Kayıtlar

Mart, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hayat bana güzel!

Resim
Bazen yazacak o kadar çok konu çıkıyor ki hangisine öncelik vereceğime şaşırıyorum. Bundan önceki yazı, hayatımda önemli yer tutan insanları kısa kısa anlatacaklarıma giriş mahiyetindeydi. Çıktığım bu yolda köşe başlarını tutmuş kimi dostuma bu blogda yer vermeyi ne zamandır istiyorum. Hayata dair büyük değişiklikleri, kararları ve hareketleri sadece ekonomik gücün büyüklüğüyle tanımlamak tek başına eksik kalıyor bence. Kalanını aile, dostlar, arkadaşlar, tanıdık ve hatta tanımadıkları tamamlıyor. Lakin bu konu sanırım bir başka yazıya kalacak. Kısa bir hikaye anlatarak asıl konuya girmek istiyorum: Yugoslavya'dan göç ettiklerinde 6 yaşındaymış babam. Bize pek anlatmasalar da Üsküp'ten İstanbul'a geliş zorluk ve acılarla dolu. Her şeylerini bırakıp yola çıkıyorlar. Değil ineğini, çomunu çomarını, eşyalarını almaları için bile izin verilmiyor. Sadece yolda ölür diye hasta kardeşine mezar kazmak için yanlarına gizlice bir keser alıyorlar. Önce at arabalarında ardından tr

Dedikoducu Şenay ablanın nefis elmalı turtası

Resim
Son zamanlarda daha sık duyar oldum. Bir sosyal medya davranışına çevirdiğimizden olacak insanları hayatımızdan atıyor, defterden -üstelik bir kalemde- siliyoruz. Daha da fenası bununla övünüyoruz. Ben buna kısaca "yalnızlığa koşar adım yürüyüş!" diyorum. Etrafında doğru düzgün adam kalmadığından şikayet eden tanıdık, tanımadık herkese geçmiş olsun. Patavatsızlığı yüzünden defterden silinmiş birinin çok işe yarayan pratik zekasını görmezden mi gelmeli? Diğeri çok dedikoducudur belki ama öyle lezzetli kekler, turtalar yapıyordur ki mutfakta izlemek çok şey katar insana. Topluluk içinde sizi defalarca zor duruma düşürmüş bir başkası, belki de paylaşmaktan çok hoşlandığı eğlenceli hikayelerle doludur. Hele o nefret ettiğiniz savunma durumuna sürekli düşürülmenize rağmen, belki de çevrenizdeki en dürüst insanı defterden siliyorsunuzdur. Dedikoducu etiketli kişi öyle harika turtalar yapıyordur ki, belki de çocuklar kapısında sıraya giriyorlardır. İnsansız hayat çekilir

Neden vs Nasıl

Resim
Bu yazıyı yazmaya başladığım sırada, çizerek tuttuğum günlüğüm Cokabook 'a 4 senede 1218 post girmişim. Merak edip de ayıklamadım ama 50-60'ı -hadi yuvarlak olsun 100'ü diyelim- fotoğraf, yazı vs. olsa geriye aşağı yukarı 1100 küsur çizim kalıyor ki bu rakam beni bile şaşırtıyor. Hadi sayıyı da bir kenara bırakalım, şöyle bir bakınca hayatım boyunca hiçbir konuda bu kadar odaklı ve disiplinli olmamışım. Nasıl bir noktaya geldimse artık, çeşitli nedenlerle çizemediğimde derin bir huzursuzluk duyuyorum. Bodrum'a temelli yerleşmek üzere yola çıkacağım günü böyle çizmiştim. Akşam üstü 5 rakısı güneyde anlam kazanıyor Hülya'nın da hayallerimin içinde olmasını istedim. Aynı süre zarfında blog 224.523 kere tıklanmış. Bunun 159.996'sının kaynağı Türkiye. Aşağı yukarı %60'a %40 gibi bir oran. Blog üzerinden gelen soruların kabuk değiştirmesine bakarak bir müddet sonra bu oranın eşitleneceğini düşünüyorum. Çünkü "Nasıl?"ın, "Neden?"e

Cup!

Resim
Herhalde 7-8 yaşlarındaydım. O yaz İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü'ne yazdırılmıştım. Yüzmekle ilgili  tecrübelerim babamın kucağında zorla denize sokulmak suretiyle olduğundan, ilk gün kalbimin küt küt attığını çok iyi hatırlıyorum. Üzerinde kocaman İYİK yazan kırmızı-mavi bir çanta, içinde iki mayo ve havlu ile annemin elindeydi. Kızıl saçlarıyla hatırladığım İbrahim Hoca karşılamıştı bizi. Hatice Sultan Yalısı'nın koridor ve soyunma odaları o gün çokça nem ve klor kokuyordu. Burnum alışana kadar da bu kokudan epey rahatsız olacaktım. Hatice Sultan Yalısı'nda yüzdüm. Yanmadan önce Fehime Sultan Yalısı'da da (GOPO) okudum. Yüzmede yıldız olmadım ama kıyısından gazetede göründüm - Günaydın 1979 Suda ayak çırpmak, tahtayla yüzmek, nefes teknikleri vs gibi temel derslerden epey sonra, kulvara dizilme günü geldi çattı. Bir kaç çocuk kulvarlara tırmanıp gelecek direktifi beklemeye koyulduk. Büyüklerden gördüğümüz üzere zıplayıp kollarımızı da savurmuşuzdur mutlaka.

Sektör git...

Resim
Geçen hafta Reklam Yaratıcıları Derneği'ne üye kazandırmak üzere ajansa uğradı Hacı. Kısa bir sunum yaptı. Birkaç kitap dağıttı. Gitmeden evvel, ayaküstü bir çay-iki şeker lafladık çıngır çıngır. Komik ama dernek denince aklıma hep kahvehane geliyor. Belki rast geldiğim örnekler yüzündendir. Yeri gelmişken anlatmak istiyorum: Bir dönem Cem ile hemen hemen her hafta sonu gittiğimiz Saray'da (Tekirdağ) arsa bakınıyorduk. İstanbul'a 1,5 saat, Kıyıköy'e ise 7 km mesafede çok güzel bir yerdir. Cem'in bir ayağı epeydir zaten oradaydı. (İki sene evvel yılbaşını, yeni evinde karşılamıştık.) Benim de oralardan toprak almam konusunda hayli çaba sarf etmiştir. Bahçeköy taraflarında bakındığımız arsalardan biri - Kıyıköy Selvez Koyu - Kıyıköy Sadece yazın değil, kışları da oranın tadını çıkarırdık. Kıyıköy, Saray arasından bir manzara Cem'in bahçe içerisinde bulunan küçük misafirhanesi. Ben de burada kalıyordum. Oraya ilk gittiğimde bu evi çok

Time-Out İstanbul - Mart 2013

Resim
Jpeg olarak okunur kılamadığımdan Pdf dökümanını paylaşıyorum...