Hayat bana güzel!

Bazen yazacak o kadar çok konu çıkıyor ki hangisine öncelik vereceğime şaşırıyorum. Bundan önceki yazı, hayatımda önemli yer tutan insanları kısa kısa anlatacaklarıma giriş mahiyetindeydi. Çıktığım bu yolda köşe başlarını tutmuş kimi dostuma bu blogda yer vermeyi ne zamandır istiyorum. Hayata dair büyük değişiklikleri, kararları ve hareketleri sadece ekonomik gücün büyüklüğüyle tanımlamak tek başına eksik kalıyor bence. Kalanını aile, dostlar, arkadaşlar, tanıdık ve hatta tanımadıkları tamamlıyor. Lakin bu konu sanırım bir başka yazıya kalacak.

Kısa bir hikaye anlatarak asıl konuya girmek istiyorum:
Yugoslavya'dan göç ettiklerinde 6 yaşındaymış babam. Bize pek anlatmasalar da Üsküp'ten İstanbul'a geliş zorluk ve acılarla dolu. Her şeylerini bırakıp yola çıkıyorlar. Değil ineğini, çomunu çomarını, eşyalarını almaları için bile izin verilmiyor. Sadece yolda ölür diye hasta kardeşine mezar kazmak için yanlarına gizlice bir keser alıyorlar. Önce at arabalarında ardından trenle yolculuk edip İstanbul'a varıyorlar. Yolculuk esnasında olanlara girmeyeceğim. Yıl 1954... Şehre gelir gelmez, babamlardan bir kaç yıl evvel göçen halasının Fındıklı'daki evine yerleşiyorlar. Para pul yok. Kardeşine yük olmamak için asıl mesleği çiftçilik olan dedem, çay ocağında çalışmaya başlıyor. İskelelerde oğullarıyla birlikte su, sahlep ve limonata satarak devam ediyor. Kağıthane'ye taşındıklarında babam kunduracı yanına çırak verilirken, dedem de derme çatma bir bakkal açıyor. Zaman gelip ahşap evler, yerlerini, altında dükkanları bulunan kagir binalara bırakıyor. O dükkanlar da modern bakkallara dönüşüyor hızla. Daha çok çeşit ve yeni ürünlere yönelen müşterileri de dedemi küstürüyor. Kızıp kapatıyor dükkanı. Bu sırada babam ise kuaför yanında çırak. Pek yetenekli bulunuyor. Zaman içinde çalıştığı ustalar da İstanbul'un en iyileri. Güzel de para kazanmaya başlayınca artık ailesine bakmaya başlıyor ve 17 yaşında kendi dükkanını açıyor... 23'ünde evlenip yuvasını kuruyor.

İnternette bilgi kirliliği o kadar fazla ki bulabildiğim resimleri kullanmak durumundayım.
Bu resim 1912 Balkan savaşının göç dalgasından. 40 yıl sonraki seyahat koşullarının çok değiştiğini sanmıyorum.

Tarihini bilemiyorum. Muhtemel ki Makedonya'dan göçenlerdin Selanik'te gemilere binecek grup

1989 Bulgaristan göçü olduğunu düşünüyorum. Babamn göç hikayesi ile örtüştüğü için buraya aldım.

Bugün babam 65 yaşında. Bebek'te kuaför ve halen çalışıyor. Aile içinde yaşam kalitesi, göreceli ekonomik refahıyla da birkaç adım önde.

Satır aralarına bakmayıp sadece etiketlerle okunduğunda, tıpkı aile damatlarından birinin yaptığı gibi -babamı işaret ederek- yorumda bulunmak mümkün: "Bizim de elimizden tutan biri olmadı hiç!" Aslında ne kadar kırgın bir ima. Tavşan dağa küsmüş hikayesi... Lakin hayatı başkasından gördükleriyle okumaya çalışmak damada özgü bir davranış değil sadece.

"Hayat sana güzel!" son zamanlarda çok kullanılan bir tabir. Başkalarının mutluluklarına bakıp mutsuz olma halinin bir nevi dile getirilmesi de olabilir. Hatta koca bir sürecin sonunda hayatı, tek kareden okuma ve büsbütün yanlış yorumlama sanatı da diyebilirim. Kendi yaşamlarındaki güzellikleri görmeyecek denli kör olmanın başka adıdır belki. İster istemez kızıyor insan. Her ne kadar espriyle karışık bir şekli olsa da ekşi, yavan bir tadı var. Küfür gibi çınlıyor. Ne kadar fena bir laf...

Bugün Bodrum'da yaşayan ve yaşadıklarını paylaştığı bloğun (bodrumlu hayat) takipçisi olduğum Serdar Benli, hayaline ulaşmak için 30 sene çalışmış... Bodrum'a temelli taşındıktan sonra da İstanbul'la bağını bütünüyle koparmak için üstüne dört sene daha uğraştığını biliyorum. Yani hiçbir şey sanıldığı ve görüldüğü kadar kolay değil. Bunca gece gündüz çalışmaları, karar verme sancıları ve çeşitli badireleri aştıktan sonra karşısına geçip "hayat sana güzel!" demek biraz ayıp oluyor. Şimdi hayalini gerçekleştirmiş, mutlu, huzurlu birinin yazdıklarını okuyup keyif ve dersler almaktır doğru olan.

