Bebek vs Galata

Olmuyor. Yazımın başında öylece kalakaldım. Ne yazacaksam aklımdakiler sürekli uçuyor. Oysa bu durumu Galata'da hiç yaşamamıştım. Kağıdın başına oturdum mu yazıyor çiziyordum. Belki de buraya taşınmam üzerine yapılan yorum ve karşılaştırmalardandır, bilmiyorum. Tıpkı omuz üzerinden gazete okuyan adamın insanda yarattığı his gibi bir şey bu. Evet görünürde fiziki bir eylem yapmıyordur lakin omuzunun üzerinde ağırlığını hissedip sağlıksız nefes alış verişini duymak gazete okurken ki kusursuz kimyayı bozar.

2013 to do list
2013'te yapılacaklar listemi böyle çizmiştim.

Galata her şeyden çok uzaktı ve etrafımda sürekli fikir beyan eden insanlar yoktu. Bebek'e taşındığımdan beri "Hadi kurtuldun oralardan!" gibi sırt pıt pıtlayan, gevrek gülüşlü cümleler kuruluyor, sanki 2 sene hapis yatmışım gibi. Şu an oturduğum evi başkaları gibi Galata'dan daha güzel bulmuyorum. Bir karşılaştırma yapılacaksa, bunu benim yapmam daha doğru olur. Sonuçta orada yaşayan bendim.

Filiz ve Hacı Ali Paşa'dan sonra nihayet apartman ismi gibi isim!
Bebek mutfak ve bahçe
Burası rakı içilir hale getirilecek
Dağınığın kusuruna bakmayın ama burası da salon

O halde noktayı koyayım hemen; şu an oturduğum evi seviyorum lakin Galata'daki evim buradan kat be kat daha güzeldi. Arkadaşlarımı, dostlarımı defalarca davet ettim. Onlarla orada vakit geçirmeyi her zaman istedim. Elbette bu evin de misafirleri olacak lakin Galata gibi bir büyüsü yok. Üstelik bu evin benim için geçiciliği duvarına boyadığımız "Bu da geçer ya Hu" ile tescillendi. Özetle iki evin misyonu birbirinden çok farklı. Galata'da oturmak bir nefesti, Bebek'te yaşamaksa tasarruf. Bu sebeple yakın ve uzak çevremce bu tip karşılaştırmaları, yapılan yorumları yersiz, gereksiz ve bir o kadar da fazla yanı başımda buluyorum. Kendimce aldığım kararlarda neden daha mutlu olduğumu açıklayan bir örnek olarak tarihe de not düşülebilir.

Salon duvarına çalıştığımız "Bu da geçer ya Hu"
... ve final.
Galata'daki çalışma alanım
Yine Galata, mutfaktan salona geçiş
Evin en geniş alanı mutfaktı.

Pazar günü havanın güzel olmasını fırsat bilip yemek yemek üzere Hülya ile dışarı çıktığımızda epey şaşırdık. İstiklal Caddesi’nin keşmekeşini aratmayacak bir kalabalık yürümeye çalışıyordu deniz kıyısında. Oldukları yerde duran arabalar ve içlerine tıkılmış insanlar vardı. Hafta sonu sahile arabayla inmek biraz aptalca geliyor bana. Bir kaç kez aynı aptallığı ben de yaptığımdan biliyorum. Gelenlere laf etmek bir yana gitmeye kalkışmanın delilik olduğunu bizzat tecrübe ettik tabi. Aynı akşam Kozyatağı'na gitmek için yola çıktığımızda sadece Bebek - Beşiktaş hattını 1 saatte kat ettik; Kozyatağı’na vardığımızda ise 2 saat geçmişti. Yani eşzamanlı yola çıkılsa bu zaman zarfında rahatlıkla Edirne’ye varılırdı. Daha ne diyeyim. Bebek oldukça izole bir semt. Gezmeye gelenin de, buradan yola çıkanın da işi zor.

Geçen hafta sonu Bebek-Arnavutköy ve manzaralar
Bunun kadar saçma sapan bir oyun görmedim ama bizim millet silaha meraklı

Fakat yiğidin de hakkını verelim...

Kabul etmeliyim ki Bebek, benim için zamanı biraz yavaşlattı. Erken kalkılıp yapılan sabah yürüyüşleri, düşünmek için daha çok zamanımın olması büyük nimetler. Kira ödememek ve arabayla neredeyse trafiğe hiç çıkmamak haneme artı olarak yazılıyor. Diş tedavisi gibi bir kalem ortaya çıkmasaydı düşündüğümden daha fazla ve hızlı bir şekilde istediğim birikime ulaşmış olurdum. Lakin sağlık her şeyden daha önemli. Bu evin tadilatı ve diş tedavim aynı gün başladılar. Dolayısıyla bir karşılaştırma yapmam gerekirse babamın tadilat için ayırdığı bütçenin boyu benim diş tedavi masraflarımdan daha kısa kalıyor.

Sabahları Bebek'in sakinliğini seviyorum.
Galata'da ve civarında burası kadar rahat yürüyüş yapılacak bir alan yoktu.
Farklı zamanlarda hep uyurken yakaladığım biri. Belli ki bankta sabahlamış.
Çamlıbahçe'de de uyurken görüntülemiştim.

Buraya yazmak saçma olacak ama bunca hareket bana kilo bile verdirmiş. Yani Bebek’e taşınmak beni sürekli oturan adam olmaktan çıkarıverdi. Arabayı en son Püskül’ü almak için kullandım. Trafiğe çıkarma gereği duymuyorum. Hatta akşamları iş çıkışında bile hava müsaitse ki bu kış tuhaf bir biçimde hep müsaitti; Levent’ten Bebek’e yürüyorum.

Püskül de yeni evinden şimdilik mutlu gibi gözüküyor.

Yıl sonunda çizdiğim yapılacaklar listesine baktığımda, pek çok şeyin lehime doğru geliştiğini izleyebiliyorum. Bir çırpıda ilk üç maddeyi tamamlamak moralimi yükseltiyor. Mart ile birlikte 4. aşama başlayacak. Püskül’ün gelmesiyle köpek almak fikrinden vazgeçmiştim lakin Duru’yu kırmayacağım sanırım. Geriye 2 madde kalıyor: Kitap ve Bodrum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından