Tire küçük bir yer

Taksim Gezi Parkı gündemine biraz ara verip İzmir'e uçtuk sabahın köründe. Sebep? Çok sevdiğim arkadaşlarım Handan ve Mehmet'in Tire'deki düğünlerine katılmak için. Akşam Tire'de kalınıp sabah erkenden İstanbul'a geri dönülecek. Neden? Çünkü Duru'nun da karne günü... Bu gel-git yaratan gündemde belki biraz kafam dağılır diye düşünmüştüm. Fiziksel olmasa da psikolojik olarak kendimi yorgun hissediyordum. Her gün meydana çıkmamış olsak da gündemi sosyal medyadan takip etmek bile insanı epey yoruyor. Burada bir parantez açmalıyım ki, Hülya'nın her gün meydana çıkmayı, kısa sürelerle de olsa orada bulunarak Gezi'nin havasını solumak istediğini biliyorum. Bu eylem, evde uykuya yenik düşmenin bile oradakileri yalnız bırakmak demek olduğuna inandıracak kadar güçlüydü. Kapa parantez.

Handan ve Mehmet'in bu mutlu günlerinde onları yalnız bırakmadık / 13062013

7:30 İzmir uçağına yetişmek için vaktimiz vardı. Hep de olmuştur. Neden? Bu yola çıkma, bir yerlere yetişme konusunda, insanı gıcık edecek denli tez canlıyımdır de ondan. Hep "bir sorun çıkabilir!" payı vermeli diye düşünürüm. Ne bileyim evde bir şey unutulur, lastik patlar vs. Öyle ya arabanın çalışıp çalışmayacağı bile garanti değil. Neyse ki sorunsuz çalıştı. Havaalanına doğru yola çıktık, epey yol katettikten sonra (Merter’e varmıştık!) evde unuttuğum telefonum için geri döndük ve tekrar yola çıktık...

Tire, küçük bir yer olmasına karşın zamanımız elvermediğinden dolaşıp fotograf çekemedim

Bu iki kere yola çıkma durumunun bende yarattığı sıkıntıyı, serin havaya rağmen terliyor olmamdan anlıyorum. Bunu neden söyledim, çünkü evden direkt düğüne gidiliyor mantığıyla çıktığımdan, üzerimdeki gömlek ve ceketin bir alternatifi yok. Zaten ceketten de pek memnun değilim. Ceket kavramının kendisini sevmem ama mecbur giyilecek... Bizim Püskül'le (7) yaşıt olmalı. En azından öyle hatırlıyorum. Geçen bir başka arkadaşımın düğününde giymeden evvel bıraktığım kuru temizlemeci söylemişti, leke sandığım izler tamamen kumaşın eskimesindenmiş. Elim mahkum başka ceketim yok. Bir önceki düğünden yoğurt lekesiyle süslenmiş olsa da dert değil, ıslak mendil işi çözüyor. Amma terledim ha..

Bir başka sıkıntı, yer ayırtmak üzere, oteli aradığımda üzerime oturdu. Yola çıkmadan önceki gece, resepsiyonda çalışanla aramda geçen diyalog, bu terleme halinin bir başka sebebi olabilir:

- İki kişilik odamız var tabi. Peki kiminle kalacaksınız?

- Neden sordunuz?

- Eşinizle mi kalacaksınız?

- Size ne?

- Eşinizle mi geliyorsunuz?

- ...

Odayı ayırttım ama hoşlanmadım tabi böyle bir durumdan. Mehmet'i (damat) aradım hemen üstüne. "Tire küçük bir yer." dedi, O'na göre sorun yok, illaki kalacak bir yer ayarlanır merak etme diye beni teselli etti. Yine de üzerimdeki sıkıntı kalkmadı tabi. Ter olarak atıyor olmalıyım.

Tire'ye ulaştığımızda Mehmet ile buluşmak için 15 dakikamız vardı. Kalacak yer meselesini kendi evini açarak çözmeyi planlıyordu zannımca. O gelene dek takı almak üzere üzere etrafı dolaştık. Girdiğimiz kuyumcuda da bilmediğimiz bir uygulamaya şahit olduk. Klasik olarak altın takacağız da, kuyumcu "üstüne isim yazalım mı?" dedi. Bunun için yuvarlak bir etiket kullanıyorlar. Altının ortasına yapıştırıyor üstüne de tükenmez kalemle isim yazıyorsun. Merak edip nedenini sordum. "Tire küçük yer" diye başladı. "Çeyrek takanla, çeyreğin çeyreği bir mi? söz olur laf olur diye bu yolu tercih ediyorlar" diye bitirdi. Üstümde, üzerinde birilerinin adı yazan altınlar olsun istemezdim doğrusu. "Yazma kardeşim!"