Henüz yolun başında sayılmama rağmen aynı sözü zaman zaman ben de işitiyorum. Daha çok herşeyi ekonomi terazisiyle ölçüp biçenlerden geliyor bu yorum. Oysa bana da gökten zembille inen bir şey yok. Çalıştım, çabaladım; emeğimin karşılığını hayallerime yatırdım. Tercihtir, lafım yok. Kimi iPhone 5 kuyruğuna girer kimi bir elbise için yanar tutuşur. Bense zamanında toprak aldım. Geri kalan zamanda da hayatın bana sunduklarından fazlasını talep etmeden yaşamımı güzel kılacak ne varsa hakkını vererek yapmaya çalışıyorum. Öyle oturduğun yerden hayat güzel olmuyor ne yazık ki!

Her şey sadece ekonomi değil tabi. Başka tür hayat sana güzelciler de var elbet. Onlar ota boka kulp olarak kullanmayı tercih ediyorlar. Bekarsın: "hayat sana güzel", evlisin: "hayat sana güzel", paran yok ama kafan rahat: "hayat sana güzel", paran var: "hayat sana güzel", her hafta yiyip içiyorsun: "hayat sana güzel", zamanın var: "hayat sana güzel" ne diyeyim allah akıl fikir versin.

Hayatın kendine güzel olmamasından bu kadar dem vuruyorsa sormak lazım: Sen hayatını güzelleştirmek için ne yapıyorsun? Mutlu olmak için hangi adımları attın? Mızmızlanmaya daha ne kadar devam edeceksin? Hep yapmak istediğini söyleyip ertelediğin şeyleri ne zaman yapacaksın? Yoksa hala oturduğun yerden, başkalarına bakıp "oh, hayat sana güzel" demeye devam mı edeceksin? Benden ne bekliyorsun?

Biliyorum ve eminim ki hayat eylem seviyor. Oturduğun yerden spor yapamaz, sevgili bulamaz, oyuncu olamaz ya da dünyayı dolaşamazsın... Hayatını değiştirmek isteyip, parmağını bile oynatmayacaksan hiçbir şey zaten sana güzel olmaz. Ne zaman güzel olur biliyor musun? İçinde bulunduğun koşulları kabul edip teslim olduğunda. Yağmurlu havaya bakıp mızmızlanmak yerine üşenmeyip yürüyüşe çıktığın an, yaşamın sana verdiklerini kullanmaya başlarsın. İşte o an hayat da sana sürprizlerini sunar.

Hayat  her şeye rağmen çok güzel, tabi bunu görene...
Bilmem anlatabildim mi?

Yorumlar

  1. gayet güzel anlatmışsın Ahmet'cim

    YanıtlaSil
  2. Emeğine sağlık üstat ne güzel anlatmışsın.

    YanıtlaSil
  3. Ne güzel söylemişsiniz, çok sevdim bunu:

    "Hatta koca bir sürecin sonunda hayatı, tek kareden okuma ve büsbütün yanlış yorumlama sanatı da diyebilirim."

    Bir ben muzdarib değilmişim "hayat sana güzelciler"den, rahatladım :)

    Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. elbette güzel ve mutlu anları paylaşıyoruz burada. hayat size güzel diyen, tuzunuz kuru tabi diye imada bulunanlara, evlerindeki resim albümlerini karıştırmalarını söylüyorum. burada paylaşınlanlar gibi olduklarını görecekler çünkü. masa başında, gülümserken ve muhabbetle...

      Sil
  4. herkese yorumları için teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil
  5. "Hayat sana güzel" cümlesi için yaptığınız açıklama ne hoş.Şu aralar sıkça bu sözle karşılaşıyorum.Önceleri açıklama yapıyordum şimdi ise hiç bir duygu emaresi yansıtmayan bir yüzle karşımdakine öylece bakıyorum.
    Sanıyorum insanlar çoğunlukla karşıdakinin mutsuz olmasını arzuluyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. neredeyse tüm arkadaşlarımla aynı hayali kurduğumuzu farkettiğimde, bu işte bir bit yeniği var demiştim. adına sistem dediğimiz her ne ise hayallerimizi bile aynı yapmaya muktedir galiba. bu bir avuç insan içinde pek azı hayallerini gerçekleştirebiliyor. sabırlı olan kazanıyor. sabırsız olansa hayal kırıklıklarıyla sınanmaya devam ediyor. bahaneler üretmek, işi sadece çok istemeye bağlamak ya da sadece dua edip beklemelerin hiç bir işe yaramayacağını görebilseler, hatayı başka yerde arayacaklarına kendilerine bakabilseler hele çözecekler her şeyi. En kolayı, çoğunun yaptığı gibi Merkür'ü suçlamak. :) Sen hayalini gerçekleştirip mutlu olduğunda (ki insan bunu paylaşmak istiyor) karşı tarafın bahaneleri artıyor, gerçekleşmeyen duaları altında eziliyorlar. benim buraya dair en küçük şikayetimde "gördün mü bak, anla istanbul'un kıymetini" diye sevinenler olduğunu izliyorum :) onların da bir an evvel çok mutlu olmalarını diliyorum...

      Sil
  6. Hayat herkese güzel olsun. Havuza atlamaktan korkan çocuğuz belki de.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından