Uğurlu sabahlar

Birkaç gün sonra bu günce 3. yaşını tamamlamış olacak. İlk yazıma dönüp bakınca "Finalde kaçıp kaçamayacağımı göreceğiz" demiş ama zamanın ucunu açık bırakmışım. O yazıdan 3, İstanbul'dan kesin taşınacağım dedikten 7 ve başka bir coğrafyada yaşama hayali kurmaya başladığım andan itibaren 12 yıl geçmiş. Günceye başladığım andan itibaren ise 101 yazı yazmışım. Bu sabah kafamda 102.sini kuruyorum ve siz yazının aslını değil az evvel kafamdan geçenleri okuyorsunuz.

Hayat burada kendi yatağında sakince akıyor. Şırıl şırıl şefkatli bir dokunuş hissettiğim. Tam da böyle mi hayal ettim, bilmiyorum. Lakin iyi ki buradayım diyorum sabah sabah. Belki biraz daha fazla deniz varmış hayalimde. Bolca rakıyla çizmişim bizi. Hatta bir tık daha fazla Bodrum'la doluymuş sayfalarım. Beyaz evler, begonviller karalamışım. İlginç olansa yaşayacağımız eve dair herhangi bir tasvir yapmamışım. Sanırım o hayali, 9 ay önce geldiğimiz Bodrum'da ev gezerken kurmak istedik. İçinde mutlu olacağımız bir evi hissetmekti bize kalan. Aylardan Eylül'dü ve can suyunu vereceğimiz yeni bir ev seçmiştik el ele. Ne merkeze, ne de denize yakın olan...

Geçen sene bu zamanlar İstanbul'daki evimizde oturduğumuz yerden ev arıyorduk!
bodrum monopoly
Bu çizime göre kendimize 2012'de ev araştırmaya başlamışız.
Nihayet evimize taşındık. Hem biz hem bizi takip edenler derin bir nefes aldı.

İşte bu sabah Yakaköy'de verandaya oturmuş yazıyorken bir hayalin gerçeklerle nasıl tamamlandığına şahit oluyorum. Hiç susmayan horozlar, birbirine seslenen inekler, yalnız bir eşeğin isyanı ve tür tür kuşun kulağıma dolan ötüşleri. Köpekleri ise bir kenara ayırıyorum. Lakin onlar benim buradaki ilk arkadaşlarım. 5 tanesi içinde ismini tek bildiğim Drogba. Diğerlerinin isimleri de mutlaka vardır diye, kendim koymak gibi bir densizlik yapmadım. Sabahları bahçeye terlik, don, mayo gibi şeyler getiriyorlar. Getirdiklerine bakıp site nüfusunun kalabalıklaştığını anlamak mümkün. O yüzden yataktan kalkınca bahçeye göz atmak çok zevkli bir oyun oldu benim için. Bu oyunu oynamak için 8 ay bekleyeceğimi bilmiyordum tabi.

Sabahları 6:30 dedin mi uyanıyoruz. Artık hayatımızda alarm yok.

Evin teslimi neden gecikmiş olursa olsun -ki maddi nedenlerden olduğu anlaşılıyor- o süreyi burada geçirmek bile hayatımızda çok şey değiştirdi. Yalıkavak'ta annemlerin yazlığı benim için önemli bir şanstı. Aslında, yaz ayları cıvıl cıvıl olan koyların, kış aylarında hüzünlü bir yalnızlıkla örtüldüğünü duymuştuk. Lakin bilgi ağızdan çıktığı an eskimeye başlıyor. Yalıkavak son birkaç senede hızla değişti ve ben birkaç ay içinde bu değişime bizzat şahit oldum. Diğer koyları bilemem ama Yalıkavak, Bodrum'un ömür boyu yaşamak için seçilebilecek güzel yerlerinden biri.

Yalıkavak bize rengarenk bir yol açtı.
Kış boyunca bu manzaranın binbir çeşit versiyonunu izledim.
İskele Cafe sık sık ziyaret ettiğim bir yer.

Peki hayatımıza dair neler değişti? Bir kere bulunduğunuz yerin şartlarına göre düşünmek gerekiyor. Bodrum'da hala İstanbullu gibi davranılınca yapılacak tek şey ona buna kızmak oluyor. Neden saatte bir minibüs var? Elektrikler niye bu kadar sık gidiyor? 25 gün su kesintisi mi olurmuş? Doğalgaz niye yokmuş? vs... İnanın Bodrumlular kendi kendimizle böyle kavga etmemizle pek eğleniyorlar. Biz bu aşamayı ilk ay sonunda atlattık sanırım.

İkincisi, net olarak alışveriş biçimimiz değişti. Buna bağlı olarak da yeme içme alışkanlıklarımızın değişmesi kaçınılmazdı. Geçen sene İstanbul'da tüm ihtiyaçlarımızı marketlerden karşılarken şimdi her şeyi pazardan alıyoruz. Pazar bir nevi okul denilebilir. Güzel domatesin hangi ay nereden geldiğini artık biliyorum. Ege otlarıyla tanışmaksa dönüm noktası oldu benim için. Hülya da mutfakla aramı düzeltti. Makarna yapmaktan öteye gidemeyen ben patlıcan, karnıbahar, kabak gibi yemekleri yapabiliyorum. Görünen o ki, yakında peynir ve yoğurdumuzu da kendimiz yapacağız. Bahçeye kuracağımız küçük bir bostan planımız bile var. Köyden de günlük yumurta ve süt ihtiyacımızı karşılayabileceğimizi öğrendik. Yine de tavuk ve horoz almayı düşünmüyor değilim. Olursa... Acelemiz yok.

Bisiklet üzerinden Ortakent
Ortakent Pazarı bize hem yakın hem uzak. Yani araba şart.
Araba olmayınca pazar işini ben ve bisikletim Püskül hallediyoruz.
Mesela geçen çarşamba, 35 liraya dünyaları alıp geldim.

Hayat yazın tshirt ve şortla, kışın bir montla hayat geçer diyenler de şu ana dek yanılmadılar. Zaten üst baş gibi şeyler için alışveriş yapma ihtiyacımız olmadı. Uzun bir süre de olacağını sanmıyorum.

Üst baş dediğin terlik, şort...
Bütün kışı bisiklet kıyafetlerimle geçirdim. Mont dışında hiç bir şeye ihtiyacım olmadı.
Aşk, bisiklet ve kahve... Gerisi bahane...

Büyük marketlere ise sadece temizlik malzemelerimizi almak üzere gidiyoruz. Burada şampuanını kendi yapan insanlarla da tanıştım. Belki marketlerden de el ayak kesebileceğimiz o formülleri bizimle paylaşırlar. Nihayetinde alışveriş merkezi, büyük marketler dünyanın neresinde olursanız değişmiyor. Ruhsuz, tatsız ve çirkin yerler…

Evdeki eksikliklere rağmen mutlu muyuz? Evet mutluyuz.
Rakısız kutlama olmuyor bizde...
Biz burada daha çok rakı içeriz.

Son dönem arkadaş çevrem de değişti elbette. Lakin İstanbul'da zaten değişmeye başlamıştı. Görüşemiyoruz diye serzenişte bulunan çoğu arkadaşım, buluşma planlarımızı çeşitli gerekçeyle defalarca ertelediklerinden (benim ertelediklerim de oldu tabi) zaman üzerine düşeni yapıyor. Kendimden vereceğim bir haberi "biliyorum" diye kesen arkadaşlarımın sayısı, "seni bir göreyim sıkı sıkı sarılalım" diyebilen arkadaşlarımın sayısını geçti. Çoğumuza birbirimizi sosyal medyadan izlemek yetiyor anladığım kadarıyla.

Muğla ve yarımadada İstanbul'dakinden farklı dostlarım oldu. O kadar çoklar ki tek tek isimlerini yazabilsem keşke. Bir kere hayatın tadını çıkarmayı biliyorlar. Büyükşehirlerde endişe ettiğimiz, strese girdiğimiz, sıkıntılı hissettiğimiz ne varsa hepsini tatlı esprilerle şekerlendiriyorlar. Onlardan gelen destek olmasa buralara alışmak kolay olmazdı. Hep yardımıma koştular, hiçbir şey olmasa arayıp bir hal hatır sordular, soruyorlar. Neşeli, yardımsever ve hiçbir şeye üşenmeyen bir tomar dost...

