2014'te neler oldu?

Mart ayıydı. İşe gitmek üzereydim, sosyal medyada paylaşılan bir iletiden öğrenmiştim Berkin Elvan'ı kaybettiğimizi. 269 gün umutla uyanmasını beklemiştik. Boğazıma bir yumrunun oturduğunu ve çevremdeki bütün seslerin kesildiğini hatırlıyorum. Uyandığı güne hazır ettiğim bir portresine iki küçük kanat ekleyerek uğurladım ben de. Rahat uyusun. Daha sonra o portre Berkin Elvan'ın sembollerinden biri olarak kabul gördü. Bu gururu ömrüm boyunca taşıyacağım.

Berkin Elvan / cokabook.com

Kafamı kaldırıp pencereden dışarıya baktığımda koca koyun ağzını kapatan uzun ufuk çizgisini seçebiliyorum. Kimi zaman berrak bir hal alıyor. Mevsim gereği çoğu kez puslu. Hatta bulutlandığında göremediğim de oluyor lakin koyun ağzını tuttuğunu adım gibi biliyorum. Çünkü tonlarca suyu koyun içinde tutabilecek bir başka gücün olduğunu sanmıyorum. Denizin farklılık gösteren desenleri arasına bıraktığım hayallerim bu güvenli koyda rahatça gezinebiliyorlar. Bazen sakin suyun üzerinde yüzüyor bazen de dalgaların köpükleri arasına saklanıyorlar. Göz göze bakıştığımız bu koy devasa bir hayal parkından farksız. İşte o ufuk çizgisi, hayallerime belirgin kontörler atıyor. O çizgiye bakarak düşüncelere dalmak kısa bir süre önce yapmaya başladığım bir şey. Kasım'dan beri...

Burada zaman, fotograftaki kadar duru ve sanki akmıyor.
Bu coğrafyada hayal kurulmaz da ne yapılır.
Benim derdim başından beri başımı kaldırdığımda ufuk görebilmek

İşte bu sabah da kalkıp ufka bakarken, içine pek çok şey sığdırdığım bu koca yılı bir yazıya nasıl sığdıracağımı düşündüm. Öyle ya bu güncede yılın toplu bir muhasebesini yapmak adet oldu. Hani her şey programlandığı gibi gitse, yıl bitmeden nihayet tamamlanmış yeni evimize bile geçmiş olurduk. Görünen o ki yeni eve taşınmamız 2015'e kalıyor. Şu an için benim kontrol edemeyeceğim bir durum. Nihayetinde hayat aslında kendi enstrümanlarını sunuyor, kendi kurallarını kuruyor. Hayatla birlikte akıp giderseniz sorun yok, ama tam tersi çok yorucu oluyor. Öyle masaya yumruk vurup kararlar almak bu yüzden komik gelir bana. Zaten bunu yapabileni de görmedim henüz. Böyle beylik laflarla yaşamımızı yönetmeye çalışmanın mutsuzluktan başka bir şey getirmediğini uzun süredir biliyorum. Çevrem, kişisel gelişim kitabı okuyup hayal kırıklıklarının açtığı yaraları taşıyan insanlarla dolu. Onlar hayatlarını kontrol etmeye çalıştıkça, bundan faydalanmak isteyen başkaları kazanıyor sadece. Kendini alışveriş yaparak, saçını değiştirerek rahatlatmaya çalışmak koca derin bir boşluk sanki. Her şey bizleri mutsuz etmek için var. Rakamları tamamen atıyorum ama çevremdeki bu mutsuz insanların %60'ı yaşam koçu olduğunu iddia ediyor. Yoga yaparak her şeyin düzeleceğini düşünenlerin %18'i ofis arkadaşlarıyla geçimsiz. Gerginlikleri azalacağına artıyor. Falla, enerjiyle, kuantum, dua, tasavvufla refaha kavuşacaklarına inananların %5'i de hayattan iyice kopmuş durumdalar. Kimsenin neye inanacağını neye sarılacağına karışmam. İşaret etmeye çalıştığım asıl sorun tüm bu hizmetlerin parayla satın alınabiliyor olması. Parasını vererek kontrol edebildiğin tek şey TV kumandasıdır gibi geliyor bana. Bunun da adı mutluluk değil olsa olsa alışveriştir. Oysa kendi deneyimlerim tam tersini işaret ediyor. Hayatın bana verdikleriyle yolumu çizmeye çalışıyorum. Geleni doğru okumuşsam bir sonraki seviyeye geçmeme izin veriyor hayat. Üstelik bedava. Sırf beğendim diye bir şeyler almayı bırakalı çok oldu. Başından ayrılamadığım TV'yi tıpkı sigarayı bıraktığım gibi bıraktım. Bunun için de kimseye beş kuruş ödemedim. Hayatımdaki fazlalıklardan kurtuldukça hafiflediğimi dolayısıyla daha da mutlu olduğumu gördüm. Şimdi şu son seneye yeniden baktığımda diyebilirim ki; Kasım'a kadar aldığım yol benim hiç planlamadığım halde harika bir hikayeye dönüşüverdi. Bu nedenle 2014 benim için peşi sıra bissürü güzel şeydi. Renkli cam boncukların dizildiği ışıltılı bir bileklikti belki de... Demek ki hayatın bana verdiklerini doğru değerlendirmişim.

Berrak sabahlara uyanmak çok iyi geliyor.
Ama müsaade ederseniz sondan başlayacağım... Çünkü, ama öyle ama böyle en büyük hayalim Bodrum'a yerleşmekti ki bu yazıyı Yalıkavak'ta yazıyorum. Karşımda, güzel düşüncelere dalabildiğim uzun bir ufuk var. Etraf çıtır çıtır yanan odunların mis kokusuyla dolu. Hele bahar gelsin, kekik kokmaya başlar buralar. Kırk yıl egzoz kokan bir şehirde yaşadıktan sonra buranın değişken kokuları sahiden de büyüleyici. Ot, deniz, balık, babaanne, çocukluk vs gibi kokular da duyuyorum ki zamanın içinde savruluyorum. İçinde savrulmadığım zamanları da biriktirebiliyorum. Bu İstanbul'da yapamadığım bir şeydi. Zaten buraya geliş nedenim biraz da zaman kazanmaktı. Günde 3-4 saat kazanmak insanı zengin kılıyor. Arada karşılaştırmalarıma kızan oluyor, İstanbul'a eski sevgili muamelesi yapıyorum diye. Madem egzoz kokusuyla orayı tü kaka ilan ettim aynı çizgiden devam edeyim. Fena kokular burada da var elbet. Kül tablasında uyuduğunu düşündüğüm çok adam geçti yanımdan. İstanbul'da sıklıkla şikayet ettiğimiz terli insan burada da var. Henüz duymadığım ama yaz yoğunluğunu kaldıramayan kanalizasyon kokusunu da sona ekleyelim. Yani Bodrum aşkıyla gözüm kör olmuş değil... İstanbul kadar buraların da eleştirilecek çok yanı var. Biraz zaman geçsin..

istanbul again
İstanbul bana böyle hissettiriyordu. / 2012

Bodrum'a yerleşmiş olmak kadar önemli bir şey daha varsa o da buraya bisiklet üzerinde gelmiş olmaktır ki kişisel tarihimin de en heyecan verici macerasıydı. 10 yaşından sonra bisiklete hiç binmemiş biri olarak 500 km pedal basmak çocukluğa geri dönüştü adeta. Bodrum'a gidiyoruz diye yola çıkmıştık lakin tur arkadaşım Alperen'in dediği gibi "kendimize geliyorduk" aslında. Geldik de... İstanbul'dan santim santim uzaklaşmanın gurunu kelimelerle nasıl anlatırım bilemiyorum. Ömrümüzü 9 gün uzattık adeta. Finalde her birimizin damağında eşsiz bir tat kaldı. Pek kolay kolay silineceğe de benzemiyor. Bu tur hem arkadaşlıklarımızı sınadı, hem güçlendirdi, hem de yeni dostlar kazandırdı. Dürüst olmak gerekirse bu hikayeyle insanları şaşırtmaktan hoşlanıyorum. Durup dururken Bodrum'a bisikletle geldiğimi iki kere bilerek ağzımdan kaçırmışımdır. Her şaşkınlık ve peşinden gelen tebrikleri, İstanbul-Bodrum Turu'nun resmi madalyası denli göğsüme asıyorum.

İstanbul-Bodrum turunun ilk buluşması. Alp ve Alperen'le.
Bisikletin hayatıma girdiği Şubat ayından itibaren tura hazırlandım. Hem de ne hazırlanmak!
Formasına dek her şeyi düşündüm, tasarladım ve ürettim.
Tafa, Alp, Ben ve Alperen ilk sürüş gününe çıkmadan hemen evvel
Harika yerlerden geçtik.
Bu turun bana büyük bir dost kazandırdı. Tafa...
Finale doğru 8 kişi olduk! Emre, Alp, Barış, Tafa, Coka, Alperen, Levent ve Bilge
Milas'tan çıkarken turun son toplu fotografı
Bodrum'a doğru...



Turu bitirmenin ödülü sırf Bodrum'a gelmiş olmak değildi benim için. Asıl ödül, bu yeni hayatı beraber kurguladığımız Hülya'nın bana "evet!" demesiydi. Hatta İstanbul-Bodrum Bisiklet Turu'ndan daha çok, Hülya'ya paket lastikleriyle yaptığım evlilik teklifi konuşuldu. Elbette tarihler, plan programlar soruluyor. Nikahı yeni eve geçişimizle birlikte kıymayı planlıyoruz diyebilirim. Düğün konusunda ise bizden daha ısrarcı bir arkadaş çevremiz var. Sanırım hep birlikte yüzeceğimiz bir organizasyona imza atarız diye düşünüyorum. Hele o zaman bir gelsin de...

... ve tur bittiğinde aklımda ne tilkiler dolaşıyordu kimse bilmez.
Evlilik teklifi paket lastikleriyle yapıldı, güzel de oldu.

2014'ü eşsiz bir hikayeye, maceraya çeviren -bilenler bilir- hayatıma bisikleti sokmak oldu. Aylardan Şubat'tı ve tüm yaşamım hızla değişti. Günlerimi bisiklete göre hizalamam da epey hızlı oldu. Bir kere işe bisikletle gidip gelmeye başladım. Bodrum'a iki teker üzerinde gitmeyi programlar programlamaz antrenman olsun diye Türkiye'nin önemli bisiklet turlarında pedal bastım. 3. Çanakkale Şehitleri Anma ve 8. Gökova Bisiklet Turları'nı başlıcaları olarak sayabilirim. Pedal bastığım ilk günden beri kaba bir hesapla 3500-3600 km yapmışımdır. Çadırlarda konaklayarak az eşyanın ne kadar büyük bir mutluluk olduğunu bir kez daha tecrübe ettim. Ardından 10 yıllık arabamı sattım. Sonradan da hiç ihtiyaç duymadım. Hayatıma daha önce hiç olmadığı kadar çok insan katıldı. Rekor kırılmıştır dersem abartmış olmam herhalde. Elbette önemli dostluklar da kurdum. Bisiklet kendi kendine koca bir gurura dönüşürken bu gururu yeni dostlarımla paylaştım. Çok insan çok hikayedir ya hani, kendimi şimdiden çok zengin hissediyorum.

2014 yılı boyunca pedal bastığım turlar
Çanakkale turundan... Alp ve Alperen başından beri hep yanımdaydılar.
Niyetim bu sene de aynı turu yapmak.
sold
10 yıllık dosta veda!
Bisiklet kısa sürede önemli bir parçam haline geldi
Kendimi küçücük hissettiğim yerlerde olmak beni mutlu ediyor.
Levent Bey 2014'ün bana kazandırdığı en önemli dostlardan
Gökova Turu Soma faciasına denk düştüğünden güncedeki resimleri siyah beyaz hazırlamıştım.
Az eşya ile yaşamanın büyük zenginlik olduğunu bu turda anladım
Bu turda da Alp beni yalnız bırakmadı.
Alp ile birlikte Sakar yokuşunu inince bunu daha önce niye yapmadığımıza hayıflandık.

Ocak ayının benim için en heyecanlı anı 10 küsur yıldır çalıştığım Republica'nın kurucusu olan Murat Patavi ile Bodrum hayallerimi paylaştığım akşamdır. Karşılıklı tostumuzu yerken niyetim ve planımdan söz ettiğimi hatırlıyorum. "Tamam, biz de senin arkandayız!" dediği noktada yediğim tost benim Bodrum biletime dönüşüvermişti. Bu büyülü anı ömür boyu unutmayacağım. Bu konuşmanın üzerinden geçen 8-9 ay sonra Republica'nın tam desteğiyle yola çıktım. Omuzumdan büyük bir yük kalkmıştı.

ticket of bodrum
İlk Bodrum biletim...
PUSKUL
Püskül de artık Bodrumlu oluverdi

Kafamı kaldırıp pencereden dışarıya bakıyorum. Koca koyun ağzına uzun ufuk çizgisi çizilmiş. Hava da berrak... Aramızda kalan mesafeyi dolduran denizde hayallerimi yüzdürüyorum. Dizlerime kadar çektiğim battaniyenin altında çıplak ayaklarım da üşümüş azıcık. Şefkatli kollarıyla dalgalar gibi sarıp sarmalayan Hülya'nın sıcak ayakları dokunuyor önce. Omuzuma düşen saçları mis gibi kokuyor. Sormadım ama O'nun da düş kurduğuna eminim... Uzaklara bakıp düş kurmaktan başka daha güzel ne olabilir ki? Belki dizlerimde mırıl mırıl uyuyan Püskül de bir düş görüyordur. Rengarenk kuşları kovaladığı, her gün bir tanesini yakaladığı bir hayali vardır belki, kim bilir?

Herkesin düşlerinin gerçekleşmesi dileklerimle...

Yorumlar

  1. :)nice mutlu yıllara o halde

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Ahmet Bey, ne hoş bir blog. Çizimlerinize ve uzun uzun yazmanıza bayıldım. Görüşmek üzere diyorum.

    O evlilik teklifi fotoğrafında, arka plandaki beylerin umutsuz ve ''biz bu sahneleri çok gördük'' bakışlarını bir tek ben mi farkettim?:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Elif Hanım, güzel sözleriniz için teşekkür ederim. Umarım daha bol bol çizer ve yazarım...

      Bahsi geçen fotografta bizden çok arka plan öne çıktığından, gelen yorumlar sizin de farkettiğinize benzer oluyor. O anın en önemli şahitleri ilan etmek en doğrusu galiba. :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından