Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Z Raporu

Resim
Dışarıda, sütunun hemen dibinde bilmem kaçıncı sigarasını yakarken, oturduğu masayı özellikle seçtiğini düşündüm. Hemen tepesinde, masayı cehennem sıcağına çeviren ısıtıcının altında, belki de 3. birasını yarılamıştı. Masaüstüne dağılmış sigarası, iki çakmak ve yanındaki yüksek taburede her an içi saçılacakmış gibi duran sırt çantasını seçebiliyordum. Onun tüm bu dağılmışlığına karşın Beşiktaş sakindi. Semtin meydanını çevreleyen birahane ve restoranlar tek tük doluydu. Birkaç kişi, artık bilmediğim takım tezahüratları söyleyerek geçti meydandan. Oysa aynı saatlerde henüz başlayan Feynoord-Fenerbahçe maçı oynanıyordu. Her açıdan görülebilmesi için konuşlandırılmış ekranlardan seçebiliyordum. Bir de soğuğu unutamayacağım herhalde. Şehrin üstüne çökmüş ayaz o kadar keskindi ki sigara içmek için dışarıda oturmayı tercih edenlerin dizlerinde polar şal örtülüydü. Şalın da kesmeyeceğini öğrenmem uzun sürmedi. Isıtıcının altında telefonunu karıştırırken izlediğim dostumun beni aramasının üzer

2016'da ne oldu?

Resim
Biliyorum ki olgun bir domates gibi kokabilmektir Bodrumlu olmak. Güneşle kızarmak, yamru yumruluktur olmaktır biraz da. Hayata teslim, zamanın şekillendirdiği, üzerinde zeytinyağı gezdirilip, kekikle bezenen, her şeye hazır... Ben ne kadar olgunlaştım, kızardım, yamru yumru oldum bilmiyorum ama artık o ilk ham meyve de değilim. Yeşilden kırmızıya dönmeye hazırlanıyorum belki de... Hayat hep bir şeylere hazırlanarak geçiyor ki yolda olmaya çok benziyor bu. Yolculukların iyi kötü sürprizlerine açık ve alternatifleri bol olması, tercih edilen her sapağın değiştirdiği kimyası, kendi hikayeni gittikçe benzersizleştiriyor. Mesela tekliften 2 yıl sonra Hülya ile kendimizi hazır hissettiğimiz Mayıs ayında evlendik. Geride bıraktığımız yılın en parlak izi de bu oldu zira. 26 Mayıs 2016 Ailelerin dahi nikah salonunda tanıştığı 26 Mayıs Perşembe günü, bir grup şahidin önünde evlendiğimizde saat 14:30 idi. Tantana yapmadan, sessiz sedasız, gelinliksiz, yüzüksüz bu sade nikahı aradan çık

15 günlük 2 devre İstanbul

Resim
Yeni çıkmış poğaçaların ağır yağ kokusu metroyu basmış, mide kaldırıyor. Bir iki gündür aynı kokunun içine dalınca bir ara bunu her gün yaşadığımı hatırladım. İstanbulluyken herkes gibi ben de bu kokuyu duymuyordum. Duyular köreliyor galiba. Mesela vagonlara doluşan -birbirlerine mecburen değdiklerinden- insanlar arasında göz teması tamamen kesik. Kocaman kulaklıklarla da büyük izolasyon tamamlanıyor. Ne derin bir yalnızlık. Yer altının dijital uyarı seslerini, seslendirmelerini ben de sevmiyorum. Koridor boyunca çaldığım ıslık, metro görevlisine verdiğim selam havada kalıyor. Ayrıca neredeyse tüm şehir hasta... Bir vagon dolusu aksıran tıksıran insanı, nemli mendilleri ellerinde izliyorum. Öyle ki, onlara baktığımın hiç farkında değiller. Belki de farkındalar ama ya umurlarında değilim ya da artık yabancılardan iyice korkuyorlar. İnenlerden umudu kestim, binenlerde de durum aynı. Telefon ekranlarında kaybolmuş sümüklü bir sürü İstanbullu artık iyice çıtır çıtır kırılgan, üşüyor. Vagon