dediğiniz gibi kurtulup 2019 a odaklanmak gerekiyor. Umarım iyi olur sizin için. Anne ve babanıza acil şifalar dilerim. Selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim... Hepimiz için güzel bir yeni yıl olsun...

      Sil
  2. 2018 yılını , üst üste yaşanan olumlu - olumsuz olayları öyle güzel ,öyle yalın ,öyle samimi kaleme almışsın ki insan ister istemez o yaşanmışlığın tam içinde hissediyor kendini ... en azından ben öyle hissettim ... belki benzer şeyler ama ifadede ki benzemeyen cümlelerden kurulu bir köprü de yürüyor , tanıdık yollardan geçiyor gibi hissettim okurken ...kalemine , yüreğine sağlık ... 2019 yılı hepimiz için güzel ve huzurlu olur temenni ederim ... selamlar & sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. güzel yorumun için teşekkür ederim... yeni yılda tüm dileklerinin gerçekleşmesi dileğiyle... sevgiler

      Sil
  3. Anne ve Babanıza, sağlıklar,
    Size huzur getirecek yeni bir iş,
    Çok mutlu bir 2019 dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim... Hepimiz için mutluluk getirsin... :)

      Sil
  4. Siz bir tohum ektiniz. Henüz şekillenmiş bir ağaç olmasa da, yakında meyveler düşer.. Ajanstan kopmanız bence iyi olmuş.. Siz yetenekli ve insana duyarlı bir kişisiniz.. Hele de yanınızda sizi anlayan ve üretimine hayran olduğum bir kadın varken; açın yelkenleri rüzgara.. rastgele..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ne güzel bir yorum!. pek iyi geldi. teşekkür ederim.

      Sil
  5. ailenize, size, hepimize sağlık, huzur diliyorum. umarım 2019'da dilediğiniz iş düzenini kurabilirsiniz (benzer şeyler yaşayan biri olarak kendim için de aynısını diliyorum).
    hülya hanımı ayrıca tebrik ederim, penguin'e kapak yapmak çok heyecan verici olmalı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sondan başlıyayım. penguin beni bile çok heyecanlandırdı. tebriğinizi hülya'ya ileteceğim. ortak dileklerimizin gerçekleşmesi ve 2019'un sağlıkla huzurla geçmesini samimiyetle istiyorum.

      Sil
  6. Yeteneğiniz su götürmez, elbette çok yaratıcı işlere imza atacaksınız... Benzer bir süreçten geçtiğim için sizi çok iyi anlıyorum... Umarım gönlünüzden geçenler gerçek olur����

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Benim olduğu kadar sizin de gölünüzden geçenlere kavuşmanız ve yaşamanız dileğimle...

      Sil
    2. 🙏🏻🙏🏻 Çok teşekkürler💙

      Sil
  7. Ne güzel yazmışsınız... Detaylarda güzel haberler de var... :)
    Umarım güzel bir yıl olur...

    YanıtlaSil
  8. Valla Ahmet, takipçin olarak seni ihmal ettim ben de! Bunun için üzgünüm. Kendi işlerime daldım. Yaşadığın sorunlarla ilgili güçlü olmanı diliyorum. Çok beli olmasa da; belki saçma da olsa, senin de hayatıma dokunduğunu bilmeni isterim. Çok uzaklardan da olsa ışığın yolumu aydınlatıyor. Güzellikler daha çok olur umarım ama olmasa da hayatla mücadele etmeyi, yaşamayı biliyorsun zaten. Çok sağol, iyi ki varsın. Eyvallah!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yorumunu atlamışım. bu sabah karşıma çıktı. sen de iyi ki varsın... istanbul'dan sevgilerimle...

      Sil
  9. Çürük, sureci itibariyle acı verir kendini hissettirir, ben buradayım der.
    Dolgu veya protez: elbette hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığının kanıtıdır, fakat eski acıların son bulduğu bir dönemin keyfidir. 2019 un 2018 çürükleri ne dolgu olması dileklerimle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. biraz geç olmakla birlikte teşekkür ederim yorumunuz için.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından