Kayıtlar

Ağustos, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

O Maestros / Ο Μαέστρος

Resim
Çocukluğumun geçtiği mahalle tam da, rum komşularımız birer birer Yunanistan'a gidince renksizleşmişti. Yerlerine gelenler de kendi dünyalarında olunca tadı hiç mi hiç kalmamıştı. Biz oradan taşındıktan sonra sokağa şirket ve ofisler doluşup, binalar dönüştürülünce, geriye elde pek bir şey kalmadı. Geçen haftalarda Midilli'de yaşadığımız birkaç saat, bana bildiğim çok eski bir duyguyu yeniden hatırlattı. Çocukluğumdan, ağzımda kalan tat misali, aynı renkliliği, güzelliği, gülücüğü ve samimiyeti kıyıda oturduğumuz restoranda izledim. Merkela'yı, Yorgo Amca'yı, Mihail ve Dimitri'yi ne kadar özlediğimi farkettim. Madam Katina'yı andım. Atina'ya da gitmek istedim. Sadece Bebek'te ve benim gibi değil, İstanbul'un farklı semtlerinde hatta Türkiye'nin başka şehirlerinde yaşamış Rumlar hala özleniyor. Konuştuğum insanlardan biliyorum bunu. İster baskıyla, zorla, mübadeleyle gönderilmiş, ister kendiliğinden gitmiş olsunlar onlarsız çok eksik kalmışız.

Gözünü sevdiğim Midilli

Resim
Artık pasaportumuzda nal gibi Yunanistan giriş ve çıkış damgası olduğuna göre haftaya Almanya'ya göğsümüzü gere gere girebiliriz. Sırf bunun için yaklaşık 800 km yaptık. Kah orada kah burada bulunup biraz da kendimizi şaşırdık. İşin kötüsü dinlenmek bir kenara, yorgun argın eve döndük. Kendimi bir başka ülkeye girmek için yasal olmayan her türlü yola başvuran kaçaklar gibi hissediyordum. Bakmayın bir önceki yazının "fasulye tatil" başlıklı olmasına. Tam olarak koştur koştur bir prosedür yerine getirdik aslında. Dolayısı ile Midilli hakkında edinilen izlenimlerden çok, adanın bende bıraktığı parlak izi tarif edebilirim. Ayvalık-Midilli arası bir buçuk saat sürüyor Duru'nun fotografını çekerken seyahatin konforunu da göstermek isterim Midilli karşılaması Bir kere şunu anlıyorsunuz ki, Ege demek zeytin ağacı demek. O uçsuz bucaksız zeytinliklerin arasında kıvrıla kıvrıla seyrederken, arabaya dolan keskin kekik kokusunu da atlamamak gerek. Yol boyunca siz

Fasulye tatil

Tam da anlatacağım gibi oldu. Öylece oturuyorduk. Biramız bitmiş ama yemişimiz hala vardı. Bir gün önce sanki kötü haber almışız da, sessizliğimize neden olmuş. Oturduğum yerde terliyorum. Az evvel arada duşa girip çıktım. Hülya taş boyuyor, şarkı bile mırıldanmadan. Almanya'ya gitmek üzere Yunanistan'dan şengen vizesi almak bir nevi söz vermekmiş meğer. Bodrum'a gittiğimizde Kos'a geçeriz olur biter gibi yalın bir düşünce, 10 kat ucuzlamış fiyatlı gemi turu yapma fikrinin yanında pek cılız kalıyor. Piyango gibi bir tatilden söz ediyorum. Yunana sözümü pek havalı tutacak olmanın heyecanı ilk andan sarmasın mı beni? Yunan adaları turunu satacak arkadaşım benden haber bekle dediğinden beri aynı heyecanla defalarca sarıp sarmalandım. Pamuğa iyi bak bir kaç güne fasulye filizlenecek vaadi kadar net. Bayram ertesi için son anda bir izin dilekçesi verdimdi. Ayrıca ofisi de sözlü olarak haberdar ettim bayramlaşmadan evvel. Oysa şimdi bayram bitti bitecek arkadaşımdan haber yok

yiyelim, güzelleşelim

Resim
Meze, Rakı ve Ege demek bile her şeyi ziyadesiyle tarif ediyor Temmuz itibariyle 1 yaşını dolduran bu blog'ta, Ege'ye göçmeye çalışan bir adamın hikayelerini okuyorsunuz. Genç bir blog olsa da yavaş yavaş tepkiler, yorumlar ve eleştiriler almaya başladı. Haliyle kendi çatlaklarını arayan başka başka insanlarla, bu blog üzerinden de tanışıyorum. Gittiği yerleri yazan, okuduğu kitapları paylaşan veya izlediği filmleri eleştiren harika insanlar onlar. Yiyelim, Güzelleşelim blog yazarı Doğacan ile de sosyal medya sayesinde karşılaştım. Hikayesini blog'u üzerinden okuyabilirsiniz. Doğacan yemek yapmayı seven ve yaptığı yemeği sadece tadı, kokusu ve görüntüsüyle kurgulayan değil içten içe servis edildiği mekanın havasını değiştirmeyi bile hesaplayan bir aşçı. Bu bizzat şahit olduğum bir gerçek. Bir gün kendine " neden sadece tanıdıklarıma yemek yapayım ki?" diye bir soru sormuş ve blog üzerinden yaptığı duyuruyla hiç tanımadığı insanları bir araya toplamayı

Erken bir yazı

Resim
Bazen hava şerbet gibi olur. İnsan kendini gün boyu taptaze hisseder, tepedeki güneşe rağmen tek damla terlemez, nane sakızıymışçasına diridir. İnsanlar güzel kokarlar; gökyüzü, kıvamında mavidir ve kediler serin taşlarda güvenle uyuyorlardır. Tıpkı geçen perşembe olduğu gibi. Soğuk suyun usulca eklendiği bir duble rakı çeker can. Yanında köz patlıcan, limon ve sarımsakla dipdiri deniz börülcesi ve mevsimin tüm taze bitkilerini sunan bir salata. Kütür kütür domates, aşık eden nane yaprakları, içinden geçeceğiniz soğan halkaları ve tabi ismimle kafiyeli roka. Can bu çeker... Tam da perşembe olduğu gibi. Can çekiyor tabi Galata'da evde de sık sık soframızı kurardık. Rakı sofrası deyince de bir durmak lazım. Çok yer tanıdığımdan değil ama genelde en iyisi olduğunu bildiğim Asmalı Cavit'i tercih ederim. Bebek'e taşınmama rağmen ayağımı kesmediğim meyhane. Arada Gezi Park'ı eylemleri ve yıllık izinlerle araya giren 1 - 1,5 ayı saymıyorum. Bu yaz bir tuhaf

Şiirsel nezaket

Resim
Geçtiğimiz hafta sonunu Fethiye Hillside Beach Club'ta geçirdim. Bunu duyan ve beni tanıyan kimi arkadaşım, şakayla karışık takıldılar. Mütevazi biri olarak gözüküp, lüks mekanlardan çıkmıyorum diye. Mütevazilik ile ilgili yorumum yazının içinde saklı. Tasarım hizmeti verdiğim müşterilerimden olan Hillside ile 7 seneyi aşkın süredir çalışıyorum. Ayrıca müşterim olmasından öte, iki günlük misafiri olarak bu yazıyı kaleme aldığımı da belirteyim. Beni iyi hissettiren şeylerin, müşterime övgü adı altında güme gitmesini istemem. Sabiha Gökçen'den 19:00 uçağıyla uçtum. Bu da uçaktan canlı yayın bir karalama Normal şartlarda Beach Club'ta tatil yapmak aklımın ucundan geçmez. Zaten gitmeye karar vermiş olsam da bir kaç kez düşünmem gerekir. Boyumu aşacak maddi bir yükü olurdu sonuçta. Daha önce iki kez, beraber çalıştıkları firmalar için hazırladıkları, kapanış organizasyonlarına katılmıştım. Ancak bu kez, kulübü sezon içinde de görmemin iyi olacağını düşünüp davet ettiler.