kupkuru yazı

Hani hep bir cennetten bahseden, elinde lir, başında zeytin yapraklarından taç, etine dolgun, kıvır kıvır çocuk imajı vardır ya, sanki öyleyim ve dinleyene şiirsel bir Bodrum hikayesi anlatıyorum. Arada lirin tellerine vurup es verirken, kendinden geçenlere bakıp 5 nefes bekledikten sonra hikayeye kaldığı yerden devam ediyorum. Huzurdan, doğadan, doğanın verdiği nimetlerden bahsedip ağız sulandırıyorum. Herkes mutlu. Hatta bir çoğu yelken açtıkları yeni hayallerinde yarımadanın kıyılarına varmış olmalılar. Fakat şu susuzluk hikayenin seyrini değiştiriyor. Tıpkı yılın ilk yarısını İstanbul seyahatlerinin yaptığı gibi. İstanbul'da olunca nasıl evle yeterince ilgilenemiyorsak, özellikle son bir ay susuzluk marifetiyle elimiz kolumuz bağlıydı. Ne bostan bostan gibi oldu, ne bahçe bahçeydi. Geçen sene ekip büyüttüğümüz bitkiler boynu bükük, kupkuru ve çok hüzünlüydüler. Bir heves ektik. Ektiğimizi de yedik doğrusu ama susuzluk ve sıcak ekileni yaktı durdu. Yaz aylarının sıca...