Mehmet'in de gelmesi ve araya girmesiyle, odamıza yerleştik. Duşla birlikte stresimi de attım üzerimden. Yol boyunca hırpalanmış ve kirlenmiş gömleğimi giyemezdim artık. Gömlek ve hatta ceketi pekala buradan halledebilirim diye düşündüm. Nitekim öyle oldu. Tire sahiden küçük bir yer! O kadar dolaştıktan sonra insan, yine tanıdığı bir markanın mağazasına gidiyor. Algıda seçicilik buna denir. Meydanda havuza bakan bir Sarar mağazası bulduk. Bildiğimiz mağaza konsepti değil tabi. Ayakta görmeye alıştığımız mankenler koltukta oturuyor. Aralarında gazete okuyan emekli bir amca. Göz ucuyla televizyona bakıyor. Sanki mankenlerle toplantı yapıyor. Çayı önünde. Televizyonda başbakan konuşuyor. Konu yine Gezi... Bizi karşılayan amca da yüksek ihtimal emekli. Pek güler yüzlü. Nereden geldiğimizi öğrenince "torunlarımı da getirivereydiniz!" dedi gülerek. Oranın sahibiydi. Neyse, durumu anlatıp önce siyah ceket istedim, bej, gri ne varsa çıkardı. Pek beni dinlediğini sanmıyorum. "Siyahı yok mu?" diyeyineledim ama önce kahve rengi, ardından hooop lacivert bir ceket çıkardı... Ballandıra ballandıra övüp durdu. Denettirdiği gömleklerin de hiçbirini ben seçmedim. Arada "Ohoo sen gizli şişkolardansın!" diye iltifatlar da yaptı. Nihayetinde ceketi, lacivert bir gömlekle takım etti, onayımızı aldı. Bir de üstüne indirimini yaptı. Sonra da "Şimdi çık mağazadan, karşıdaki taksilerin arkasında paramatik var, çekiver paranı, nakit öde. Karta marta komisyon vermeyem" dedi. Ödememizi avuç içine yaptıktan sonra dinlenmeye odamıza çekildik.

Bu bahaneyle yeni bir gömlek ve ceketim de oldu.

Düğünün yapılacağı alana giderken bindiğimiz taksi, yarı pansiyon olarak hizmet verecek denli dekore edilmişti. İçerisi mis gibi kokuyordu. Sağa sola raptiye ile tutturulmuş tüller, ışıklar ve oyuncaklar arasında "Büyükbaba" biniverdi şoför mahalline. İlk işi kartını vermek oldu. Biz uyurken gök delinmiş, akşam düğüne yağmur inerse arayın gelip alsın içinmiş. Dikiz aynasında torunları olduğu belli 3 vesikalık vardı. Koltuklara serili kilimler, süsler ve işlemeli perdeleri incelerken düğünün yapılacağı zeytinlik alana da gelmiş bulunduk.

Handan Mehmet 13062013
Her detay çok güzeldi.

Bu kadar detaydan sonra gelelim düğüne. Zeytin ağaçlarının altında çok naif süslenmiş masalarımıza oturduk. Yağmurdan sonra pırıl pırıl bir akşamüstüydü. Bu berrak havada Handan ve Mehmet'in seçtiği müzikler, kuzey ülkelerindeymişiz gibi his yarattı. Çok huzurluydu. Cam bir kürenin içinde her şeyden yalıtılmışçasına uzaklaştım pek çok düşünceden. Ege'yi kokladım, insanların yüzlerine baktım. Bu coğrafyada yaşamayı istediğime bir kez daha inandım.

Bilinen düzenin aksine gelin ve damat alana gelenleri bizzat karşıladılar ki bazılarının "adet mi değişti?" diye sorduklarını da duydum. Unutmadan söyleyeyim; servis edilen mezeler ve yemekler çok güzeldi. Kesinlikle rakıya çok yakışacak bir tabakla başlandı. Rakı yerine limonata vardı ki sunumu ve ortama kattığı tat nefisti. Bence çok güzel düşünülmüş. Davetlilerin çoğu kendi geçmişinde, içinde limonata bulunan bir anısını anımsamıştır, eminim.

Mehmet'in tasarlayıp, elde yaptıkları kasalarda limonatalar
Limonata özel bir detaydı.
Şahsi fikrim bu mezelerle rakı iyi giderdi. :)
Handan ve Mehmet
Gelin ve damat
Tire dışından gelen çoğu insan gündemden bir türlü kopamadılar. Ben dahil...
Tireli misafirler

Çoğu insanın telefonlarına bakarak ülkeyi takip etmelerinden anladım ki gündemden çok da kopamıyoruz. Bahsettiğim misafirler Tire dışından gelenler. Yaş ortalamasının yüksek olduğu diğer masalar ise mobese denli yeni insanları izlediler. Ortamın romantizmine kapılıp bir iki kez birbirimizi öptüğümüzde de üç ayrı masanın gözlerini üzerimizde hissettim. Kesinlikle Tire küçük bir yer...

Not: Tire ile ilgili bir bilgiyi Handan ve Mehmet, nikah için hazırladıkları sitelerinde paylaşmışlar. Tık tık.

Yorumlar

  1. Tire köftesi yemediyseniz bir kayıp olmuş sevgili coka :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından