Cumalar cumalar

İlk yudum... Ne öncesi ne sonrası...

Benim için rakıdan alınan ilk yudum, dünle yarın arasıdır. Bugün olmaktan çok bir nevi araftır. Koca bir haftanın, üzerime biriktirdiği kiri-pası söker atar. İşi gücü, stresi buharlaştırır. O yudum ki yeninin anahtarıdır, iki boyut arasındaki tül perde de denilebilir. Cuma günlerini iple çekmem ondandır. İlk yudumun özlemi ve içimde uyandırdığı his ikinci yudumda yoktur. Çünkü ikinci yudum rutindir. Yarındır.

Tercihim Yeni Rakı Yeni Seri. Biz ona kısaca Yeni Yeni deriz!


Bu yazıyı yazmaya, o ilk yudumu aldığım, Asmalı Cavit'te karar verdim. Belki İstanbul'dan göçmekle direkt alakası yok ama güneyde yaşamanın bir dokusu ve tadı olacağına inanıyorum. Sıklıkla sosyal medya üzerinde rakı ile ilgili aklıma geleni yazmayı ve renkli şeyler paylaşmayı seviyorum. Tabi zaman zaman uyarılar aldığım oluyor. "Neden bu kadar içki içiyorsunuz?", "Bu rakı övgüsünün anlamı nedir?" "Yeni Rakı bloğunuza sponsor mu?" (fena fikir değil!) gibi. Tersi de oluyor tabi. "Üstadım sizinle bir rakı içelim!", "Şunu da deneyin, bunu da için...".

Bir şeyi açıklığa kavuşturmam gerek. Rakıyı sevmekle içmek arasında önemli bir fark var. Ben rakıyı çok sever ama sanılanın aksine az içerim.

Cumaları müdavimi olduğum her hangi bir meyhaneye gittiğimde, gece boyunca içtiğim rakı sadece 2 dubledir. Çünkü bana yeter. Eğer hafta arası zaman zaman yaptığımız kaçamaklardan birini yapmışsak buna bir duble daha eklenir. Yani o hafta toplamda 3 dubleyi geçmemiş olurum. Bir başka deyişle her akşam bir tek atmış olurum. Bu da benim için zararsız bir dozdur.

Rakıyı sevmekle içmek arasında önemli bir fark var
Bazen cuma eve gelir, kendi soframızı kurdurur.
doomsday menu
Asmalı Cavit menümüz
Bir de rakıyı sohbetle severim ve sohbeti bölecek her şeyi çıkardığınızda ortada kalan da benim müdavimi olduğum mekandır. Buradan yola çıkarak meyhanede, pek müzik sevmediğimi söylemek isterim. Belki fonda konuşmamızı engellemeyecek seviyede bir şeyler tıngırdayabilir ama fasıl, yüksek ses, masa üstünde göbek atılan mekanlar pek bana göre değil. Sevene bir şey diyemem tabi... Asmalı Cavit, Turgut Vidinli, Balat Cibali Kapı Balıkçısı gibi yerleri tercih sebebim masanın sesini bastıracak detaylardan arındırılmış olmalarıdır. Sadece Turgut Vidinli'de masaya müzisyenler gelir. Onları da göndermenin çok kibar bir yöntemi vardır. "Sizi daha fazla yormayalım" derseniz anlayacaklardır. "...istemez, teşekkürler!" demekse çok ayıptır.

Raki
Bir büyüğü devirmek... Muğla 2010

Eğer birinin masasına oturuyorsam da çok dikkatli olurum. O masanın adabına uyarım. Limitimi aşarak akşamın keyfini bozacak denli kontrolümü kaybetmekten kaçınırım. Zaten rakı, adabıyla içildiği zaman güzel bir içkidir. Usulüyle içmesini bilmeyenle de aynı masada oturmayı istemem doğrusu. Hele rakı içmeyi erkeklikten sayıp kadehine abanan, 3 iken 5, 5 iken 7 yapan adam geceme limon sıkmaya adaydır. Artık onun durumu sohbetin önüne geçer ve içten içe kızdığım bir sorumluluğa dönüşür. Hem kendime, hem de bana böyle bir sorumluluk yüklediği için O'na kızarım.

Ofisteki çay bardağım
Evet sadece 2 duble içerim. Bana yeter. Güzel ve sevdiğim bir karaciğerim var. Onu daha fazla hırpalamak yerine mutlu etmek istiyorum. Belki de Bodrum'a gitmek istememin bir sebebi de budur. Sosyal medyada yazdığım "Rakı candır!", "Oh mis gibi..." gibi şeylere çok ta takılmayın. Onlar rakı içmeyi seven birinin kedi mırıltısından başka bir şey değildir. O an ki sevincimi, neşemi göstermekle alakalıdır. Bir gün yolunuz düşerse masamızda her zaman yerimiz vardır. İstanbul'da zaman bulamaz da gelemezseniz o zaman Bodrum'a beklerim.

Rakıya dair diğer yazılarım: 1) Perşembe, 2) Şerefe

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bu da geçer Ya Hu

Ege kralı…

Bodrum’da 1 yılın ardından