Reşat olmasa belki de benim güney maceram hiç başlamayacaktı.
Serdar Benli rüzgarımız oldu. Rotamızı Bodrum'a çevirdik. Çok şey öğrendik hala öğreniyoruz.
Bisikletin kendisi de başlı başına çok iyi bir arkadaş.
ki bana sunduğu hediyelerin haddi hesabı yok.
Mesela Bodrum Bisiklet Kulübü... Sayelerinde Bodrum'da kendimi hiç yalnız hissetmedim. 
Levent Sevil'in dostluğu başlı başına sponsorluk.

Henüz birkaç haftadır Yakaköy'deyiz. Bir şeyler yazmak, tespitlerde bulunmak için erken. Evimizin önemli eksiklikleri var. Hatta düne kadar bir kısmı hayati eksikliklerdi. İstanbullu gibi şikayet etmektense Muğlalı gibi akışına bırakmak en iyisi. Er ya da geç her şey çözüme kavuşuyor. Sabrınız sınansa bile... Yine de burada hayat kendi yatağında sakince akıyor. Şırıl şırıl şevkatli bir dokunuş hissettiğim. Drogba ve arkadaşları ile hemen nasıl tanıştıysam köyün çocuklarıyla laflıyoruz arada. Aralarında sadece Mahsun'u tanıyorum. Sürekli "yarışalım mı?", "Senin pislet kaç yapıyo?" diye soruyor. Diğerleri Kuran kursuna gidiyorlar. Bakkal Kudret de köyden tanıdığım tek yetişkin. Sitenin sakinleri ise yeni yeni gelmeye başladılar. Komşuluk ilişkilerimiz Temmuz ile birlikte başlar diye düşünüyorum.

Ne güzel bir sabaha uyandım... Bir masala uyanmak kadar güzel.

Uyanmak başlı başına masalsıdır zaten. Sabahları sevmemin nedeni budur. Yanında sevdiğin kadın, yüzünde açıkça sayabildiğim, birbirine paralel yastık izleri ve ağzından dökülen birkaç anlaşılmaz sözü anlamış gibi yapmak harikadır. Arkası mutlaka kahvaltıya bağlanır. Günün uğurudur sabahlar.

Yorumlar

  1. Bu yazıyla ben de sabaha güzel başladım.Darısı bana...

    YanıtlaSil
  2. Bu arada Bodrum'un güzelliklerini yansıtan fotoğrafları gördüğümde içimin yağının eridiğini belirtmeden geçemiyeceğim.
    :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şu andan itibaren biraz bozlaşır ama Bodrum ve çevresi sahiden çok güzel bir yer...

      Sil
  3. Yazılarınıza bayılıyorum. İçim ısındı. İstanbul'dan sevgiler. :))

    YanıtlaSil
  4. Ne güzel bir yazı bu.Her sabah böyle kalk kal orada Coka.
    Haluk tuncay

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim haluk bey! sizin çete toplandığında bir kaç saatliğine araya kaynamak çok isyerim :)

      Sil
  5. sürecinizi, geldiğiniz sonucu ve duygularınızı ne kadar içten,berrak ...su gibi anlatmışsınız....
    mutluluklar ve sağlıklar dilerim;)
    özlem

    YanıtlaSil
  6. serdar bey ve sizin yazılarınız ilhamım benim darısı başıma bu sıcak yazınız içimi ısıttı bodruma tekrar tekrar aşık oluyorum ist selam demicem istanbulu unutmaya başladığınız günlerde :)

    YanıtlaSil
  7. Harika resimler. Asıl harika olan ise yakaladiginiz dostluklar. Serkan

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Bence de her şeyin başı insan. Hayat yalnız çekilmiyor. Hele bu kadar renkliyken...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından